bildirgec.org

istihdam hakkında tüm yazılar

Yeni üniversite gerekli mi?

nebilim | 11 May 2007 17:26

Meclisten kararı geçen 17 ile yeni üniversite kurulmasına ilişkin kararnameyi duymayanınız yoktur heralde! Peki neden yeni üniversiteler açılıyor? Bu soruyu hiç sordunuz mu, kendinize veya birilerine?

Yüz binlerce üniversite mezunu işsiz dolanırken, yeni üniversite açma kararının altında ne yatıyor? Tabi ki popülizm! Muazzam bir genç nüfusa sahip ülkemizde kaynak planlaması yapılmadan sırf bölge halkına yaranmak için üniversiteleri bırakın bir sürü fakülte ve yüksekokul açılmıştır. Çoğunluğu bir verimliliği olmayan bölgesel kaynak planlamasından uzak, sadece bir üniversite kapısından geçmiş gençler kuşağı yaratmak için açılmıştır. Her ilde neredeyse fen-edebiyat fakültesi vardır. Bu fakülte mezunları ne işe yarar, bu fakültelerin amacı nedir? YÖK bunları hiç sorgulamaz, mezun verimliliğini denetlemez, kaynak planlaması yapmaz, sadece ama sadece iktidarla kavga eder. YÖK ve üniversite yönetimleri ,çalışanların özlük hakları(!), üniversiteye girenlerin, saçı, sakalı, kılığından başka ne işe yararlar?. Zaten bir işe yaramaz bir kurumdur. bu ülkenin yeni üniversitelere ihtiyacı yoktur.

Biyobenzin, Cari Açık ve İstihdam

beeezy | 14 September 2006 01:29

Üç haber:
Türkiye’nin 2006 petrol faturası 11 milyar dolara gidiyor

Cari açık yedi ayda 20 milyar doları aştı
İstihdamsız yüksek büyüme sorgulanmalı
Yılın sonuna yaklaşıyoruz. Bir yılı daha yüksek bir cari açık ve yüksek bir işsizlik oranı ile kapatacağız. Ekonomistler, “petrol fiyatları daha da yükseldi, cari açık ve dış ticaret açığının bu kadar yüksek olmasında 11 milyar dolarlık petrol ithalatının payı büyük, hükümet ne yapsın” diyecekler.
Böyle demeyen ülkeler de var. Örneğin Brezilya.
Brezilya dünyanın en fazla biyobenzin (etanol) üreten ülkesi. Topraklarının 50,000 m2’sinde biyobenzin üretmek üzere şeker kamışı yetiştiriyor. Tarım ve biyobenzin üretim zincirinde toplam 1 milyon kişi istihdam ediliyor. 16 milyon m3’ten fazla biyobenzin üretiyor ve bu rakam da, Brezilya’nın toplam benzin ihtiyacının yaklaşık %50’sine karşılık geliyor.
Biyobenzin üretiminde Brezilya’yı ABD takip ediyor. Hindistan, Güney Afrika, Dominik Cumhuriyeti, Nijerya, Macaristan ve daha pek çok ülke biyobenzin üretimi için yatırımlarını sürdürmekteler.
Bir de, ülkemizde de üretilen ve Avrupa’da üretimi daha yaygın olan biyodizel var. Biyodizel üreticisi ülkelerin listesi çok daha kabarık. Ancak ülkemizde ÖTV’den muaf kullanımı %2 ile sınırlandırılan biyodizel henüz olması gereken yerden çok uzakta.
Hükümet, ithal edilen petrolün üzerine koyduğu vergi gelirinden mahrum kalmamak için, biyoyakıt üretiminin cari açığa, dış ticaret açığına, istihdama katkılarını şimdilik düşünmek istemiyor. Kısa vadeli yararlar yine ağır basıyor.
Biyodizel için ihtiyaç duyulan yağlı bitkiler tarıma elverişli topraklar gerektirirken, biyobenzin dallı darı gibi tarıma elverişli olmayan topraklarda da yetişebilen ya da tahıl samanı gibi selülozik biyokütlelerden de elde edilebiliyor. Böylece sınırlı tarıma elverişli arazilerimizde, gıda amaçlı tarım ürünü arzını azaltmadan biyobenzin elde etmek mümkün oluyor. Biyodizel için de yosun alternatifitükenmiş değil tabii.
Biyoyakıtların bir de çevreci yanı var. Her nekadar biyoyakıtlar da yakılarak tüketilseler ve dolayısıyla CO2 emisyonuna neden olsalar da, elde edildiği bitkilerin gelişimi süresince yaptığı fotosentez, az da olsa CO2 miktarında bir azalma sağlıyor ya da en azından net artışın önüne geçilmiş oluyor. Fakat sanırım çevre, önceliklerimizde daha da geride bir yerlerde.

DB: İstihdam için reform şart

beeezy | 15 April 2006 15:42

NTVMSNBC’nin dünkü haberinde Dünya Bankası tarafından hazırlanan Türkiye’de İşgücü Piyasası Raporu ve onunla ilgili konferansta açılış konuşmasını yapan Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink’in sözlerine yer verilmiş.
Vorkink’in konuşması içerisinde söylediği, “Ekonomik büyüme gibi istihdam yaratımı da kazara ortaya çıkmaz” iyi bildiğimiz fakat belki de birilerinin bize hatırlatmasına ihtiyaç duyduğumuz bir cümle.
Türkiye’de %10,6’dan %11,2’ye artan işsizlik oranları konuşulurken, rapor pek değinmediğimiz, çalışma yaşındaki nüfusun iş gücüne katılım oranına dikkat çekiyor. Son on yılda iş gücü arzı 3 milyon 884 kişi artış gösterirken, çalışma yaşındaki nüfus içerisindeki istihdam oranının %44’e olduğunu vurguluyor.
DİE’nin 2004 yılına ait istatistiği 49 milyon 906 bin çalışma yaşındaki nüfus ve buna karşın 21 milyon 791 bin istihdam ile bu oranı doğrular durumda.
DİE’nin aynı raporu daha çarpıcı bir gerçeği gösteriyor. Buna göre çalışma yaşındaki kadın nüfus içerisindeki istihdam oranının %23. OECD’nin 2005 yılında yayınladığı bir rapora göre kadınların istihdama katılım oranına dair tablo aşağıdaki gibi.

Görüleceği üzere, Türkiye’de, 2004 yılı itibarıyla, kadınların istihdama katılım oranı %27,7’ye gerileşmiş iken, OECD ülkeleri arasında kadınların %50’den daha az oranla istihdama katıldığı başka bir ülke yok.
Bir ülkenin gelişmişliği arttıkça, çalışma yaşındaki nüfusun, özellikle çalışma yaşındaki kadın nüfusunun iş gücüne katılma isteği de beraberinde artacaktır, artmalıdır. 15 AB ülkesinde bu oranın ortalamasının %65 oluşu, ekonomik büyüme devam edereken bizim de ulaşmaya ihtiyaç duyacağımız seviye konusunda fikir vermektedir.
Rapor AB Lizbon hedeflerine göre 2010 yılına kadar 14 milyon istihdam yaratmamız gerekeceğine değinirken, istihdam yaratma olanağımızın 1,5 milyonu geçemeyebileceğine dikkat çekiyor.
Bu konuların önemini hükemetimiz de hatırlamış durumda. Dünya Gazetesinin bugünkü haberinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener “yeni kamu yatırımlarının tamamlanması ile 2006-2008 döneminde 1.6 milyon yeni istihdam yaratılacağını öngördüklerini” söyleyerek istihdam artışına verdikleri önemi göstremeye çalışırken, yine Dünya Gazetesinin bugünkü bir başka haberinde Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, “istihdam yaratmak adına makro ekonomik dengeler feda edilmez” şeklinde verdiği beyanat ile, sanki herhangi bir istihdam yaratıcı politikanın, makro dengelere tehdit unsuru oluşturabileceği izlenimini vererek, istihdamın önceliklerinde olmadığını bir kez daha göstermektedirler.
Türkiye’nin önünde istihdamla ilgili bir sorunu daha var. Son yıllarda yaşadığımız hızlı büyüme karşın istihdamda yeterli iyleşme sağlanamamasının nedenleri arasında, gelişmiş ülkelerin standardlarına göre çok düşük olan üretkenlik ve verimliliğimiz de büyümeye pararlel olarak iyileşiyor olması da yer alır.

Yine OECD’nin raporuna dönecek olur isek Türkiye tüm OECD ülkeleri içerisinde işçi üretkenliği en düşük ülke. Bu konuda gelişmiş ülkelerin ortalamasını yakalamaya çalışmak demek daha uzun yıllar küçük bir istihdam artışı ile hızlı ekonomik büyümeyi sürdürmek demek.
Bu ekonomik değişimler ülkemiz için olumlu değişimler. Ancak istihdam ise göz ardı edemeyeceğimiz kadar çok önemli bir sosyal sorunumuz.

Ülkemizdeki çalışma yaşındaki nüfus içerisindeki istihdam oranının, gelişmiş ülkeler ortalamasına göre fevkalade düşük olmasına karşın OECD raporuna göre, işsizlik sıralamasında ilk dört içerisindeyiz.
Bugün bu sorunun boyutu yeterince iyi göremememizin nedeni çalışma yaşındaki nüfus içerisindeki iş gücü oranının da çok düşük olmasıdır. Ancak önümüzdeki yıllarda iş gücü oranındaki artış, istihdamdaki artışın çok üzerinde olacak ve işsizlik boyutları kestirilmesi zor bir sosyal sorun olarak karşımıza çıkacaktır.
Ekonomik iyileşmeler sosyal sorunları da kendiliğinden çözecektir yanılgısından kurtulmalı ve hükümetten istihdam artıcı politikaların diğer ekonomik iyileşmeler için koyulmuş olan hedeflerden daha az önemli olmadığını hissettiren kararlar beklemeliyiz.