Geçtiğimiz günlerde, New York Ellis Adası Müzesi’nde, Visas For Life adlı serginin açılışında düzenlenen Yahudi Soykırımını Anma etkinliğinde bir Türk diplomatın da anıldığınıbiliyor muydunuz (diye sorsam çok mu ukalalık yapmış olurum)?
Selahattin Ülkümen, Dışişleri Bakanlığı’nda göreve başladıktan sonra Roma, Bern, Tahran, Beyrut Büyükelçilikleri’nde çalışmış, II. Dünya Savaşı sırasında Rodos’ta başkonsolosluk yapmış bir diplomat. 1944 yılı, kurtardığı 42 kişi için hayata devam, eşi içinse hayata veda yılı olmuş.
Selahattin Ülkümen
10 Haziran 1944’te Almanlar, Rodos Adası’ndaki Yahudileri, sözde başka bir adaya sevk edilecekleri sözüyle toplayıp götürmek ister. Bunun ne demek olduğunun farkında olan Ülkümen, Türk uyrukluların götürülmesine karşı çıkar. Türk Yahudileri bırakılmazsa bu durumu Türk hükümetine bildireceğini, uluslararası bir krize sebep olacaklarını söyler. Bu tehditle 42 Yahudiyi kamplara gönderilmekten kurtarır. Söz konusu 42 kişiden çok azının Türk olduğu ise sonradan anlaşılacak (Ülkümen Türk olmayanlara sahte kimlikler düzenlemiş bazı kaynaklara göre) ve Almanlar konsolosluğu bombalayacaktır.Ülkümen’in hamile eşi bu bombalamada yaralanır. Oğlunu dünyaya getirdikten sonra da vefat eder. Yıllar sonra oğlu, babasına pişman olup olmadığını sorduğunda Ülkümen, insanî görevini yaptığını, tekrar böyle bir durumla karşılaşsa yine aynı şeyi yapacağını söyleyecektir. Kurtardığı 42 kişi arasında yer alan Bernard Turiel ise, Ülkümen’in sadece 42 kişi değil dört nesli de kurtarmış olduğunu söyler yıllar sonra.1989’da, Holokost Kurbanlarını ve Kahramanlarını Anma-Hatırlama Kurumu tarafından kendisine “Righteous Among the Nations” (Dünyanın En Erdemli İnsanları) ünvanı verilir.1990 yılında, Türkiye Hahambaşılığı binasında düzenlenen bir törenle kendisine şükran plaketi sunulur.
posta pulu
1998 yılında Ülkümen’in de portresinin yer aldığı, Yahudilerin hayatlarını kurtaranların portrelerinden oluşan posta pulları serisi, İsrail Posta İşletmeleri tarafından piyasaya sürülür.2001 yılında Üstün Hizmet Madalyası alır.Amerika’da okuyan Turgut Türk Adıgüzel, 2005’te Ülkümen’in hayatını anlattığı “Crescent Star” (Hilal Yıldız) adlı kısa filmini yapar. Adıgüzel’in filmi, Big Bear Lake Uluslararası Film Festivali’nde ‘En İyi Öğrenci Filmi’ dalında seyirci ödülünü kazanır.Selahattin Ülkümen 2003 yılında vefat etmiştir.
yorumlar
Uzuun uzun okuduğum ve değer verdiğim hocam Yalçın KÜÇÜK’e sormalı asıl Selahattin adını ve ama özellikle Ülkümen soyadını… 😐
sobibordan kaçış,1980’li yılların sonunda trt’de 3 bölümlü dizi şeklinde gösterilmişti, nazi zülmünü tüm çıplaklığı ile gözler önüne seren süper bir film… sobibor toplama kampından kaçmayı başaran yahudilerin müthiş mücadelesini anlatan gerçek belge ve bilgilere dayanan bir film. Yazın inanılmaz güzel, eline yüreğine sağlık …
Bir şey mi kaçırdım?
nazilere kafa tutması bile büyük olaydır, heleki yunus nazilerin cirit attığı, nazi hayranlığının tavan yaptığı bi memlekette!
yahudilere güzellik yapanlar ödüllendirilir; tersi ise cezalandırılır.. türk yahudileri bu denli kurtarmayaçalışması takdire şayan tabi.necdet kent isimli bir büyükelçimizin de, (sanırım marsilyada) benzer bir kurtarış yapmış olmasıyla , oğlu muhtar kent’in bir yahudi şirketi olan coca cola’da bu kadar yükselmesi arasında bir ilişki varmı acaba ? yoksa tamamen bir tesadüf mü ?
e nedir yani vincent? kurtarmasalar mıydı? yoksa ortalıkta bizim bilmediğimiz bir bit yeniği mi var? acaba bizi kurtarırsan oğluna coca cola’da yüksek mevkiler vericez diye rüşvet mi teklif etmişler? ihaleye fesat mı karışmış?“Yahudinin gözleri yok mu? Yahudinin elleri, azaları, duyuları, sevgileri, arzuları yok mu? Onun karnı da aynı yemekle doymuyor mu? Ya aynı silâhlardan o acı duymuyor mu? Aynı hastalıklara o da tutulmuyor mu? Aynı ilâçlardan o şifa bulmuyor mu? Bir Hıristiyan kadar aynı kışın soğuğu, aynı yazın sıcağı ona dokunmuyor mu? Bizi gıdıklarsanız gülmez miyiz acaba? Bizi yaralarsanız akmıyor mu kanımız? Bizi zehirlerseniz çıkmıyor mu canımız? Ya siz bize haksızlık ederseniz biz hıncımızı almaz mıyız? Bütün öteki şeylerde size benziyorsak bunda da elbet benzeriz ya… Sizin bana öğrettiğiniz alçaklıkları ben de size tatbik edeceğim.”Shylock, Venedik Taciri, Shakespeare
Yorumun ve yorumunun kaynağı mevzuya güzel uydu @PlumPrune.
@anthro, hep bu anı bekledim. 😉
🙂 Bu anı beklemenin sebebi umarım benim aksiliğim değildir @PlumPrune. Çünkü öyle aksi bir insan da değilimdir genelde. 🙂 Fakat ırkçı bakıştan hiç hazzetmem ve Shakespeare’in bu oyunundaki alıntıladığın tiratta bunu çok hoş göz önüne sunuyor. Hem insani hem de edebi, güzel bir vurgu oldu onun için yorumun. Yazının konusuna nasıl bakılması gerektiğini çok hoş vurguladın. Onun için de teşekkür ediyorum.
yok, sebep sizin aksiliğiniz değil anthro. mizahi bir yaklaşımla, ‘shylock’un bu muhteşem tiradını uygun zamanda kullanabilme anını bekledim’ demek istedim. büyük usta shakespeare’i anmak da cabası. benim için bir zevkti, rica ederim.dikkat, PlumpRune değil, PlumPrune.
Anladım Plumprune, onu kastettiğini de tahmin etmiştim ama son birkaç yorumlarımızda birbirimizle çelişik yorumlarda bulunmuştukta aklıma bir de o geldi. Dolayısıyla o bakımdan demiş olabilirsin diye “umarım aksiliğim nedeniyle değildir.” demiştim. Oyunun nüktedanlığına uygun bir anı yakalayıp 90’dan vurmuşsun yorumunda (Bugün Fener-Chelsea maçı vardı da, Shakespeare’in hemşerilerini yenme sevinci ile ben de kullanacağım benzetme için –Deivid sayesinde- uygun olan bu anı bekledim (: )Plump Rune da eski matbaacılık kalıp yöntemlerinden diye biliyorum. Adını, aklımdaki o kelime dolayısıyla bu şekilde algılıyorum hep. Uyarman, kelimeleri nerden ayırmam gerektiği konusunda iyi oldu.
BBC’ de yayınlanan bir görüşmede Gorbachov’e sorulur”nükleer silahsızlanmayı varolan silahlanmayı sürdürmeye yetecek maddi gücünüz olmadığı için mi veya barış için mi yaptınız?”yanıt :”İnsanlık için tehlikeliydi” olur.daha önce şunu -cogito dergisi sayı 51’den aldığımı belirterek-paylaşmıştım:“İngiliz ahlak filozofu Bernard Williams, ‘emir’ ve ‘zorunluluk’ arasındaki farkı harika bir biçimde geliştirir. Pozitif emir mantığını – ‘bunu yapmalısın’ anlamında- başka bir emir mantığıyla, daha temel bir anlamda, ‘bunu başka türlü yapamam’ mantığıyla karşılaştırır. Birinci mantık idealin mantığıdır. Bunu yapmalısın ama asla yapamazsın. Asla idealini gerçekleştiremezsin. Oysa, ‘bunu başka türlü yapamam’ ise çok daha sarsıcı, radikal ve etik bir deneyimdir. Örneğin, Yugoslav isyancılar bazı Alman vatandaşlarını öldürdü ve Almanlarda bunun karşılığında olağan tepkiyi verdiler. O köyün etrafını sardılar ve bütün sivilleri öldürme kararı aldılar. Ama bir Alman askeri buna karşı çıktı ve ‘üzgünüm, ben bunu yapamam’ dedi. Sorumlu subay da ‘hiç sorun değil, sen de onlara katılabilirsin’ diye yanıtladı onu ve Alman asker de bunu yaptı.Görüldüğü gibi bir ideali izlemeyi denemek değil söz konusu olan. Köşeye sıkışmış olmanız ve başka türlü bir şey yapamayacak olmanız. Benim fedakarlıktan kastettiğim bu. Bu dürüst Alman askeri ‘benim için ne kadar uygun, güzel bir rol’ demedi. Sadece etik olarak köşeye sıkışmış durumdaydı. Başka türlüsünü yapamazsın. Politikada da aynı. Fedakarlık yapmış olarak üstlendiğiniz role gizlice aşıksanız ve beğenilmek arzusundaysanız, bu fedakarlık değildir. Fedakarlık korkunç, etik, var oluşsal bir çıkmaz; ‘ Başka türlüsünü yapamam’ dediğiniz bir durumda buluyorsunuz kendinizi”
Bu güzel yazı için teşekkür ederim.
İşin içinde yahudi olunca 2 kez düşünmek gerek.ha soykırıma asla! bir can o kadar kolay alınamaz.
Bilgi için teşekkürlerafrican mangoafrika mangosuafrika mangoafrikan mangoafrika mangosu hapı
bilgi için teşekkürler.ikinci el eşya ankaraikinci el eşya alanlarikinci el eşya2. el eşya alanlar2. el eşya
Bilgi için teşekkürlermatbaakatalogkatalog tasarımkartvizitpromosyon ürünleri
Bilgi için teşekkürlererkek çantaspor çantaspor çantalarıçanta markalarıbayan çanta modelleri