bildirgec.org

iletişim hakkında tüm yazılar

eski telefon reklamları

azurenus | 17 August 2005 16:36

1910-1980 yılları arasından kalma telefon reklamları arşivi. telefonun ilk yıllarında satın alınamayacak kadar pahalı olduğunu ve kiralama seçeneğinin de bulunduğunu biliyor muydunuz? eski cihazların şu anki esteti anlayışımıza göre kaba görünmelerine rağmen zamanı için ne kadar estetik formlara sahip olduklarını bir kez daha görmüş olduk.

[telefon reklamları]

Savaş Çekiç’in iletişim tasarımı sergisi

zoombarazoom | 19 March 2004 11:56

10 -27 Mart tarihleri arasında AKM Büyük Salonda sergileniyor. “Gösteren: Savaş Çekiç” başlıklı sergide, Çekiç’in 1993-2003 yılları arasında tasarladığı ürünler yer alıyor. Afiş, broşür, katalog, amblem, logotayp, kurumsal kimlik, ajanda, takvim, tanıtım eşyası, kitap tasarımı, kitap kapakları, dergi tasarımı, dergi kapakları, ambalaj gibi çok farklı kullanım mecralarındaki yaratıcı ürünlerini sergileyen sanatçının sergisi, ülkemiz sanat ortamında çok az görülen bir görsel sanat türüne(grafik sanatı) örnek oluşturması bakımından da önemli.

kısa bir hikaye

mornehir | 06 February 2004 04:21

Bunu hep yapardı,daima…Sabah, kalkar kalmaz suratıma “günaydın” öpücüğü kondurur,yataktan bir ayının ininden fırlamasından farksız kalkar,doğruca banyoya koşup korkunç bir gürültüyle işerdi. O tüm bunları yaparken ben,gitmesini bekliyor olurdum.Şanslıysam küçük bir not yazıp -tatlım uyandırmaya kıyamadım vs.vs.- hemen giderdi.Ama o gün “normal” bir günse kapının önündeki ekmekleri ve gazeteleri alır,bana mükellef bir kahvaltı hazırlama telaşına düşerdi.Ona göre annesinden ve onun yemeklerinden uzak bir erkeğin herşeyden çok anne yemeklerine ihtiyacı vardı.Entelektüel postuna bürünmeden önceki dönemine denk gelen,çeyiz hazırlama formundaki genç kızlık döneminin pratikliğiyle şahane yemekler de hazırlardı aslında.Öyle ya,erkeğin kalbine giden yol midesinden geçerdi(Birinin böyle kadınlara artık anatomiyi öğretmesi gerek). Mutfaktan gelen gürültülerin izin verdiği kadar uyuyordum.Ama onun bu kadarına bile tahammülü yoktu.Kendi yatağımın bana ait olmasını,kendi yatağımda rahatça,döne döne uyumamı içten içe istemiyordu.Yatağa çarprazlama yatamazdım,buna alışamazdım çünkü o vardı.Sabahları uyuyamazdım,çünkü o bana kahvaltı hazırlamış olurdu.Kalkmalıydım ve o kahvaltıyı çok beğenmeliydim.Tıp kı bir karadul gibi,tüm hayatıma ağ örüyordu.Benimse mecalim yoktu.Tiksinip gitsin istiyordum.Onu sevmiyordum,bunu biliyordu.Onu istemiyordum,bunu da biliyordu.Ama hiç birini kelimelere dökmediğim için,yok farzediyordu ve sanırım beni de göründüğüm kadar aptal sanıyordu. Artık yataktan sinirli,bağırarak kalkmıyordum.Sessizce sofraya oturup,gazetelere kafamı gömüyordum.Sorduğu,mütemadiyen sorduğu,hiç susmadan,sadece bu yüzden onu öldüreceğimi bilmeden sorduğu soruları,ya duymamazlıktan geliyordum ya da bir iki kelimeyle geçiştiriyordum.O ise vazgeçip susuyor,içten içe ait olmaya çalıştığı kuşe kağıt kadın kimliğini buruşturarak bana çay koyuyordu.Tabağındaki kibrit kutusu kadar peynir bitmişse sıkıntısı ve dolayısıyla “sorunlarımızı konuşarak hallebiliriz hayatım oyunu” başlamış oluyordu.Bense ısrarla susuyordum.Ne sorunu?Ne hayatımı?Neden bahsediyorsun sen?demek geçiyordu ya içimden..susuyordum.Aslında gerçekten onun da istediği gitmekti. Ama öyle konuşarak gidemezdi.Mesela yatakta bir kadınla basılsam,”kadınlık gururu”nu iyice yerle bir etsem o zaman ihanetin acısını çeke çeke bitirebilirdi her şeyi kafasında.Yaşadığımız aşk değildi.Ufak bir etkileşim ve otuz yaşın rehaveti getirmişti bizi buralara.Olabilirdi belki ama “yapma” demiştim.”Kadınca oyunlardan nefret ederim” demiştim.Nafileydi çünkü o fazlasıyla “kadın”dı…iliklerine kadar biçimsel “kadın”..Saçının rengini bir ton bile değiştirdiğinde,pantolonu bol geldiğinde hemen fark etmeliydim.Sürdüğü ojenin yakışıp yakışmamasından,hangi elbisenin kişiliğini yansıttığına kadar her konuda bir fikrim olmalıydı.Ondan bir şeyler talep etmeliydim.Kıskanç olmalıydım,telefonunu kurcalamalı,sohbet esnasında geçen erkek isimlerinden şüphelenmeliydim.İstediği filmlere götürmeli,kapısını açmalı,hesabı illa ki ödemeli,hatta onu dikizleyen erkekleri bir güzel dövmeliydim.Yatakta tam bir boğa olmalıydım,arkadaşlarıyla sohbetlerinde herkesin ağzını açık bıraktıracak kadar “iyi” olmalıydım.Yıldönümü,aydönümü,yılbaşı,sevgililer günü,doğum günü,hatta geleceğe yönelik şık bir atıfta bulunarak oanneler gününde ona hediyeler almalıydım.Hediyenin büyüğü,küçüğü olmazdı elbette.Maksat daha fazla hayatıma ağ örmesine,memnun ve huzurlu bir gülümsemeyle cevap vermemi sağlamaktı.Annemle tatile yollamalıydım,kız kardeşime sürpriz doğum günü partileri düzenlemeliydi.Bildiği,öğrenmeye çalıştığı,ait olmaya çalıştığı tüm kadınlık durumlarını zorlamalıydı,ama bunu ben istediğim için (!) yapmalıydı.Tüm bunları yaparken beni kıskanmasına izin vermeli,evime yerleşmesi için yanıp tutuşmalıydım.Çapkın görünüp herkese onu ne çok sevdiğimden bahsetmeliydim.Hem zengin,hem serseri,hem şair, hem broker olmalıydım. Özgüveni yoktu.Bunun için de bir neden bulmak zorundaydı.Güçlü,çağdaş ve kendine özgü olması gerekiyordu. Yatak odasında unutulan tokalar,aynanın önünde unutulan makyaj malzemeleri,sehpanın üzerinde unutulan küpeler..kadınca tutunma biçimleri,görünüşte masum unutkanlıklar.Kadın olmaktan bildikleri özetle buydu aslında.. Kadınlar,hayatınıza girer..Diğerleriyse evinize girmeye çalışan hamamböcekleridir.

tdk, türk dil kurumu

mastersound | 16 January 2003 11:47

Bazan ödediğim vergilerin (yolsuzluk olmasa bile) yerini bulmadığını hatta çar çur edildiğini düşünüyorum. böyle bir durumla geçen hafta karşılaştım. çalıştığım radyonun haber merkezi çalışanları bağımsız iletişim ağı nın ücretsiz eğitim seminerlerinden birine deha katılmaya giderken acaba dedim

türk dil kurumu benzer işler yapıyor mu? öyle ya… bu kurum bizim vergilerimizle falan çalışıyo. ve türk dil kurumu web sitesine baktım. bazı gazete , radyo ve televizyonlara hüsn-ü üslüpla fırçalar çekildiğini gördüm. etkinlikler yok değil. var ama amaca direkt olarak uygun değil… oysa ki üç binden fazla yerel radyonun , binden fazla yerel gazetenin yayında olduğu ülkemde eğitim programlarıyla türkçemizin sağlamlaştırılması gerekirken türk dil kurumu gidip çinde kongre yapıyor sanırım önce çinlilerin türkçesi düzeltilmeli 🙂
bağımsız iletişim ağı nın devletten aldığı para pul yokken yaptığı
etkinlikler( ki bu sayfada izmir ve bursa eğitim seminerlerinin haberleri daha yer almamış) türkçenin doğru kullanılması için daha faydalı gibi geliyor bana. hani bir söz vardır. herşeyi devletten beklme diye… bana kalırsa biz birşeyleri sivil toplum örgütlerinden beklemeliyiz ve bu oluşumlarda topluma hizmette bulunmalıyız.
bu arada isterseniz biraz gülelim. burada yaptığımız işlerin türkçe karşılıkları var 🙂 bu gülmece için sanırım vergilerimizin bir kısmını harcadık 🙂