bildirgec.org

markal hakkında tüm yazılar

Bir zamanlar dürüsttük

seytanauyanmelek[pilli_silinen_hesap] | 25 January 2010 10:48

Masumca…
sana çok mu haksızlık ediyorum
seni çok mu kırıyorum
seni hep mi üzüyorum
sana hiç mutluluk ve huzur veremiyormuyum
seni hiç anlamıyormuyum
eğer evetse bana niye katlanıyorsun
aklım o kadar dağınık ve karışıkki bazen durduk yere kendimi saçmasapan
şeyler düşünürken buluyorum
kendimi sorguluyorum neden anlamsız davrandığımı bulmaya çalışıyorum
bi sorun mu var, bi sorunum mu var diye düşünüyorum
ama sadece düşünmekle kalıyorum
düşüncelere dalarken bazen ne düşündüğümü bile hatırlamadan kendime
geldiğim
oluyor
ben böyle değildim, son zamanlarda gerçekten çok garip biri oldum
bunun ben bile farkındaysam acaba çevremdeki aslında en yakınımdakiler bana
nasıl katlanıyor
niye böyleyim bende bilmiyorum
bi terslik var bunu hissediyorum ama nr olduğunu göremiyorum
kendime ve eşime hayatı zehir eden biri olmak istemiyorum, öyle biri de
değildim aslında
ya artık tanıyosun beni, böyle biri olmadığımı biliyosun.. biliyosun dimi
ben böyle çekilmez, senin canını sıkan biri değildim
son 3-4 aydır bi gariplik var üstümden atamadığım, adını koyamadığım,
çözmeye çalıştıkca bataklık misali beni içine çeken bişey bu.
ama adı ne, neden bilmiyorum
öyle bişey ki birden, durupdururken oluyo ve aklın dağalıyo, ne olduğunu
anlamıyosun anlamıyorum yaaa
çok düşünmekten artık kafayı sıyırdım galiba, onu da bilmiyorum
hep senin yanında olmak istiyorum, sabahın köründe evden çıkıyorum ki seni 5
dakika daha fazla görüyim, sana daha çok sarılabileyim ama yanına gelince de
senin canını sıkıyorum
o zaman kalkıp gidiyim bari diyorum ama senden ayrılmak istemiyorum. dedim
ya hep yanında olmak istiyorum.
eve geliyorum bi yandan ailem. onlara yalan söylemek istemiyorum canım
acıyo
yüzlerine bakamıyorum. ne kadar uzun zamandır ben anneme sarılmadım
biliyomusun? ama yapamıyorum kendimi onlara karşı suçlu hissediyorum çünkü.
sonra diyorum beni yalan söylemek zorunda bırakan kendileri, onların
istekleri. ben de doğal davranmalıyım o zaman. hiçbirşey yokmuş gibi
yapmalıyım. ama şu vicdan dedikleri şey var ya gerçekten varmış.

Rüyalarım ve anlatım çelişkilerim

| 12 April 2009 11:06

Tekerlekli sandalyede soluduğumuz hayat, hep birilerinin iteklemesine mecbur. Birileri illa ki olmalı ve acı vermeli… Hep canımızı yakanları özlememiz ne tuhaf. Ya da unutamadıklarımız hep kaybettiklerimiz değil mi? Bazen prangalı düşler görüyorum bir başkasına mahkum esir gizlenişler. Sonunda uyansam bile uyandığımı hatırlamıyorum. Gerçek ve hayal o kadar acımasız ki; en çok canının neden yandığını bilmiyorsun bazen nefes alışların bile düzensizleşiyor hatta unutuyorsun nasıl nefes alman gerektiğini. Çocukça hayallerini bir meçhul aşk’a kanatırken sadece ellerinle kendini parçaladığın gözyaşı serinlediğinde tüm dünyanı sarıyor. Oysa diyorsun bu bile yetmez anlatmaya ve yetmeyecekte. Ne kadar çok kendini hırpalarsan bir o kadar daha yakınlaşıyorsun uzak kalmak istediğine. Asla inanmıyorsun kendi içinde büyüttüğün ve imkansız bir hale getirdiğin şeyin sadece kendinden ibaret olduğuna. Buna değişik isimler ve formlar yaratmaya çalışıyorsun, küçülüyorsun!
Ta ki yok olana kadar…
Dünyanın en yüksek yerine çıksan ve bağırsan inan ki seni senden başka duyan olmayacak; lakin sen bunu yaptığında tüm dünya duyacakmış gibi hissediyorsun.
Kadınlar nasıl sever bilmem ama erkekler adam gibi seviyor.

Gittiğin günü hatırlıyorum da… Sanki gözüme bir perde inmişti. Sadece o an vardı sonrası ve öncesi asla olmayacak bir garip masaldı. En ufak ayrıntıların dâhil beynimin tüm hücrelerine hapsetmiştim seni. Ben yaşadığım sürece bana mahkûm kalacaktın. Oysa ben senden bile daha çocukmuşum. Ben büyürken tüm yalnızlıklarımda boş durmadı benimle büyüdü. Sende dahil olmak üzere, kendime yalanlardan oluşan mutlu bir dünya kurdum. Ve inan ki mutluyum.
Birinci tür edebiyat sadelikten ve yalınlıktan ibaret olsa da! Gülümseyebileceğim şeylerde olsun istedim. Evet sen…

Sukuneti bozgun

| 07 April 2009 00:38

Hayat
Hayat

Sessiz bir akşamdı yine büründüğümüz.
Kalabalıklarıyla yalnız bir şehirde
Ellerimi gözlerimle yeniden temizlerken
Kelimelerim yine kirlenmişti…

Yolun sonu kimdi sen mi ben mi? Hangimiz beklemedik hayat trenini…
Bu kaçıncı Tren idi, istasyonunu kaçırdığımız.
Ray tıkırtısında mütevazı serzenişler değil mi?
Vazgeçmişlerimiz hatta kendimiz…

Zamanı var derken tükettiğimiz ve bittiğinde bittiğimiz…
Gölgemi teslim ettim sana dilim en adi mezara.
Eksikliğimiz sadece eksildiklerimiz değil mi?
Sende ben bende sen…

Dark shadowy

| 02 December 2007 17:52

Zavallı geri dönüşümsel düş’lerim
Eskidikçe kendini yenileyen ve yeniledikçe de bir o kadar kurnazlaşan uzaklarım. Bu yazı sizedir…
Olayın evveliyatı; kullanılmış anti prezervatif düşüncelerin, boşalma edinimi gibi gözükse de. Sezeryanla alınmış duygularımın bozulmayan boşluğudur. Bu bekaret takıntısı dış gebelik yaratsa da başkalaşmış hayatların, ödünç alınmış zaman birimine! Sahibinden habersiz mutlak orgazm yerine alerji yapan bir dil bırakır gerisinde… Şiirsellik her ne kadar dil’de olması gerekse de kurulmayan yalancı cümlelerin masturbasyonel çelişkileridir.
Kurulan oyun düzeneğinde unutulan, kuklalaşmış yaşam karşıtı bana ip uzatılmasıdır.
Çocuklaşan kendim avuntu içinde aşk arayacak ya. Eski saflığımdan geriye kalan cümleler gibi.
Solunum yollarındaki çıkmazlar; taklitsel sesler çıkarsa da aptallığım anlayışsızlığımın önüne geçmemiştir hala…
Eski diyaloglarımızda tanımsız formda sevgiler vardı.
Hala tarafınca tanımsız ya neyse…
Eski benliğini gömdüğüm bir kişiliksizliğim vardı. Şimdi o konuşuyor ben susuyorum…
Gölgeni gördüm penceremde, arsızca havlayan nevrotik eşzamanlı yalnızlıklarımla…
Kalbimin kırılmayan yanlarını sana vermiştim. Duygularını ek ve yeşert diye ama neyse…

Saçmalama dozum artıyor…

| 13 November 2007 23:08

O kadar çok bölündüm ki kendi kendime. Kendim dışınca aşağılık ve kokuşmuş yüreğimin feryatlarını duyamadım… Gözlerimle… Ben kimimi geçtim! Sadece ne zaman biteceklerdeyim.
Ben ölüyüm aslında mezarımda düş görüyorum. Gerçekte uyuduğumda; zamansa tekrar yılan ve böceklerle kendi kendimi meze etmeye devam. Eskiden Pazar yerlerinde yetişen alır diye bir replik vardı. Ama ben kaçan kurtulur ürününe etiket olmuşum… Galiba kendimi anlamadığımdan ya da insanların kendilerine olan güvensizliğinden ben sorumluyum. O kadar çok sorumluluk altındayım ki son dönemler…
Bakınız efendim yine yanlış anlaşıldınız! Aaa ne zaman doğru anlaşıldım ki?
Bu sizce önemli mi?
Önemsiz mi olmalı?
Sizin kafanız iyimi kuzum?
Keşke iyi olsa sarhoş olmak için uğraşmazdım bu kadar…
Delirdiniz mi yine?
Çocukken okumuştum; deli diye adlandırılan insanlar gördükleri gerçek karşısında akıllarından feragat edip tanrıyla muhabbet lüksünü yaşarmış. Geride kalan beden ise sayılı nefes tüketimi karşılamak için kukla taklidi yaparmış. Şimdi ben deli miyim sizce?
Akıllı olduğunuz söylenemez…
İçimde yaşayan deli sadece gülümsüyor ben onu bulduğumdan beri…
Hımmm konuşsa ne derdi?
Duymak istemezdiniz.
Cesaret suçun ön koşuludur…
‘ Dünyayı izliyorum ellerimle cehennem nüansı eksik kalmış cennete göre… Herkes ben gibi herkes ben, yasaklara yönelerek rüştü ispat peşinde, izlenimlerim aynaları kırmaktan geçse de her seferinde kırılan ben’ler oluyor. Tanrı sen mi? Ben mi?
Nedir benden istediğin?
Sadece HİÇ verebilir misin?
Sen sarhoşsun yine
Ayık olmak ne demek?
Saçmalamamak demek?
Peki o zaman bilinç altı gömülerine gidelim. Define adasında Hollandalıyı görmek isterdim. O kadar çok şeyi atıyoruz ki içimize. Devamlı insanlar hakkında kendi kendimize konuşuyoruz bazen küfür bazen de sevgi sözcüklerini gömüyoruz kendimizle mezara; sonra biraz alkol birazda duygusal travmalar eşliğinde meydana çıkan şeylerden dolayı özrü borç, cesaretimizi ayıp olarak görüyoruz. Acaba hangimiz alkollü?
Susarak saçmalamalarını duymuyorum.
Sana yazdığım ilk yazıyı dinleteyim ve inan ki çok sarhoştum senin deyiminle (‘Kelimelerde kaybolmuş gerçekliği arayan sensin!
Ayıp düşlerini bir elbise gibi üzerinde taşıyanda
Gerçek olan bir AN oda izin vermediğin AN
Yaşadığımız tüm anlarda birlikte mezara gireceğiz en sonunda ve
Orada da kimse olmayacak
Ben sana AN ‘ı sunarım yaşanmamış ve bilmediğin gerçekleri değil
Hayat insanlara imkansızları sunar ve onlardan korkmalarını sağlar.
Aslında insanlar neden korktuklarını bilmeden korkarlar.
Çünkü bir kalıp vardır herkes için ayıp kalıbı, örf ve anane kalıbı, namus kalıbı vb böylelikle
insanlar tasmalara bağlanmış bir hayvan hayatı yaşarken, mutluluğu sadece ona sahibinin öğrettiği şey olduğu sanısında barınaklarını sıcak ve mutlu yuvaları sanırlar
Tasman varken boynunda gerçeği araman! İçindeki özgür ruhun aslında bu durumdan ne kadar canının yanması değil midir ?) Year 2004 şimdi okurken bile düşünüyorum hangi ruh halimde yazdım diye? Umarım sen anlayıp bana anlatırsın çünkü ben kendimi anlamayı bıraktım…
Hala oyun oynuyorsun. Nefret ettiğini söyleye söyleye…
Galiba ben vakit kaybıyım size… İyi geceler…

Saçmaladım… Kendime

| 09 November 2007 23:42

Çocuksal edinimlerimi bıraktığımı sanıyordum. Taa ki sen eğrilerinle bana gelene kadar…
Saygı çerçevesi resmi eğik tutsa da, görünen imaj beklentiseldi. Ayaklarımla yüzümü uzun zamandır yıkamadığımdan olacak, mesafesel yalnızlıkları yadırgamışım…
Belki de duygusal hezeyanlar harcım değildi. Saplantılar ve sapkınlıklar arasında sıkışmış bir kişiliğim olmadığından, baktığında gördüğün sendin ama sen seni rahatsız eden şeyin adını ben olarak değiştirmeyi seçmiştin…
Duygularımı şeytana bağışladığımdan olacak! Kimseye verecek bir şeyim yoktu benim…
İrrasyonel düzlemi; sürreal patinajlarla aşmayı denediğimden Freud’un çocuksal dönemlerinde oral dönemi sevmemişimdir. Nietzsche’nin üstün insan teorinde Zerdüşt ile delilerle sohbeti amaç edinsem de galiba etrafta ki tek deli bendim… Lacansal tükürüksü cümleleri özlerim bazen…
Bir gemi yaparım kaybedişlerden ve keşkelerden, ufukta yalnızlık ve ben. Ahh ne fahişesel bir duygudur bu tatmini geciktiren ahhh ahhh. Geceleri severim, eskilerden kalma bir hikaye kulaklarımda uğuldar. Her yıldız kaymasında bir insan ölürmüş diye başlayan… Kendi yıldızımı unutalı çok olmuş… Ya da ben ölmüşüm…
Gece olur ben saçmalarım, gündüz olur yok olurum. Yalnızım yalnız olmasına ama kendimle değil. Arabesk duygular gençliğimde kalmış. Bir yerlerden okumuştum. İlkler unutulmazmış diye! Kendini unutan bir insanın ilk’i olur mu?
Ya da heyecanı bitmiş birinin bir heyecanı? Ahh zavallı ben (duyar gibiyim herkes zavallı diyor bana)
En saf halimle söyle bir şiir karalamıştım. (İnsanken)İSTEDİM
Yalan olmak istedim
İnsanları mutlu eden
Ama doğru oldum
İnsanları üzen
Ama ben yalan olmak istedim
İnsanları mutlu etmek istedim…

Romantikliğime göndermeler…

| 31 October 2007 00:37

Masum bakışların vardı, çekingen cümlelerinin ardında saklanmış. Belki de ürküyordu serçe yüreğin, kaf dağına uçmaktan. Ya da haklıda olabilirdin. Ankalar bir efsaneden ibaretti. Zaten kendine inanmayan birisi; seni hangi mucizeye inandırabilirdi ki…
Sonra karanlığa büründü her şey, sen bana veda ederken…
Bir anda soğut küvette farz ettim kendimi, düş ve melodi arasında sıkıştı kalbim.
İnsanlığımı unuttuğumdan olacak, kendime bir baytar aradım.
Çirkin kral aklıma geldi aniden.
Çirkindim ama kral değildim…
Adını koyamadığım hislerim vardı. Kuytularda kaybettiğimi sandığım.
Mahallende üç beş zıpır genç gördüm. Ahkam kesme ve delikanlılığın yeni düzen varyasyonları hakkında konuşan.
Sonra gençliğim aklıma geldi.
Galiba içimdeki çocuk pamuk şekerine kavuşmuştu.
Aslında eve dönüş yolum çok uzundu, ama seni düşündüğümden olacak zaman durmuştu.
Sanki hep o an’daydım.
Hayal kurmayı unutalı çok uzun zaman olmuştu.
Gözlerimi kapadığımda denizin ortasında bir çay bahçesindeydik.
Belki de hala çocuk olduğumuzu fark ettik, karşılaştığımız irrasyonel düzlemde.
Ben yutkundum; sen sustun…
Aslında sessizliğimizle ne kadar çok şey anlattık birbirimize.
Sonra ben sana o meşhur soruyu sordum ’İlk tanışmamızı hatırlıyor musun?’
Sen de bana biz hiç tanışmadık ki! Dedin…
O zaman anladım ki hala susuyorduk ve konuşmaya cesaret edememiştik…
Sonra bana gülümsemiştim, evet evet gülümsedin gördüm seni!
Yine ürkek bakışlarını; karanlığa sakladın.
Tuhaf bir bakışın vardı. Aslında gizli gizli bakıyordun ama bir yandan da bana baktığını fark etmemi istiyordun, ya da ben öyle olmasını umuyordum.
Onca kalabalığın içinde sanki bir tek biz vardık. Diğerleri sadece gölge…
Aslında ortamda fazla gürültülüydü ama ben sağır olmuştum. Sadece gecenin sesi ve senin nefesin çınlıyordu kalbimde. ‘Öfff ne diyorum yine ben’
Galiba aldığım zanax’ların etkisindeyim hala…
……………………………………………………………………………………………………
Sonra yutkunamadım kalbimi tükürdüm.

Kelebek hayatımı idrak ettim.
Kırık ayna parçalarına kanat çırparak sadece ölümü hızlandırırdım.
Belki de yaşam sendin ve ben sendim.
O yüzden kanatlarımı şeytana bağışladım…(şimdilik)
Bir şiirim vardı başkalaşmış hayatlarımın yazdığı