bildirgec.org

küçüklük hakkında tüm yazılar

Cennet Bahçe

mavilikler | 23 June 2011 09:20

Ben nerde kaybettim o duyguyu? Nasıl anlatsam, bir çardak altındayım sanki. Bir yerlerden su sesi geliyor. İçleri serinleten bir serpinti oluyor şırıltılar… Yaprakların gölgesi vuruyor üzerimize. Çay bardakları var masada. Duvarlar çevreliyor bahçemizi. Bize yabancı gelen her şeyi öte yanda bırakan…

9-10 yaşlarındayım diye hatırlıyorum. Yanımda yaşıtım bir kızla cıvıltılar saçıp duruyoruz bahçeye. Annem de masanın bir yanından bize klavuzluk etmekle meşgul… Bu yaşların huzurunda tekin olmayan bir taraf vardır, biliyor bunu. Küçücük bir bakış ya da kelime bitmek bilmez çağrışımlara yol açabilir. O yaşlarda huzurlu olmak bir amaç olarak seçilmediğinden, kararlılıkla onu savunma gereği de duyulmaz. Bu yüzden büyükler kollama gereği duyarlar küçüklerin küçük dünyasındaki güzel gülüşleri.

bir varmış bir yok olmuş

sandyclaws | 02 September 2008 17:45

O’nu o kadar özlemiş ki özlemek nedir bilememiş. Hatırlayamamış birçok şeyi, kendini suçlamış hep.Fotoğraflara bakıp hatırlasana aptal diye kafasına vurmuş. Öldü dediklerinde ağlayamamış, ölmek ne demek düşünmüş. Nasıl bilsin ki küçükmüş.

Ambulansa ilk o gün binmiş, bakınmış çevresine ellerinde hemencecik tutuşturulan O’nun kocaman ayakkabıları. Onları bırakıp O’nun ellerini tutmak istemiş ama eli yokmuş ki o an farketmiş. Yol bitmek bilmemiş sanki, sonra da ardına kapanan kapılar,koşuşturmalar. Kalmış elindeki ayakkabılarla. Bilememiş ne yapsın.

SEN HALA EN BÜYÜKSÜN BABA!

toz66 | 20 June 2008 12:00

Baba… Baba sevgisi, şefkati ve içtenliği… Küçüklüğümü aklıma getirdiğimde, hep en güçlünün, en iyinin ve en bilginin, babam olduğunu düşünmüştüm… En iyisi, en yakışıklısı, ve benim için en değerli olanı her zaman babamdı… Düşünsenize, benimle bilek güreşi yapar ve her defasında onu yenerdim. Fakat başka birisiyle güreştiği zamansa, her seferinde babam yenerdi. Yani bana karşı dünyadaki en cesaretsiz kişi oluverirdi, çünkü o benim babamdı ve ben onun oğluydum. O benim babam…. İlk bisikletimi alan ve bana “hadi bakalım, sür de görelim” diyen. İlk boyama kitabımı alıp, bana renkleri öğretmek ve sevdirmek için; “ne kadarda rengarenk ve güzeller demi?” Sorusunu soran. Ve ilk hikaye kitabımı aldığında bana “eğer bu seriyi bitirirsen, sana daha ne kitaplar alacağım “deyip sözünde duran ve 18 yaşındaki birine, şimdiden küçük bir kütüphane bırakan, eskilerin öğretmeni, şimdilerin, emekli bilgini, eskiden ve hala en büyük babam benim… Hani derler ya “ben hastalandığımda babam sabahlara kadar başımda bekler..” diye. Benim babam, başımda beklemezdi . Hasta olduğum günlerde beraber uyurduk, ben güvende olayım diye…
Hele o küçükken gece korkuları; onlar yok mu? Gece korktuğumda, gittiğim iki yer vardı. Birincisi, babaannemin yanı, ikincisi ise babamın yanıydı… Laf aramızda, en çok babamın yanını severdim. Çünkü koskocaman elleri ve kolları beni daha iyi korur diye düşünürdüm gecenin karanlığından… O benim babam… Çünkü, o en büyük sevgilere layık, eskiden ve hala o benim en büyüyüm, kocamanım ve en güçlüm…