bildirgec.org

kör hakkında tüm yazılar

Renkleri Okuyan Fener

norepinefrin | 09 May 2008 13:30

Özellikle Körler İçin
Özellikle Körler İçin

Lifeng Yu tarafından özellikle kör insanlar düşünülerek tasarlanmış bu ürün sayesinde kumaşların renklerini sesli olarak duyabiliyoruz. Önünde bir fener ve kamera olan cihaz, renklerin parlaklıklarını, doygunluğunu ve tonunu okuyarak arkasındaki hoparlörden söylüyor.

görme engelliler için pornografi projesi

xerre | 07 May 2008 15:00

Gün geçtikçe, internette biraz daha farklı sitelerle karşılaşıyoruz. Bunlardan bir tanesi de görme engellileri düşünen ve onlar için hazırlanan bir pornografi sitesi.

Fakat bu siteyi diğer yetişkin içerik sitelerinden farklı kılan özelliği sadece görme engelliler için olması değil, pornografi sitesi olmasından ziyade bir proje olmasıdır. 2005’te oluşturulan bu sitede görüntü adına hiçbir şey bulunmamakla birlikte site herhangi bir kar amacı da beslemiyor. sadece ses dosyalarının bulunduğu sitede, ses ekleyen kullanıcılar, bir pornografi filmini izliyor ve görüntüde olanları anlattıkları ses dosyalarını mp3 formatında kaydediyor. Bu dosyaları siteye ekleyerek körlerin hizmetine sunmuş oluyor. şikayet ve istek formunun da bulunduğu Site, isteyen herkesin körler için ses dosyası eklemesine de olanak sağlıyor.

cem yılmaz videofon reklamı

beyrek | 27 April 2008 09:06

türk telekom‘un mayıs 2008de hizmete sokmayı planladığı görüntülü telefon (vidoefon) reklamı. cem yılmaz bu reklamında yıllardır gözleri görmeyen ve bademcik ameliyatından sonra görmeye başlayan bir körü canlandırıyor.

MEMLEKETİME YAZIK !

belguzaar | 29 January 2008 13:08

Aşağıda okuyacağınız cümleleri, özenle seçtiğim kelimelerle kurduğumdan emin olabilirsiniz. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Cumhuriyet çocuğuyum. Atatürk ilke ve inkılapları sayesinde gericilikten adım adım uzaklaşmış aydınlığa çıkmak için büyük mücadeleler veren Türk’ün evladıyım. Bana sunulanla yetinmeyip daha çok çalışmayı ve ülkeme milletime yararlı bir insan olmayı amaç edinmiş bir vatandaşım. Hedefimi belirleme de hiç bir zaman zorluk çekmedim. Çünkü, anam, babam, öğretmenlerim, çevremde eş, dost, akraba vatan için millet için ne yapılması gerektiğini, dürüst, ahlaklı çalışkan birey kimdir, nasıl olmalıdır konusunu çoktan aşmış, adam gibi adam olma vasfını benden çok önce hayata geçirmiş bireylerdi. Dünyayı tanımaya başladığım yaşlarda zihnime yer eden şeylerden biri Türk insanının devletine milletine büyüğüne küçüğüne saygılı ve sevgili davranmayı amaç edindiği ve öyle davrandığıdır. Köylü milletin efendisi olacak kadar kendini geliştirmeye açık bir zihniyet içinde idi. Kendini geliştirmek, vatana millete faydalı olmak için, daha iyiyi güzeli yakalamak için verdiği mücadeleyi bir avukatta bir doktorda bir öğretmende bir subayda görebilirdiniz. Devletin elini uzatabildiği yerde sorun yoktu belki ama şartları ne olursa olsun “Allah devletime zeval vermesin” diyecek yüce gönüller çoktu.Ve hala biliyorum ki imkanlar ne olursa olsun iyi olmayı kafasına koyan başarılı olan hiç de az değil. Sözüm çaresiz insanlara değil. Şehirlerde yaşayıp da aklı gücü yeten, yediği ekmeğe, içtiği suya, soluduğu havaya ihanet eden insanlara. İhanet diyorum. Neden biliyor musunuz? Bakın neden.Elhamdülillah müslümanım. İnanana inanmayan her insana saygı duyarım. Benim güzel dinim kimsenin tekelinde değildir. Din insanı ayakta tutan, iyiyi, güzeli, doğruyu, yanlışı gösteren, insan olmayı öğreten ve yaşatan tarifi imkansız bir duygu durumudur. Din Allah ve kul arasında yaşanan en güzel seramonidir. Din üçüncü şahıslar aracılığı ile yaşanamaz. Dinin en büyük elçisi peygamberdir, Hz. Muhammed (S.A.V.)’dır. Son peygamberdir. Kısacası Allah, Kur’anı-ı Kerim’i yarattığı biz insanlara, insan olma sanatı üzerine gönderdiği kutsal bir kitaptır, baş tacıdır. Benim kabul etmeyeceğim tek bir şey var. memleketimin hemen hemen her köşesinde hak etmediği bir şekilde yüceltilen ne idüğü belirsiz bazı insanların, Yüce Rabbimin verdiği aklı organize edemeyip kafalarında büyüttükleri, kendini onun emrine amade etmiş gariban insanların inancıyla beslenen, tövbe haşa peygamber yerine koydukları bundan çıkar sağlayan, eli eteği öpülen bir takım açıkgözlerin isim yapması, bu adamların yanına besmeleyle ve dinimizde yeri olmayan türlü ritüellerle yanına varılması, ondan icazet alınması, o ne derse doğru kabul edilmesi daha neler neler… Halbuki ben son peygamberin Hz. Muhammed (S.A.V) olduğunu biliyorum. Kim beni başkasının elini eteğini öptürmeye mecbur edebilir. Karşımdaki insana ancak insan ise saygı duyarım. Ama dinime kimseyi karıştırmam. Allahın emirlerine kayıtsız şartsız uymaya çalışırım itiraz etmem, inancıma bir başkasını hiç karıştırmam onun kuluyum başkasının asla!Birkaç satır önce “kim beni başkasının elini eteğini öptürmeye mecbur edebilir” derken aynı zamanda “hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” dizeleri yüreğimi yalayıp beynimi yakıp geçti… Son zamanlarda ruhumda büyük fırtınalar esiyor… Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e ve bugünü bize bahşeden tüm Türk insanına borçlu olduğum gerçeği… Gündemden hiç düşmeyen ve hatta takıntı haline getirilen siyasi simgeydi, değildi söylevleri. Atamın yaptıklarına inat davranışları ülkeme, ülke insanıma yakıştıramıyorum. bu güzel yurda böylesi layık mıydı acaba? Demokrasi diye tutturanlar, insan hakları diye nara atıp kadının başındaki örtüyü malzeme olarak siyasete alet edenler, ülkesine ne büyük zarar verdiğini görmüyor mu dersiniz? “Beğenmeyen çeker gider” diyerek var olan düzenden memnun insanlara yol veren karanlık kafalar neden kendileri çıkıp gitmezler zihniyetlerine uygun ülkelere? Halbuki var olan düzeni beğenmeyen ve bu düzeni değiştirmeye çalışan kendileri değil midir ki? Ama gitmezler. Niye gitsinler ki? Kim dinler onları oralarda? Kim alkış tutar onlara oralarda körü körüne inanıp. Düzeni beğenmeyen, elindeki nimetleri kötüye kullananlar silkinin ve kendinize gelin. Yurdumun temiz yürekli insanları siz de uyanın bu karabasanlı uykudan. Geleceğe aydınlığa dönün yüzünüzü. Güzel yurdumun güzel kadını elindeki nimeti kaybetme lütfen. Daha da iyiyi elde edersin, insanca yaşamayı seçtiysen eğer. Alet olma bu oyunlara. Dün gazetede İran’dan bir fotoğraf vardı. Devletin resmi görevlisi bir kadın polis, kara çarşaflı, elinde copu yolda birkaç genç kızı çevirmiş tehditkar bir halde sorgu sual yapmakta. Kızlar örtülü, polis örtülü. Bir an kadının kim olduğu konusunda bir yargıda bulunamadım. Çarşafa girmiş bir güvenlik memuru. Neden olmasın diyenlere ben de soruyorum var olan düzene niye başkaldırı? Kadını kapatıp saçının telini esirgeyen ülkelerde fuhuş yok mu, kadın pazarı yok mu? Namus örtünün altında mı? Buna evet diyorsanız din rejiminin geçerli olduğu ülkelerde kadın ve erkek ilişkisinin olmaması lazım gelir. Kaç yobaz adam ağzından salyasını akıta akıta helali olmayana uçkur çözmekte. Kaç makam sahibi adam benzer davranışları göstermekte. Kaç adam sayılan adam, harama el uzatmakta, devleti milleti soymakta, yanındaki aç insanı görmezden gelmekte.Geçenlerde başbakanımız ağaç dikme seferberliği başlattı. Aynı yönetenim başörtüsü konusunda ne kadar hashas olduğunu da belirtti. Benim vatan aşığı dertli yüreğim, yaralı yüreğim ne isterdi bilir misiniz? İstediğim zor muydu? Olmaz bir şey miydi? Hayır çok kolaydı. Üstelik gençleri, kadını, sistemi, sarsmadan daha iyiyi yakalama adına seferberlik başlatsaydı fena mı olurdu? Benden bile alkış alır oy alırdı. “Delikanlı adammış doğrusu adını tarihe yazalım diyeni çok olurdu”. Beddua etmem edene karşı dururum oldum olası. Duamı alırdı en temizinden. Milletimin duasını alırdı en helalinden. Sağduyulu, görgülü, kültürlü, milletine ve kendini seçenlere saygılı, çalışma arkadaşlarını titizlikle seçen, devletin tüm teknolojik ve lojistik güçlerini en iyi şekilde organize edebilen, Atatürk ilke ve inkılaplarından taviz vermeden çalışan, ülkenin menfaatini önde tutan bir başbakanın öncelikle doğu ve güneydoğu illerinde eğitim seferberliği başlatmasını isterdim.
Yolu, suyu, elektriği, parası olmayan köy çocuklarına en büyük hizmet, kontrolü elde tutulan yatılı okullardır. Garibanın çocuğuna bir tabak sıcak çorba verilse okutup koruyup kollansa benim yurdum delikanlısı terör tuzağına mı düşer? Nice cevher sönüp gitmekte memleketimin uzak illerinde.
Yöre zenginlerini toparlayıp küçük işletmeler iş yerleri açmaları konusunda bir seferberlik? Neden olmasın? Çok mu zor? Zenginin yapacağı en büyük hayır budur. Fakirin eline tutuşturduğu bir somun ekmek ne zamana kadar onu tok tutar. Klasik hikaye balık tutmayı öğret. Koskocaman GAP denilen projeyi değerlendir. Bunları benim gibi sıradan biri mi söylemeli? Çok acı hem de çok! “Yapılan bir yığın icraat var ne diyosun” diyenlere cevabım neden gündemi bunlar değil de baş örtüsü ve başörtüsü yandaşları işgal ediyor? Hafta sonu açık lise sınavında yaşananlar çok hoştu değil mi? Bu ne cesaret bu ne cüret?
Teknolojinin en hızlı olduğu bu dönemde ülkemde yaşanan en mühim konunun iş ve aş olması beklenmez mi? Refah düzeyi nasıl yükseltilebilir, sokaklarda yaşamaya çalışan insanlara neler yapılabilir, uyuşturucu batağı nasıl kurutulur, fuhuşun önüne nasıl geçilir? Çözümü nedir? Mantargil zenginler nereden ve nasıl türemiştir? Bu haksız ve yasal olmayan kazançlar nasıl durdurulur? Baş örtüsü en son durak değil midir? Hem baş örtme yasağı konmuştur da bizim mi haberimiz yoktur? Her ülkede resmi kurumların bir takım kuralları vardır ve buna uyulur. Vatandaş kanun ve kuralları bilir ona göre davranır. Devlette üzerine düşeni yapar. Başka bir ülkede okula rahibe kılığında ya da başka bir simgesel kıyafetle gitmek istiyorum, filanca kamu kuruluşunda bu kıyafetle çalışmam serbest olmalı diye kafa tutan görmedim duymadım. Varsa bilmek isterim. Mutlaka vardır diyelim, buna izin çıkarmak için kolları sıvayan devlet görevlileri var mıdır bari bunu söyleyin.
Medeni olmak gerçekten zor bir şey değidir. Hıristiyan dünyasına laf atanlar bir bakın. Kutlanası bir disiplin ve itikatla her Pazar ailecek dini törenlerini ifa ederler. Toplumsal bir paylaşım. Biz de Cuma namazına gitmeyenlere nasıl bakılır? Bazıları zorla da olsa sırf o meşhur mahalle baskısı yüzünden gitmez mi bu mübarek günde namaza? Oruç tutmayana ne baskısı uygulanır? Ramazan ayı geldiğinde neden birileri oruç olup olmadığını sorar insana. Maksat izzet ikramda kusur olmasın bu mudur? İbadedin böylesi kabul görür mü? Ulemaya sormak gerek. Dün akşam haberlerde dinledim. Bu zamanda bu cehalet! Olmaz böyle bir şey dedirten cinsten bir cahillik! Ancak fıkra olur böylesi. Ne yazık… bakın hele bir… nerede bilmiyorum, İmamın söylemine göre; İmam ve cemaat namaza durmuşlar. Daha üçüncü rekatta iken 72 yaşındaki bir bey küt diye düşüyor. Belliki hastalanmış. Ama namazı bozmak olmaz deyip dört rekata bağlamışlar işi. Sonra… evet sonra bu şanssız beyefendiye ilk yardım yapmak üzere koşturmuşlar ama nafile. Beyefendi şimdi niyazi oldu diyemiyoruz. Haşa! Allah’ın evinde… Allah rahmet eylesin en doğru ve geçerli bir söz… Allah için yapılan bu ibadet kabul oldu mu acaba? Cahillik cahillik cahillik… Bazı insanlara kendini geliştirmek, medeni olmak zor geliyor belli. Ah kurban olduğum memleketim sen layık değilsin böyle garipliklere. Sana göre zekidir Türk insanı halbuki. Vicdanlıdır, sevecendir, adaletlidir… Mustafa Kemal milletini överek neler insanımızın güzel şeyleri yapabilmeye muktedir olduğunu fark etmemizi istemiş, ama iyilik yaramıyor besbelli. İlahi geri adım atıp karanlığa gireceğim diyenlere ne yapsan boş. Nerede kaldı o büyük idealler? Niye karşı durulmaz geri kafalılığa? Çok mu zordur evini temiz tutuğun gibi sokağını temiz tutman, yüreğini temiz tutman, aydın olman aydınlık olman çok mu zor?
Yazmak istediğim daha çok şey var. Kimseyi sıkmak istemem. Geçen cumartesi sinemada vizyona giren seyrettiğim bir Türk filminden aldığım bir mesaj vardı ki… Beni o gün titretti. En azından bunları, aklımdan geçenlerin bir bölümünü insanca bir duyguyu yazıp paylaşmak istedim sizlerle… Film iyiler ve kötüler üzerine kuruluydu… Kötüleri ve yaptığı kötülükleri biliyorsan ve de bunu bilmezden geliyorsan sen de onlar kadar kötüsün. Karanlıktan aydınlığa çıkmayı elin kolun bağlı bekleme. Mücadele et, çalış çabala. Hadi bu sözde benden olsun. “Mücadele et ama senin aydınlığın başkasının karanlığı olmasın”. Aman diyeyim dikkat edin kendinize. Saygılarımla…

Kör biri için…

dasein | 06 January 2008 17:21

Şunlar yazıldı:
Kör olabilirdim. Ama. Kör olmadan önce insan olabilirdim. Kör insan olabilirdim. Körlüğü insanlığa sarılmış biri olabilirdim.
Kısalan körlük olayları karşısında dimdik durmuş bir baş olabilirdim.
Sadece bir baş olabilirdim.
Olabilirdim.

Başını kaldırıp, etraflıca bakındığında gördüklerini yazmaya başladı.

Amalie, karşıdan karşıya geçmeye çalışan kör bir adamın kolundan tutup, geçtikleri şeyleri söylüyordu.
Beyaz kimlikli bir yarasa. Tepemizde. İşiyor. Duyumsadınız mı ?
Birkaç cümle daha, senler sizlere dönüşüverdi.
Bir yanlışın, siz ve ben, üstüne işeyen bir şey, biri olabilir mi ?
Cevap veren bir ağaçkakan değildi. Resmiydi.

Aile eğitim kitapçıkları – engelli aileler için eğitim setleri

biSGen | 01 December 2007 16:16

tsd
tsd

türkiye sakatlar derneği’nin sayfasındaAile eğitim kitapçıkları” bölümünde pek çok güzel dökümana rastladım:

* Dil ve Konuşma Özürlü Birey ve Ailelerine Yönelik Eğitim Seti* Görme Engelli Çocuklar için Aile Eğitim Seti* Ortopedik Engelli Çocuklar için Aile Eğitim Seti* Ruhsal ve Duygusal Özürlüler Çocuklar için Aile Eğitim Seti* Süreğen Hastalıklar Aile Eğitim Seti* İşitme Engelli Çocuklar için Aile Eğitim Seti* Zihinsel Engelli Çocuklar için Aile Eğitim Seti

yalnız dikkatimi çekti; bazı yerlerde “özürlü“(ki doğru kelime bu olmamalı, kimsenin bir özrü, kabahati yok zannımca!), bazı yerlerde de “engelli” kelimeleri kullanılmış. “Engelli” kavramı daha doğru gibi geldi bana. ne dersiniz?

Bir çift asalet…

| 19 October 2007 23:52

Hergün kapıda dikilip Allah rızası için, çocuklarının başı için vs. diyerek, artık yüreklerimize giden tüm damarların tıkanmasına neden olan vicdan istismarcılarından o kadar illallah etmiştim ki, gözlerinden mağdur olan, ensesinde topladığı, genç yaşında başı bembeyaz olmuş saçlarına ve diğer ayrıntılarına, ancak konuşmaya başladıktan sonra dikkat edebildim.”Çorap satıyorum.” dedi, elinde ve omuzunda taşıdığı kocaman çantalarını yere indirerek.”erkek ve bayan çoraplarım var, almak ister misiniz?” diye sordu kibarca.Ne kadar diye sordum”Çifti üç milyon.” dedi.Oturup biraz soluklanmasını söyledim ve hem kendime hem eşime bir kaç çift çorap seçtim, parasını verdim.Müşterilerimden bir tanesi, dedi; “Helal olsun, senin durumunda olan birçok kimse dilenirken, şu kör halinle sen de rahatlıkla dilenerek belki de fazlasını kazanabilecekken, kolayı değil zoru seçmiş, ekmeğini kazanıyorsun.” Kadın, hafif alınmış ama son derece net, gururlu ve kendinden emin bir ses tonuyla; “Zaten dilenmemek için, çalışmayı tercih ettim.”dedi.Yaşlı annesiyle birlikte yaşadığını ve evin geçimini bu şekilde rahatlıkla sağlayabildiğini anlattı.Teşekkür ederek, yeterince dinlendiğini söyledi ve o kocaman içleri çorap dolu ağır çantalarından birini, yardım teklifimizi zarifçe geri çevirerek, omuzuna, diğerini de eline aldıktan sonra; ağır ağır gözden kayboldu.O kadın öylesine güçlüydüki, hayatından çok daha fazlasını taşıyordu o çantalarda.

Kağıt Kesiği Gibiydi

bestrafe mich | 27 July 2007 16:39

Kağıt kesiği gibiydi.
Bi tarafınızı keser de, ani bir acımsı yanmayla çekersiniz ya elinizi,kolunuzu,her nerenizi caiz gördüyseniz bu kesiğe, ben de yüreciğimi çektim. Ama yandı, çektim ama kavruldu, kavruldukça kavruldu gözü kör olasıca…
Yanıklara yoğurt sür, derdi anneannem. Bir keresinde Allah’ın on ikisinde manyaklar gibi yanmıştım. Öyle bir yanmıştım ki, ta etime işlemişti. Kokusu burnuma geliyordu yatarken. Bacaklarımı katlayamıyordum bile. Sonra cankurtaran gibi yetişip beni yoğurda bulamıştı rahmetli.
Şimdi ne yapsam acaba? Böğrüme sokup yüreciğimi çıkarıp yoğurda mı bulasam. İçine lime lime doğrasam mı kavrulmuş yüreğimi… Hangisi iyi gelir, hangisi dermanım olur…
Bazen kafamın içinde seninle konuşurken buluyorum kendimi. Öyle salak salak gülümsüyorum kendi kendime. Sonra birden farkediyorum aczimi, kesiğim acıyor. Ama sana sorsaydım bunları tam da benim verdiğim cevapları verirdin kalıbımı basarım.
Yoksa vermez miydin?
Kesiğim acıyor.
Anneme adınla sesleniyorum ne tuhaftır. Sonra zavallı acıyor halime. Çaktırmadan ihlas, fatiha ne gelirse aklına okuyup, üfleyiveriyor.
Benim yine kesiğim acıyor.
Nasıldı sana olan aczim?
Kağıt kesiği gibiydi Acımsı yanmayla çekiverirdim kendimi, yüreciğimi…