bildirgec.org

nefret hakkında tüm yazılar

insanlık öldü mü? ıssız acun kaldı mu?

kayvenk | 23 October 2007 14:07

birkaç gündür mimleri yüzünden para alamayan, kendisini batık bankanın mudisi gibi görüp site yöneticisinin mesajına yorumlarla protesto koyan; bunlara oh iyi oldu diyen ve buradaki önemsiz varlığı kendi sitesinin reklamını yine mimler vasıtasıyla yapmaktan öte gitmeyen yeni yetmeler birbirleriyle kapışıp duruyorlar kıyasıya. o mimler hakketen para paylaşımı sebebiyle kaldırıldıysa mudiler kadar, “ben gelirimi paylaşmam” diyenler de eşit ölçüde bu para işine kendini kaptırmış demektir. emperyalizmin köleleri sizi !! hadi onu geçtim ama, para için değil de(!) kendi bloglarına link verenler, ya da firmasının reklamını yapanlar? hadi bunların da dışında maddi amacı olmadan siyasi fikirlerini dillendiren haberlere link verilmesi duracak mı? (durmuyor netekim). bir haber çıkıyor “başbakan şöyle dedi”, öbürü yazıyor altına “bu adam zaten ibneydi”, diğeri cevap veriyor “evet ibneydi ama bir sor bakalım niye?” diğeri çıkıyor “o ibne değildi çevresi kötüydü” hatırladığım kadarıyla suugurcann rumuzlu bir arkadaş da (pilli cadı ya da tatlı cadı olarak bilinirdi) buradaki durumun iyiden iyiye kabarması üzerine “mimler kaldırılsın” demişti. başkaları da “kaldırılmasın ama gelir paylaşımı olmasın, bu kadarı da engellemeye yeter” dediler. bu kadar büyütülecek milletin birbirine “sende kapasite yok ulan yazamıyorsan siktir git” demesi filan hakketen komik. eğer kapasitesi yoksa, gündem bölümü ne güne duruyor? keşif bölümü ne güne duruyor?? serbest bölümünde “paraya para demek yerine alternatif isim bulmak istiyorsanız bilmemne yetiştirin” yazmak çok mu kapasite işi yani? kapasitesini konuşturanlara lafım yok. üstadlara saygıyı secdeyle yad ederim. bunlar önemsiz teferruatlar tabi. işin tuhafı kapasiteden dem vurup hala kendi sitesine link verenlerin yaptığı çok mu iyi? chat yaparken sohbetin ortasına girip “benim kanala gelin kız kaynıyor kum gibi” diye mesaj atan botlardan ne farkınız var ulan?? madem birikimin var yaz buraya yoksa git orada yayın yap. buradan ziyaretçi çalmak da neyin nesi? konu vesilesiyle bunu da eleştiriyim. bu kadar paranın mevzu edilmesi, milletin birbirine küfürler yazması ne oluyor allah aşkına? insanlık öldü mü? Issız acun kaldu mu? Felek öçin aldu mu? İmdi ürek ırtılur!

“Hatebook” Nefret Edenlerin Sitesi

Cemal OZEN | 21 October 2007 23:59

Facebook‘a ilginç bir rakip çıktı: Hatebook… Adını İngilizce “nefret” (Hate) kelimesinden alan sitede, Facebook’taki gibi sevilen değil nefret edilenler bir araya getiriliyor.
Buradan düşmanlarınız ve arkadaşlarınız hakkında son dedikodulara ulaşabiliyor, nefret ettiğinizinsanlar listenize onların fotoğraf ve videolarını ekleyebiliyorsunuz.
Birbirinden nefret eden insanları bir araya getiren antisosyal bir hizmet olarak tanımlanan site, Facebook‘u tiye alarak “dünyayı ele geçirin” sloganıyla hareket ediyor.
tıklayın dünya nefretinizi duysun.

kod adı: n

anda | 13 August 2007 23:50

onu sevmek için sadece bir oyunsever olmak yetmez. sadece oynamadığınız zamanlarda sevdiğinizi hissedecek, oyuna başladığınızda ise heyecan, korku, sevinç, nefret, göz yaşı ve mutluluk duygularını aynı anda yaşayacağınız bir savaş alanında olacağınız için tam olarak ne hissettiğinizi anlamayacaksınız. her seferinde bir daha oynamayacağınıza dair yemin edip bir sonraki akşam heyecanla oyunun başına geçen yine siz olacaksınız. oyundaki tek amacınızın altın toplamak olduğunu zannedecek ama zamanla harika bir fizik simülatörünün içinde olduğunuzu farkedeceksiniz. yaptıklarınıza siz bile inanamayacaksınız. acemiler için zor, ustalar için çok daha zor olan bu oyunu mutlaka deneyin…
adı: n
yapımcı: Metanet Software
ekran görüntüleri
ücretsiz bilgisayarınıza indirin

Kadehimi copy-paste aşklara kaldırıyorum

asiti kacmis kola | 10 August 2007 09:57

şerefe
şerefe

Sevgililer gününe 30 gün kala;
Beklenen günün gelmesine daha kocaman 30 gün olmasına rağmen, caddeler ve sokakları ciddi bir telaş sarıyor. Herkes o kadar panik içinde ki, yürekleri “eyvah hazırlıkları yetiştiremeyeceğiz” korkusu sarıyor. Kara kara düşünüyor insanlar sevdiceklerine ne alacaklarını.
Sevgililer gününe 20 gün kala;
Şehir yavaş yavaş aşk kırmızısına boyanıyor. Maddi ve manevi hazırlıkları bitmeyen insanların paniği, telaşı ve korkusu kartopu misali giderek büyüyor içlerinde.
Sevgililer gününe 10 gün kala;
İnsanların sevgililerine ne hediye alacağını bilememe kabusundan haberdar olan giysi, altın ve mücevher üreticileri, gazetelere ve televizyonlara “sevgililer gününde tek taş alınır”, “sevgiliniz bla bla gömleğiyle yıl boyunca şık görünsün” reklamları vererek sözde insanlara yardımcı olmak için çırpınıp duruyorlar. Üstelik reklamlar o kadar cazip(!) ki tek taş yüzüğe 12 taksit bile yapıyorlar. Sanki “gel de alma” demesini istiyorlar insanların. Erkekler için gömlek, kravat, kadınlar için tek taş yüzük. Bizim aşkımızı bildiklerini sanıyorlar ve bizim adımıza karar veriyorlar. Kimsenin de sesi çıkmıyor bu konuda çünkü herkes hediye seçme zahmetinden kurtulduğu için o kadar mutlu ki.
Sevgililer gününe 7 gün kala;
“Sağım, solum, saklanmayan ebe” modunda kalpler, seni seviyorumlar, ı love yoular ve güller ile kaplanıyor caddeler-sokaklar. Dört gözle beklenen günün gelmesini bekliyor aşkla çarpan yürekler.
Sevgililer günü;
Kırmızıya boyanmış şehirdeki insanlar banklarda, sahillerde, kafelerde, otellerde buluşup kutluyorlar birbirlerine aşık olmalarını. Hediye paketleri açılıyor eller titreyerek. Sarılmalar, öpüşmeler derken bir sevgililer günü de böyle geçip gidiyor.
Bense benim için bir şey ifade etmeyen bu sıradan günde, yatağımda oturmuş, cep telefonumun ekranıma bakıyorum yaklaşık yarım saattir. Kullandığım sim kartı şirketinin bana yolladığı otomatik mesajını okuyorum çevire çevire. Mesajda; “-gülü bir gün, seni her gün, gülü soluncaya, seni ölünceye kadar seveceğim- sevgilinize yukarıdaki mesajı gönderebilirsiniz, sevgililer gününe özel diğer mesajlar için lütfen bla blayı arayın” yazıyor. Tamam sevgilimize ne alacağımıza, bu günü nasıl geçireceğimize karışıyorsunuz da bari bırakın sevgilimizin kulağına istediğimiz sözü fısıldayalım, saçma da olsa, romantizmle alakası olmasa da onun sevgililer gününü kendi cümlelerimizle kutlayalım.
Bu mesaj, eğer iddia edilenler abone sayısı doğruysa 11 milyonluk abonenin hepsine yollandı. 11 milyon kişinin yarısının sevgilisi yoksa 5,5 milyon kişinin vardır. 5,5 milyon kişinin yarısı beğenmediyse bu mesajı diğer yarısı beğenmiştir. Demek ki neymiş en az 2 milyon kişi sevgilisine bu otomatik mesajı yollamış. Elde ettiğim bu sonuç, ilkokulda hep yapmış olduğumuz parmakla sayı sayma olayı kadar komik ama canım o kadar sıkkın ki, kendimi mazur görüyorum.
Birbirinden hiçbir farkı olmayan, hepsi birbirine benzeyen, modayı yansıtan vitrin mankeni ruhsuzluğundaki copy-paste aşklar. İşte bu günde ben, ağzına kadar nefretle doldurduğum kadehimi buna kaldırıyorum.

Çizgiler (1)

plakton | 06 August 2007 15:08

Sevgi ile nefret arasında ince bir çizgi vardır. Bu çizgiyi geçmek çok kolaydır. Ya geçersiniz yâda birileri sizi iter geçmek zorunda kalırsınız. Kimseyi nefret etmek için sevmezsiniz. Ama nefret ettiğinizi aslında seversiniz…

Tutku ile aşk arasında, kalın bir çizgi vardır. Bu çizgi zamanla oluşur, zamanla kalınlaşır. Ne kadar çok isteseniz de bu çizgi düzgün çizilmediyse kalınlaştıramazsınız…

Umut ile isyan arasında, tutkulu bir aşk vardır. Aşkınızın tutkusu sizi ya mutsuz bir isyankâr yapar yâda mutluluk dağıtan, umut dağıtan bir âşık