Geçerken bizi de al dedikleri için yoldan kızları alıyorum önce. Yine yoldaki balıkçıdan balıkları, bir ahtapotu ve 6 tane karidesi alıyorum. Bunlar kızlar gibi gönüllü gelmiyorlar karşılığında para ödüyorum. Bu da mı gelecekti başımıza, dünyanın denizinden çıkan balıkları para ile aldık deyip mırıldanıyorum arabada. Kızlar kime kızdın gene ne oldu diyor. Ziktiredin yaa ben bunun acısını çıkarırım sonra diyorum. Birbirlerine bakıp kıkırdıyorlar. Acısını kendilerinden mi çıkarıcam zannettiler nedir diye düşünüyorum. Sonra da iyi ya işte keşke öyle düşünmüşlerdir ohh ne güzel diyorum. Arkadaşlık ta bir yere kadar, ne len bu! Birşey mi dedin diyor yanımda oturan. Evet diyorum şurdan bir siidi alıp sürsene içeri, birazdan radyo çekmeyecek hazır olsun. Ne koyayım diyor. Koy işte kafana göre bir tane diyorum.Biz bunları tartışırken birtek müzik dinleyemeden çeşme’ye varmış oluyoruz. Tekneye bindiğimiz gibi doru marinadan dışarı çıkıyoruz. Yelken yapacakmıyız diyor biri. Çalışcaksanız yapalım diyorum. Rüzgara veriyorum teknenin burnunu, cenoa kilidini boşluyorum, topla iskotayı diye emrediyorum, biri boşunu alıyor iskotanın ön yelken rüzgarla doluyor. Harala gürele ana yekeni de basıyor ve motoru kapatıyoruz. Ortalık güllü güneşlik, hafif rüzgar ile bu mart gününde pırıl pırıl denizin üzerinde sancağa hafif yan yatmış tekne ile rüzgar babanın üflemesiyle açılıyoruz karadan.Bir süre sonra Sakız Adası gözüküyor. Gidelim gidelim diye tutturuyorlar. Ulen savaş çıkarmayın oturun oturduğunuz yerde diyorum. Biri üstünü çıkarıyor, bi de ne göreyim içinde bikinisi var, yuh diyorum denize de mi gireceksiniz. Yok diyor güneşleneceğiz. Yatılyorlar güverteye güneşlenirken kendi aralarında kıkırdayıp konuşuyorlar. Öbürü de atıyor üstündekini. Pantalonlartı da çıkarın len amele gibi yanmayın diyorum. İçimden de ısının ısının belki birşeyler kıpırdar içinizde diye dua ediyorum.1 saat kadar sonra, bana bakın böyle gidersek 3 saat sonra gerçekten yunan oluruz, biraz sonra tramola atacağız uyumayın orda diyorum. Tramola ata ata Ayayorgi koyuna yaklaşıyoruz. Koyun ağzına gelince tekrar motoru çalıştıyorum bu kez de ters işlem yapıp açtığımız yelkenleri gerisin geri topluyoruz. Koya girip güvenli bir şekilde demir atmak için yarım saat harcıyoruz. Neyse ki demirimiz çok iyi tuttu bundan eminiz. Bütün gün güneşin altında çok yorulduk. Biralar soğumuştur, kap gel kız dolaptan 3 bira da çekelim diyorum. Buz gibi biraları ayaklarımızı uzatmış vaziyette gözlerimiz açık denize bakarken yuvarlıyoruz. Ohh bee dünya varmış. Güneş batmak üzere, karınlar acıktı. Yemek hazırlıyalım da keyfimize bakalım diyorum. Denizden bir kova billur gibi su çekip düdüklü tencereye biraz koyuyor içine ahtapotu bırakıyorum. Vakit yok bu saatte karaya çık, duvara vur yumuşasın diye uğraşamam. Ocağın üstüne koy altını da yak diyorum, emrim aynen yerine getiriliyor. Diğeri de ben de salatayı yapayım diyor. okey diyorum bak dolapta ne varsa hepsini bitirelim, haftaya kalmaz artık onlar diyorum. Alıyor dolaptaki malzemeleri, kovayı atıyor denize bir kova billur deniz suyu da o çekiyor. Aferin len öğrendin sen bu deniz işini diyorum. Kovaya atıyor malzemeyl elleriyle çırpıştırıp yıkıyor, sonra çıkarıp hepsini ayıklıyor. Sarımsak da ayıkla biraz diyorum. Okeeey sen merak etmeeee diyor. Ne güzel böyle iş bilen kızlarla denizde olmak. Balıkları da ben yıkıyorum deniz suyuyla ve üzerlerine zeytin yağı sürüp fırın tepsisine diziyorum. 3 adet, tanesi 350 gram civarında çipura. Karidesleri de az suda rengi pembeye dönene kadar haşlıyorum. 1 saat oldu nerdeyse ahtapot da haşlanmıştır artık. Tencereden çıkarıp, deniz suyu dolu kovanın içine soğusun diye bırakıyorum, soğuyunca derilerini ayıklayıp ne kadar piştiğini kontrol ediyorum. Fena değil, 1 saat da fırında kalacak nasıl olsa gayet güzel diyorum. Ufak parçalar halinde kesip, salata için doğranmış domatlardan 3 avuç alıp üzerini kapatıyorum, biraz sarımsak, tane karabiber, bir defne yaprağı, az tuz ve bolca zeytin yağını döküyorum üzerine, yarım çay bardağı su ekleyip fırına atıyorum. Fazla suya gerek yok nasıl olsa domatlar da salacak suyunu. Üstüne de balıkları sürüyorum, bir saat sonra hazır. Karidesleri de ayıklıyorum, ezilmiş sarımsaklar ile beraber tabağa koyup üzerine bol zeytin yağı bocalıyorum. Sızma zeytinyağı mis gibi kokuyor.Kokpite çıkıyorum, bir de ne göreyim. Masa hazırlanmış, ortasında büyükçe bir tabak rengarenk salata duruyor, beyaz peynir ve hurma zeytini de çıkarmışlar. Gözyüzünde dolunay parlıyor, koyda çıt yok. Ben bu kızları sırtımda Mekke’ye taşımam da ne yaparım diyorum ve hazırladığım karides tabağını masaya bırakıyorum. İkisini de öpmek geliyor içimden ama arkadaşız işte kahretsin, yine de yanaklarına birer öpücük konduruyorum. Teşekkür edip oturuyorum karşılarına. Bir saat sonra yemekler hazır kızlar, biz başlayalım ufak ufak demlenmeye diyorum. Bardaklara rakı dökülüyor. Laf lafı açıyor. Hayattan, insanlıktan, kaderden, vatandan, milletten dem vuruyoruz. Konu bir türlü cinselliğe gelmiyor, deli olacağım. Ahtapot ve balıklar geliyor masaya. Hıımmm yemede yanında yat diyorum. A nedenmiş o kadar yaptık yiyelim diyor biri, bende tamam siz başlayın ben sonra yiyecem diyorum sırıtarak. Öbürü de yedirmezler beyim yedirmezleeerr diyor. O Rakı bitsin bak nasıl yeniyormuş ben size gösterecem diyorum. Saatler ilerliyor, dünya güneş ile ay arasına yavaş yavaş girmeye başlıyor. Ay tutulması başlıyor.