bildirgec.org

buçlar her dönem bizlerin ilgisini çekmiştir. günlük yorumları, aylık ve senelik yorumları zaman zaman okuruz ve kendimizle ilgili bir şeyler bulmak ya da ilşkilendirmeye çalışırız.

http://sabah.com.tr/Yazarlar/akoz/2009/05/31/dogu_perincek_liberalmis

Evrenden bir manzara..

Astroloji konusunda adeta guru mertebesine ulaşmış halkımızın, Astronomi konusunda bir o kadar derin cehalet içerisinde olduğunu dehşetle müşahede etmekteyim uzun zamandır. Mesela hanımkızımız Merkür Gerilemesi‘nin insana şöyle de böyle sıkıntılar getireceğini ahkamlıyor, ama Merkür nedir, nerde gezer, ne yer ne içer hiçbir fikri yok. Ya da çok sevdiğimiz üniversite mezunu babamızın, yıldız kaymasını lise mezunu komşuya, yıldızların gerçekten de kayması şeklinde izah ettiğine şahit olabiliyoruz.

Halk arasında yıldız kayması olarak bilinen doğa olayı

Tabii ki sevgili annelerimizin, babaannelerimizin celestial mechanics tahsil etmesini bekleyemeyiz bu yaştan sonra, ama en azından evrenin en temel birkaç hususu hakkında basit birkaç bilgi sahibi olmak herkesin ufkunu genişletir kanaatindeyim.

http://sosyalmekan.wordpress.com/2009/03/09/atombombaciklarimiz/

Bilim kurgu dünyasının kayıt merkezi olan uzay ve galaksilere dair seçkin bir derleme buldum.Çok güzel bir koleksiyon olarak tanımladığım bu arşive sahip olmak bilimkurgu meraklılarının yanısıra, tasarımcılar içinde eserlerinde kullanacakları birer kaynak olabilir. kaliteli Fotoğraf koleksiyoncuları da sanırım bu arşivi kaçırmayacaklardır. bakınız bir kaç örnek;

Gelin uzay tablosunda dünyamız ve diğer gezegenlerin nasıl büyüleyici pencereler açtığına birlikte bakalım. Çok güzel bir koleksiyon olarak tanımladığım bu arşive sahip olmak galaksiler ve uzay meraklılarının yanısıra, tasarımcılar içinde eserlerinde kullanacakları birer kaynak olabilir. kaliteli Fotoğraf koleksiyoncuları da sanırım bu arşivi kaçırmayacaklardır. bakınız bir kaç örnek;

Bilim ve Teknik dergisi 485. sayıda (Nisan 2008) Uzayda yaşam isimli, Gökhan Tok’un hazırladığı geniş bir makale bulunuyor. Makalenin benim en dikkatimi çeken kısmı “Dünyalaştırma” denilen olgu. Terraforming‘in anlamı yer şekillendirme. Ve bu kavram da, bilim yardımıyla dünya dışı bir yeri dünyaya benzetme olarak açıklanabilir kısaca.

Astrobiyoloji, dünyalaştırma sürecine yardımcı olmak üzere yabancı gezegenlerdeki yaşamın nasıl olabileceği yönünde araştırmalar yapan bir disiplin.

Günümüzde astrobiyolojik alanda yapılan çalışmalar ve makalede sözü edilen gelişmelerden bahsedelim.

Astrobiyolojiye göre zor koşullar altında yaşayan hatta çevresini etkileyebilen canlılar dünya üzerinde incelenerek, uzaydaki yaşamın nasıl olabileceği üzerine tahminler hatta müdahaleler yapılabilir.

Kutuplarda, kutup denizlerinin diplerinde, çöllerde ve benzeri pek çok yaşanması güç koşulda rahatlıkla yaşayabilen canlılar var. Bu da bize gelecekte ne tür canlıların uzayda yaşayabileceğini anlamamıza yardımcı oluyor.

Öncelikle dünyalaştırmanın amacı elbette diğer gezegenlere sadece turistik gezi yapmak yerine oraların yerleşim ve yaşama uygun hale getirilmesidir.

Öyle görünüyor ki insan başka bir gezegene yerleşirse biyolojik anlamda bazı sorunları çözmek zorunda kalacak. Jüpiter büyüklüğünde bir gezegende yaşamakla, Ay büyüklüğünde bir gezegende yaşamak birbirinden farklı şüphesiz. Dünya dışı yaşam düşüncesinin o kadar başındayız ki, şu anda ortaya sürülen bütün çözümler bilimkurgu gibi geliyor.

1984 yapımı 2010 space odyssey 1968 yapımı 2001 a space odyssey kadar ses getirmemiş olduğunu düşündüğüm bir yapım. baş rolünü Roy Scheider‘in oynadığı filmin konusu elbette ilk film ile ilintili, dünya’da ve ay’da bulunan siyah monolitlerin sırrını çözmek isteyen bilimciler, monolitlerin devamlı sinyal yolladığı jüpiter gezegenine doğru bir araştırma ekibi yollarlar. geminin düşünen bilgisayarı HAL 9000 kafayı sıyırıp görevi tamamlamak uğruna katliyama girişir, ancak geçte olsa dr. dave bowman tarafından durdurulur, tabi ondan da haber alınamaz hale gelinir… ölüp ölmediği de hep kuşkuludur… işte bundan 9 yıl sonra bu monolit ile ilgili araştırma yapmak isteyen kominist ruslar ile aralarındaki soğuk savaşın sıcağa en yakın olduğu yıllarda anlaşma yaparak Dr. Heywood Floyd ( Roy Scheider ) ile birlikte yola çıkarlar… jupiterdeki monolitin yanı sıra, eski gemiyi de monolitin yakınlarında bir yerde bulurlar ve operasyon başlar… filmin en ilgimi çeken kısmı ise jüpiter konusunu neye bağladığı… ütopik ve oldukça derin bir ayrımcılığa bağladıklarını düşündürdü diyeyim ve izlemeyen varsa izleyerek görsün diye burada keseyim…
son olarak, bence 68 yapımı ilk film kadar başarılı olamasada, yinede izlenmeye değer…

gökbilimciler tarafından 5.000 ışık yılı uzaklıkta , güneş sistemine aşırı derecede benzeyen ama daha ufak yeni bir sistem keşfedildi. Ohio State University tarafından yürütülen araştırmada 69 gökbilimci görev alıyor.

Yeni bulunan sitemde şimdilik Jüpiter‘in 3’te 2’si büyüklüğünde ve Satürn‘ün % 90’ı büyüklüğünde 2 gezegen gözlenebiliyor. ama ilginç olan bu gezegenlerin yörüngelerinin gerçek Jupiter ve Saturn’ün yörüngelerinin tam yarısı olması. Diğer bir ilginç nokta iste sistemdeki yıldızın güneşin büyüklüğünün yarısına çok yakın olması.

Nasa‘ nın yetkilileri 2009 bütçesi içerisinde 7 yeni araştırma programının yer alacağını bildirdi…

Buna göre nasa; evrende kara enerji olarak bilinen muamma enerji hakkında bilgi elde edilebilecek ayrıca Jüpiter ve Satürn ile diğer güneş sistemi halesine de insansız araç göndermeyi planlıyor. Detaylar burada