bildirgec.org

ikinci dünya savaşı hakkında tüm yazılar

the Final Countdown

emsvizyon | 19 January 2009 12:54

başrollerini kirk douglas ve martin sheen‘in paylaştığı 1980 yapımı the final countdown, yönetmenliğini don taylor‘ın yaptığı bir bilim kurgu filmi. film, ismiyle kendine ait bir sınıf yaratmış olan USS Nimitz uçak gemisinin pasifikte karşılaştığı bir fırtına ve sonrasında yaşadıklarını resmediyor. bu fırtınanın içinde açılan bir zaman tünelinden geçen gemi tam da pearl harbor baskınından bir gün önceye geliyor. bunu anlamaları biraz geç oluyor tabi ama sonuçta müdahale etmeye karar veriyorlar… iyi bir eğlencelik olduğunu düşündüğüm film, zamanının süper güçlerine bir mesaj niteliği taşıyor esasında… unutmamak gerekirki dünyanın en büyük savaş makinesi olan nimitz için bir film yapmaya değer doğrusu… gerçi filmde tomcatlerin iki japon pırpırıyla yaptığı it dalaşı oldukça güzel 🙂 sonuçta insana bu günkü teknolojiyle geçmişe gidersek neler yapabileceğimizi sergileyebiliyor… enteresan bir hisse kapılıyor insan… filmin efektleri öyle ahım şahım değil, anlatımı vs de öyle… ancak yeniden çevrimini beklediğim filmler arasında… hatta başrollerini michael douglas ve charlie sheen paylaşsın 🙂

Men Behind The Sun

emrextreme | 06 January 2009 10:02

Men Behind the Sun

Yönetmen: Tun Fei Mou
Oyuncular: Hsu Gou, Tie Long Jin, Zhaohua Mei, Zhe Quan, Gang Wang, Runsheng Wang

Özet

2. dünya savaşı sırasında Japonya, ele geçirirdikleri savaş esirlerini canlı kobay olarak kullanmak için 731 nolu bir birim kurmuşlardı. Çinli ve Rus esirlere burada türlü işkenceler yaparak, insan vücudunun ne kadar acıya dayanabileceğini test etmek ve ürettikleri bakteri ve virüsleri insanlar üzerinde kullanarak biyojik savaş silahı geliştiriyorlardı. Film, bu birimin yaptıklarını ve nasıl ortadan kaldırıldığını anlatıyor.

Kayıp Yüzük (Closing The Ring)

menese | 10 September 2008 15:20

Yıl 1991.. Michigan eyaletinin küçük bir kasaba kilisesinde, bir cenaze töreni düzenlenmektedir.. Merhum kişi, İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan ordusunda görev almış bir emekli pilot olup, kiliseyi dolduran eski silah arkadaşları tarafından son yolculuğuna uğurlanmaktadır..
Merhumun kızı Marie (Neve Campbell)’nin hisli bir konuşma yaptığı törende; kilisenin içine dahi girme gereği duymayan, Ethel Ann (Shirley MacLaine) ise, kocasının ölümünden hiç de etkilenmişe benzememektedir..

Yıl 1941.. Tam elli yıl önce, aynı kasabada, gençliğinin baharındaki Teddy Gordon (Stephen Amell) ve en yakın iki arkadaşı Jack ve Chuck, yeni bir dünya savaşına hazırlanan Amerikan Ordusu’na asker yazılırlar..
Teddy bu arada, onyedisindeki biricik sevgilisi Ethel Ann (Mischa Barton) ile savaş sonrası kuracakları mutlu aileye yuva olacak evi, bizzat yapmaya çalışmaktadır..
Kızın ailesi bu birlikteliğe karşıdır; fakat iki sevgilinin gözleri, birbirlerinden başka kimseleri görmemektedir..
Diğer taraftan, Ethel Ann’e, sadece Teddy’nin aşık olmadığı da başka bir gerçektir..

cassowary: dünyanın en tehlikeli kuşu

xerre | 26 April 2008 09:14

Avustralya ve Yeni Gine‘nin yağmur ormanlarında yaşayan ve nesli tehlikede olan Cassowary’ler her ne kadar hindi tavus kuşu karışımını andırsalar da aslında deve kuşu cinsinden olup onlardan biraz daha küçük boyutlardadır.

Kendi halinde iken (her hangi bir tehlike durumu söz konusu değilken) utangaç ve zararsız olan bu kuş, bir canlıyı tehdit olarak gördüğünde kaba ayaklarıyla ve keskin tırnaklarıyla ölümcül olabilen hamleler yapabiliyor.

Ülkümen’in Listesi

exorientelux | 01 April 2008 23:10

Geçtiğimiz günlerde, New York Ellis Adası Müzesi’nde, Visas For Life adlı serginin açılışında düzenlenen Yahudi Soykırımını Anma etkinliğinde bir Türk diplomatın da anıldığınıbiliyor muydunuz (diye sorsam çok mu ukalalık yapmış olurum)?

Selahattin Ülkümen, Dışişleri Bakanlığı’nda göreve başladıktan sonra Roma, Bern, Tahran, Beyrut Büyükelçilikleri’nde çalışmış, II. Dünya Savaşı sırasında Rodos’ta başkonsolosluk yapmış bir diplomat. 1944 yılı, kurtardığı 42 kişi için hayata devam, eşi içinse hayata veda yılı olmuş.

Hibakusha

Bijwen | 10 March 2008 17:28

Hibakusha, Nagazaki ve Hiroşima’da patlayan atom bombasından sonra hayatta kalabilmiş insanlara deniliyor. Bu terim yıllardır güncelliğini koruyor; çünkü etkileri halen devam ediyor. Nesiller de işin içine girince olayın rengi değişiyor. Hamile olup kurtulan bir anne hibakusha olmakla beraber, doğurduğu yavrusu da bu kategoriye giriyor. Japon hükümetinin verilerine göre 31 Mart 2007 itibariyle 251.834 Hibakusha halen hayatta. Bu da işin ciddiyetini gösteriyor.

bir hibakusha insanı
bir hibakusha insanı

Hibakusha hakkında detaylı siteler olduğu gibi bir de kitap mevcut. Stud Berkel tarafından kaleme alına eserin adı “The Good War: An Oral History of World War Two
Kitapta mağdurlarla söyleşiler var.

Hitler UFO mu yaptırdı?

NLPMaster | 03 August 2007 10:34

Tarihin derinliklerindeki UFO söylentileri gizemini koruyor. Konunun ilgilileri tarafından merak ve heyacenla karşılanan yeni bir iddiaya göre Hitler Ufoları gördü ve hatta UFO yaptırdı.

İddia bir adım daha ileri boyuta giderek Hitler’in 2. Düna Savaşı’nda UFO kullandığını söylüyor.
Türkiye’de bir köye Ufo indiği ve hatta köylülerden birisi ile iletişime geçtiğini belirtilen iddiaya göre, daha sonra bu durum Almanya’ya bildirildi.

Ruhsal Aleminternet sitesinde yer alan ve Faik Almendi’nin Haber7‘deki özel haberine dayandırılan iddaya göre; “Hitlerin ünlü kimyasal ölüm silahlarını üreten bilim adamları vardı. Bu grup, bahsedilen evi bulmak üzere görevlendirilmişti. Bilim adamları, o günün bütün teknolojisini kullanarak bahsedilen evi aramaya başladılar. Sonunda da bu amaçlarına ulaştılar. Bir dağın tepesindeki mağaranın içinde bu gemiyi buldular. UFO, 25 metre genişliğinde ve 8 metre yüksekliğindeydi. Dünyada bulunmayan katı bir maddeden yapılmıştı. Bilim adamları gemiyi çalıştırmayı denediyse de başarılı olamadı.”

Sincaplar casusluk yapıyor!

kalamara | 16 July 2007 09:17

İran 14 adet casus (Mossad ajanı ) sincap ele geçirmiş..
Sicapların üzerinde kamera,GPS aygıtı ve dinleme aygıtlarının bulunduğunu açıklayan İran bunların mossad’ın işi olduğunu açıkladı.
İlginç bir bulgu:İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik kuvvetler Fransa’dan istihbarat aktarmak için güvercinleri casus ( ajan ) olarak kullanmış.
Hayret doğrusu bu zamanda sincaptan casus olu u diyenlere..
Buyrun olmuş bile!
Bir şey daha size; ABD’de yunusları bu iş için kullanıyormuş!

Avrupa Birliği’nin Doğuşu

| 10 June 2007 21:57

Avrupa Birliği Nasıl Doğdu?
Avrupa Birliği’ne desteğin gitgide düştüğü bugünlerde Avrupa Birliği’nin tarihini gözden geçirmek ne kadarımızın hoşuna gidecek bilmiyorum. Ama elimden geldiğince objektif bir şekilde Avrupa Birliği’nin kuruluşunu açıklamaya çalışacağım. Avrupa Birliği’ni insanlara anlatmanın şu an her zamankinden daha önemli olduğunu düşünüyorum (umarım dilim döner)

İkinci Dünya savaşı Avrupa’daki ülkelerin ekonomik tabanını ve tek başlarına güvenliklerini sağlamada kendine güvenlerini yoketti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hükümetlerarası işbirliği fikirleri ortaya atıldı. Marshall yardımlarının dağıtılmasını sağlayan Avrupa Ekonomik İşbirliği Organizasyonu (1948)*1 ve Belçika-Hollanda-Lüxemburg arasında gümrük birliğini sağlayan Benelüx Birliği (1948) bu düşüncelerin sonucuydu.Bugün ismini akademik alanda verilen burslardan bildiğimiz Jean Monnet ise uluslarüstü/milletlerüstü işbirliğini savunmaktaydı. Saarland demir ve çelik arazisi üzerinde anlaşamayan Almanya ve Fransa milletlerarası değil Schuman Planı adında milletlerüstü bir denetimde anlaşmaya varmışlardı.1951’de ise bu anlaşmaya Paris Anlaşmasıyla Benelüx ülkeleri ve İtalya da katıldı ve Avrupa Demir Çelik Topluluğu oluşturuldu. Bu anlaşmayla demir-çelik ve hurdaları için ortak bir Pazar oluşturuldu ve Gümrük Vergileri kaldırıldı. Nitel sınırlamalar ve rekabete aykırı davranışlar yasaklandı.*2Ekonomik entegrasyonla beraber politik entegrasyon fikri de önem kazandı ve Avrupa Savunma Topluluğu projesi sunuldu. Fakat Fransa ve İngiltere’nin karşı çıkması sonucu Avrupa Politik Topluluğu ölü doğan bir fikir oldu.1955’teki Messina Konferansı ve 1956’daki Spaak Raporuna göre entegrasyonun ekonomik alanda tamamlanması ve daha sonra diğer konulara geçilmeliydi. Rapora göre henüz tamamlanmamış olan gümrük birliği, eşyaların ve üretim faktörlerinin serbest dolaşımı, ve adil rekabet şartlarının oluşması için ortak Pazar fikri ortaya atıldı. Rapor Avrupa Ekonomik Topluluğunu kuran Roma Anlaşmasının da temelini oluşturdu.(1957)Roma Anlaşması aynı zamanda imzalayan 6 ülkenin 12 sene içinde ortak pazara adapte olmasını öngörüyordu. Bu sayede Almanya ürünlerini rahatça pazarlayabilecek, tarımsal üretimi önemli olan Fransa tarım sektörünü koruyabilecek, Benelüx ülkeleri de dev Almanya ve Fransa’yla ekonomik ilişkilerini güçlendirerek küçük olmalarının getirdiği dezavantajları bertaraf edeceklerdi. İkinci Dünya Savaşından yenik ayrılan İtalya ve Almanya için bu proje onların prestiji için de önem taşımaktaydı. Fransa ise komşularıyla iyi anlaşmak zorunda olan bir Almanya’yı çevreleme politikasıyla saldırganlıktan uzak tutmaktaydı.1950 ve 1960’lar üye ülkeler için refahın arttığı yıllar oldu. Ekonomilerinde yüksek büyüme rakamlarına ulaşıldı. Fakat ulusal egemenliğin daha fazla olması gerektiğini savunan Fransız başbakan de Gaulle iktidara gelmesiyle gelişmeyi sekteye uğrattı. Özellikle tarım politikalarında nitelikli çoğunluğun Fransa için söz sahibi olmasına karşıydı. “Boş Sandalye” politikasını uygulayarak AB’yi sekteye uğrattı. Uzlaşma için normalde nitelikli çoğunluk gereken konularda bir ülkenin yaşamsal menfaatleri sözkonusu olduğunda anlaşmaya varılana kadar konunun bekletilmesi ve sonra oybirliği aranması da Fransa tarafından “AB’nin sonsuza dek duraklatılması” için bir fırsat oldu.Politik kriz yanında petrol krizi ve dünya genelindeki ekonomik duraklama Avrupa Birliği’nin prensiplerinden olan serbest rekabet yerine “korumacılık” akımının güçlenmesine yol açtı. Bu sırada politik ve ekonomik güç olan İngiltere de Amerika ile olan ilişkilerine güvenerek Avrupa Birliği’nde ayrıcalıklı konum istemekteydi. Ortak pazarın “Pazar” kısmına ulaşmayı kabul ederken Birliğin milletlerüstü yapısını kabul etmiyordu. Fransa (de Gaulle) İngiltere’yle Serbest Ticaret Alanı Anlaşma Taslağını yarıda bıraktı. Bunun üzerine İngiltere, Avusturya, İskandinav Ülkeleri, İsviçre ve Portekiz ile Avrupa Serbest Mübadele Alanı’nı kurdu. Fakat Avrupa Ekonomik Topluluğu hala daha cazipti. İngiltere’nin AET’ye üyelik başvurusu 1961 ve 1967’de iki kez Fransa tarafından reddedildi. Ancak de Gaulle’un iktidardan ayrılmasıyla İngiltere’nin başvurusu değerlendirilebildi. 1973’te Danimarka ve İrlanda Cumhuriyeti ile birlikte Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye oldu İngiltere.1975’te Yunanistan topluluğa başvurdu ve 1981’de üye oldu. 1977’de başvuran Portekiz ve İspanya ise 1986’da üye oldular. Bugün Türkiye’nin üyeliği için tartışılan düşük ekonomik gelir, teknolojik olarak az gelişmişlik ve yüksek orandaki tarım nüfusu bu ülkeler için de geçerliydi. Diğer ülkeler bu ülkelerden kendi ülkelerine göç yığını olacağını düşünmekteydiler. Şüphesiz ki bu ülkelerin üyeliği Topluluğun ekonomik profilinde farklılıklara sebep oldu. Fakat değişim korkulan ölçüde olmadı. Yapısal dönüşüm fonlarıyla yeni üye ülkelerdeki farklılıklar giderildi, her ne kadar bu bütçeye büyük bir yük getirmiş olsa da.Avrupa Tek Senedi (1986) 1992’ye kadar tek pazarın kurulmasını öngörüyordu. Malların, kişilerin, hizmetlerin ve kapitalin serbest dolaşımı sağlanacaktı. Ayrıca Ekonomik ve Parasal Birlik düşüncesi de yine bu tarihte ortaya atılmıştı.1992’de imzalanan Maastricht anlaşmasıyla (Avrupa Birliğini kuran Anlaşma) Avrupa Birliğinin üç sütunu ortaya atılmıştı:
1) Topluluk boyutu (Birlik vatandaşlığı, Topluluk politikaları, Ekonomik ve Parasal Birlik v.b.)
2) Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası
3) Adalet ve İçişleri Alanlarında İşbirliğiAvrupa Birliği Anlaşması (Maastricht Anlaşması) Avrupa Parlementosunun ağırlığını arttırarak Avrupa Birliği’nin yönetimdeki demokratik kimliğini güçlendirmiştir.1995’te eskide kalan EFTA (Avrupa Serbest Mübadele Alanı)’ndan Avrupa Birliği’ne transfer oldular.

Tabi ki hikayemizin sonu bu değil. Ama 21. yüzyıldaki Avrupa Birliği’yle ilgili olan gelişmeleri ikinci bir yazıda yazmayı düşünüyorum. Şu haliyle bile yeterince uzun oldu sanırım…