Akıllı uslu tarifleri veren arkadaşların ayağına bağ olamamak için denediğim, beğendiğim hatta çoğu zaman […]
karides hakkında tüm yazılar
Cunda’dan Girit’e Antoine De Saint-Exupery ile Yolculuk
MerakliKedi | 28 September 2009 11:54
Yıllar yıllar önceydi. Cunda’ya ilk gittiğimde oradaki mutfak ve kültür zenginliğinden çok etkilenmiş, İsmet Nine ile tanışmıştım. Ardından bu kültür ve mübadele ile ilgili okumalar yaptım. Cunda ikinci adresimiz olmuştu. Ne zaman bir boşluk bulsak hemen Cunda’ya gidiyorduk. İsmet Nine de, Cunda’da tanıştığım Dobro Memet de Girit’ten nasıl geldiklerini anlatmışlardı. İçimde hem Girit’i görme arzusuyla yıllar geçirdim. Arada Ege Adaları’nı gezdim. Gerçekten Cunda’da bulduğum kültürün benzerini buralarda görünce Girit gözümde daha da büyüdü. Bir nevi ulaşılmazlığın güzelliğiyle kaldı hayalimde. Ne Emanet Çeyiz’ler, ne Benden Selam Söyle Anadolu’yalar, ne Anastasia’lar ne de okuduğum diğer Mübadele hikayeleri bunu yıpratmadı.
Nihayet bu yıl bayram öyle bir denk geldi ki, Girit’e uygun bir fiyata gitme fırsatı doğdu. Yıllardır süren özlem de sona erdi benim için. Girit’te Cunda’nın bir kopyasını bulmayı umarak gittim. Cunda’nın değil de Bodrum’un bir kopyasını bulunca ne hissettiğimi ancak bu duyguyu yaşayan anlar. Girit şehirleşmiş. Hem öyle şehirleşmiş ki, her tarafı hiçbir karakteristiği olmayan binalar kaplamış. İngiliz turist burayı da kendi zevksizliği ile bezemiş. Hepsi İngilizce isimleriyle bir sürü barlar, restoranlar oluşmuş. Özellikle bazı bölgelerinde bir Yunan lokantası bulmak o kadar zordu ki… Bulduk tabii ki, bulmadık değil. Bizde atasözlerine girmiş otlarından yedik, kömür ateşinde pişmiş düğmeli ahtapotlarından… Buz gibi uzo içtik, rakı içtik. Yunan kahvesi adıyla bizden güzel sattıkları Türk kahvesinden içtik (ne şekeri yanlış geldi ne de yanında buz gibi suyu eksik). Lokmades adıyla lokma tatlısını da yedik yemeğin üzerine. Dükkanlarda satılan “geleneksel Yunan Lokumu, Yunan helvası, Yunan baklavasını” da gördük. Kızmak gelmiyor içimden, bu topraklarda birlikte oluşturduk bu kültürü ve birileri bizden daha fazla sahip çıkıyor. Sahip çıkan, değerinin farkında olan hakeder sahip olmayı. Utanmadan, sıkılmadan gyros adıyla döneri, souvlaki adıyla şişi, imambayıldı adıyla imambayıldıyı, hünkarbeğendiyi, musakkayı satana, bunlara ingiliz turisti kandırmak için uydurma ingilizce isimler bulmayana (bakınız lahmacun için turkish pizza uydurması) saygım büyük. Hanya’da Tamam adında bir restoranda oturduk. Tüm restoranları güzeldi ama burası salaşlığı ve yerli halkın öğle yemeğini yediği bir yer olması nedeniyle içimize sinmişti. Yunan salatası, ot tabağı, balık derken en sonunda helvayı da yedik. Kalkarken Tamam ne demek diye sordum. “Tamam means ok in turkish” dedi garson. Ok dedim hüzünle…
Sonra gezerken sokaklarda hediyelik eşya satan bir dükkandan gelen sesle irkildim. Çok güzel bir müzik çalıyordu. Dükkana girdim ve bu ne diye sordum. Yunan mutfağı adında bir filmin müziğiymiş, bilmiyordum. Tezgahtar kız, filmin İstanbul ve Yunanistan’da çevrildiğini anlatırken Dilek Koç’un duru sesinden “Baharat, Tarçın ve Buse” isimli parça başladı. Kültür böyle Bir şey işte. Bir notasından yakalayıveriyor sizi. Girit topraklarında, hiç beklemiyorken birden kulağınıza bir müzik doluveriyor ve o müzik sizin kültürünüzden izler taşıyor.
Tam bu etkilerle dönmüşken yurduma, dün Taksim meydanındaki Sahaflar sergisine gittim. Anoine De Saint-Exupery’nin Savaş Uçuşu kitabını gördüm orada. Arka kapak yazısı tam da ruh halime uygun düştü: “Benim Uygarlığımda, benden farklı olan kimse, bana zarar vermek şöyle dursun, zenginleştirir beni. Bizim birliğimiz, bizlerin üstümüzde, insan denilen varlıkta kurulur……” İşte böyle biz de birbirimize katmışız birşeyler ve dolmaları (dolmades), cacıkları (tzatziki), karides güveçleri (karides guvetsi), barbunları (barbunya) pişirmişiz aynen kendimiz piştiğimiz gibi… Peki niye bu uzaklık bu yakın topraklarda?
ANTALYA (kırkgöz)
akoni | 23 April 2009 11:01
Her çiçeğe bir anlam yüklenir. Nilüfer çiçeği yenilenmeyi sembolize eder. Antalya’nın kırkgöz su kaynaklarında açan bu nadide Nilüferler de , umarım güzel günlerin habercisi olur.
Kırkgöz sadece doğal güzelliği ile değil, tarihi zenginlikleriyle de dikkat çeken bir bölge. Antalya’nın giriş kapısı olarak adlandırılabilecek Burdur yolu üzerindeki kırkgöz kaynaklarının hemen yanında tarihi kırkgöz Han bulunuyor. II. Gıyaseddin Keyhüsrev Bin Keykubat tarafından (1236-1246) yapılmış.
İkea’da İsveç Gıda Marketi
Chat Noir 1 | 01 July 2008 11:11
İkea’yı evimiz için hoş tasarımlı mobilyalar aksesuarlar alabileceğimiz bir alışveriş merkezi olarak biliyoruz ancak şimdi ikea’da İsveç gıda marketi açıldı.Evinize isveçten bir lezzet götürmek isterseniz burada çeşitli kurabiyeler, lezzetli reçeller,uygun fiyatlı balık ve deniz ürünleri bulabilirsiniz.Ben mavi kızılcık reçelinin tadına baktım gerçekten hoştu.İsveçlilerin geleneksel yiyeceklerinin örneklerini bulabileceğiniz bu marketteki ürünler ile ilgili detaylı bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.Ayrıca şunuda söylemeden geçemeyeceğim.Normalde 15 yada 20 ytl’yi bastırmadan bir karidesi koklayamazsınız bile.Tabi haliçte balıklara yem olsun diye satılan 1-2 ytl’lik karidesler hariç.Burada boyutları küçük olsada özel soslu ve rokalı karidesli bir sandviçin 2ytl’ye satıldığına tanık oldum.Ayrıca üst kattaki bir restaurantta ise 4.50 ytl’ye karidesli salata yiyebiliyordunuz.Bununla birlikte 1.50 ytl’ye iki sosisli sandviç ve sınırsız içecek alabiliyordunuz.Gözlerime inanamadım.Bu kadar ucuz fiyatlarla hiç karşılaşmamıştım.Bana kalırsa yolunuz düşerse bir ziyaret edip tatlarına bir bakın derim.
RAHATSIZ BALİNASEVER, EV ARKADAŞI UMARSIZ LEPRAKON VE ALERJİK KÖPEK(leri) PAMBUK
EUQON | 26 June 2007 12:05
Bostancı sahiline vurmuştu ispermeçet balinası İdris. Aslında isminin idris olduğunu kimse bilmez; ben şimdi siz illa bir ismi olsun istersiniz diye söylüyorum. Normal ismi pek öyle kolay telaffuz edilir cinsten değil.
Daha çok “iiiiiii-iiiiiğğğğr—-, eiiiiiyiiitiiiiiip” gibi bir şey. Her neyse. İdris’in dertleri başından aşmış. Ev sahibi bunları sürü halinde evden kovmuş çok gürültü ediyorlar diye, bunlar da alıştıkları muhitin 200 metre derinnine taşınmak zorunda kalmışlar. Yeniev çok boktan. Güneş görmüyor, mahalle sakinleri karanlık.
Ayayorgi Koyu’nda ay tutuldu
kopanisti | 06 March 2007 18:03
Geçerken bizi de al dedikleri için yoldan kızları alıyorum önce. Yine yoldaki balıkçıdan balıkları, bir ahtapotu ve 6 tane karidesi alıyorum. Bunlar kızlar gibi gönüllü gelmiyorlar karşılığında para ödüyorum. Bu da mı gelecekti başımıza, dünyanın denizinden çıkan balıkları para ile aldık deyip mırıldanıyorum arabada. Kızlar kime kızdın gene ne oldu diyor. Ziktiredin yaa ben bunun acısını çıkarırım sonra diyorum. Birbirlerine bakıp kıkırdıyorlar. Acısını kendilerinden mi çıkarıcam zannettiler nedir diye düşünüyorum. Sonra da iyi ya işte keşke öyle düşünmüşlerdir ohh ne güzel diyorum. Arkadaşlık ta bir yere kadar, ne len bu! Birşey mi dedin diyor yanımda oturan. Evet diyorum şurdan bir siidi alıp sürsene içeri, birazdan radyo çekmeyecek hazır olsun. Ne koyayım diyor. Koy işte kafana göre bir tane diyorum.