bildirgec.org

gözyaşı hakkında tüm yazılar

Karanlık Odadan Mektuplar 7

kadirgunay | 23 September 2007 03:17

bazen kırarız istemeden “herkesi” ama bilmeyiz aslında “herkes” dediklerimiz değerleri ile sıyrılmıştır diğerlerinden… tutmayız sözlerimizi ve bize uzatılan elleri. görmeyiz aslında sevgileri ve adımıza yapılan sayısız gerçeği.
giderken üzülür hep “herkes”, birilerini kaybederken ve dilimize gelir sözler ama söyleyemeyiz. bilmeden yaşarız aslında “herkes” kimdir ve nedir? anlatmak isterler ya da göstermek bazen sevgi ile bazen değer ile bazen de… susarız içimize atarız ve ekleriz “kurtar beni…” gösterilmez aslında değerler ve gösterilirse de anlamı kalmaz aslında kime ve neye. zamanı geri almak için aslında “herkes” gibi çabalarız ama nafile.
zaten “herkes” de zamanı geri almak için çabalamaz bunu anlayamayız. “herkes” içinden çıkıp bambaşka bir şekilde olduğumuz söylenir ama söylediklerimiz gülüp geçerler “herkes” gibi yine ve yine… şimdilerde eksik kalan yanlarımızı anlatırız ve yine ekleriz “birisine güvendim, kendimi teslim ettim ve yine “herkes” gibi yanlış zaman yanlış insan”.
sarılmayız aslında uzaklar da bile olsa, önemini bilinmez değersiz taş gibi davranız “herkes” e… yaşamak isteriz sonra, atamadığımız adımları atmak ve bu sefer biz uzatmak isteriz elimizi “herkes” dediğimiz kişiye, bir bakarız ki “herkes” gibi o da gitmiş bilinmezlere ve arkası dönük uzak yerlere… koşmak isteriz “herkes” gibi tükeniriz yarı yolda çünkü “herkes” dediğimiz yaklaşırken attığı adımları hep çoğaltarak gider uzaklaşırken bizden ve bu sefer o ekler “herkes gibi olmaktansa hiç yaşanmamış ve başlamamış bu değerler kavramının kaçan kahramanı olmak…”

bazen biz de ağlarız ama akmaz gözyaşlarımız “herkes” gibi…

AĞDA: KADINLARIN BİTMEYEN ÇİLESİ

Annabella | 22 September 2007 02:45

Kadınların bitmeyen çilesi: “Ağda” her 2-3 hafta da bir başımızın belası olay… Giyimimizi kuşamımızı ona ve tüylerin çıkacağı güne göre ayarladığımız kötü durum. Hangi kadın bilmezki bunu, hangi kadın korkmamış, gözleri yaşarmamış acaba… İster eski usul sıvı ağdayla, ister epilatörle yapın her canlı bez çekme acısını tatmıştır ve ölene kadar tadacaktır…

Genç kızlık dönemimi hatırlıyorum da, o zamanlar 17 yaşındaydım, tüm arkadaşlarım ağda yapıp, sütyen takarlerken ben hiç birini yapamazdım çünkü tahta gögüslüydüm ve kumral olmanın getirdiği avantajla da hem doğru dürüst tüyüm yoktu hem de sarıydı. Ama ben şapşal aklımla buna da bir çözüm yolu bulmuştum… Bacaklarıma jilet yapıp tüylerimi güçlendirecektim ama bunu da beceremeyip bacağımı boydan boya kesmiştim… hala hafiften izi durur… Şimdi düşünüyorum da hayatımdan memnun olmam gerekirken o zaman büyümek manasına gelen ağda yüzünden ne saçma şeyler yapmışım…

pollyphonic monophobi 2

donakisot | 26 August 2007 18:54

Gel bakalım gel üstüme çekinme
Ne olacak birlikte görelim
Kırık bir kalbin gücü var ellerimde
Ah sen ve senin gibiler: şizofrenik merkezler
Jules Verne sizin için yazdı değil mi!
Tahammülsüzlüğüm duvarlara mülteci
Saymıyorum artık, yürüyorum sadece alıp başımı ileri doğru
Çokça güzel sokak ayaklarıma tav buralarda
Ve yasemin kokuları
Duyularıma serenat…
45 numara gözyaşım, bana çok, kadıköy belediyesine az
Kadran dar geliyor ibreye…
Organizmamı özledim
Çiğneyip yutmayı özledim
Geç bunları ya geç
Ben insanı özledim
Geç mi kaldım, erken mi geldim
Neredeyim ki ben kimse yok
Bir merhaba
Bir elveda…
Korkar mıyım ben karanlıktan
Paranoya mahsulü tıkırtıdan
Sanmaktan
Sinmekten
Sızmaktan
Susmaktan
Issızlıktan
Islı adaya düşmek ve yanıma hiçbir şey almamak istiyorum
Isssssss
Çok mu?!
Yalınlığımdan fışkıran tüm serzenişim
Anlayışınıza mülteci
Sığınabilir miyim
Ta içinize, en derininize
Yer verin lütfen bana, elinizi uzatın
Teninize susadım
Sesinize kanadım
Sevginize… Tahayyül sizin
Kaç kırık kalp gücündeyim bilmiyorum
Ama gözyaşım 45 numara

ı.t.

piç olmak vardi !

| 22 August 2007 10:24

tekbasina yasamak
tekbasina yasamak

Denize doğru döndü yüzünü, güzel elleriyle bir sigara çıkarttı paketinden ve yaktı… O kadar derin çekti ki içine, sigaranın nerdeyse yarısı yandı… parmaklarının arasında…

– Sigarayı yutuver, olsun bitsin …

– Biliyor musun en güzeli piç olmakmış şu dünyada… O zaman, işte o zaman ne babanın annene kötü davranmasını, ne de kardeşlerinin acılarını, çaresizliklerini seyretmene gerek yok… çünki onlar yok…. Sen bir başınasın…hayatta bir tek kendini düşünerek yaşamak nasıl birşey acaba??? Babama birşey olsa annem ne yapar?…. Kim okutur onları??? Ya daha evlenmemiş gencecik yiğitlerim ne yapar?… Anama birşey olsa hasta kardeşime kim bakacak?… oofffffff yalnızlık bir dert, kalabalık ayrı bir dert… Ben yine diyorum, piç olmak en güzeli….pic olmak vardi.

Karanlık Odadan Mektuplar 3

kadirgunay | 13 August 2007 15:50

Sırlarımın sessizliğine giden yolda
Usulca dökülen gözyaşlarımın tadına vardım
Kıyamet gibi çekilen her acının
Verilen her değerin anlamsızlaştığını anladım
Kurulan cümlelerin aslında çalıntı olduğu
Kuranlarınsa hiç olduğu kanısına vardım
Verilmiş yeminler, sözler, ve gelecek kaygısı
Utanılacak eylemler, olgusuz düşünceler ve insanoğlu
Tutulacak ellerin kalmadığı bir vatan burası
Sevilecek insanların olmadığı, sevenlerin keriz sayıldığı
Değer yargılarının yalanlarla yıkandığı bir yer
Küçük hatta mini minicik tatlı yalanların bile abartıldığı bir yer
Bu dünya hayatı değil, bu ölümden sonraki zaman hiç değil
Şimdi biz sevdik de ne oldu?

Genç yaşta ölen dostlar anısına

escritor | 06 July 2007 00:15

Malatya’da 2. Ord.Karargahı’nda yürütttüğüm askerli görevim sırasında bütün operasyon sonuç listeleri elime ulaşıyordu, bende aralarından hayatını kaybeden, pusuya düşürülen, sakat kalan ya da akli dengesini yitiren tanımadığım ama genç dostlarımın bu haberleriyle irkiliyordum daha önce olmamış bir tepkimeyle. Öylece kalıkalıyordum, çünkü ben kahve götürüyordum, soğuk su götürüyordum, telefonlarına bakıyordum bir Generealin, haberlerini iletiyordum, hayat korkusu olmadan onlara üzülmek, ağlamak, hiç tanımadığım adamların yokluklarını hissetmek bana kolay geliyordu sanki, bir de üstüne ağlıyordum. Niye ağlıyordum acaba? Acaba ben orda değildim ve onlar gibi hayatımı tehlikeye atmıyordum ve suçluluk duygusu mu hissediyordum yoksa bu, bunları zaten yapmak istemediğimden dolayı duyduum bir suçluluk duygusu muydu? Herşey boş adam sende, insanlar canını veriyordu, ben ağlasam ne olurdu, zırlasam ne olurdu, dönmezlerdi, çünkü dönmekten çokta zevk almayacakları hayatlarını kaybetmişlerdi, bulamazlardı kelimenin o tabiriyle. Tamamen yok olmuştu, artık biliyorlardı cennet ya da cehennem var mıydı yoksa biz mi üretmiştik. Her bir şey boştu arkadaşım, boşu boşuna dökülen gözyaşları ya da kağıda dökülen kalem yaşları, ölenin arkasından ağlamak bile boştu ve sadece kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan bir bencillik göstergesiydi. Çünkü insan yaşamı savunurdu, insan bir anti-kahramandı ve ölmek istemezdi gerçekte, o sadece filmlerde olurdu, zaten sizinle hiç alakası olmadığı için saygı duyardınız gerçek kahramanlara.

Ağlamak Güzeldir

hivaye | 22 June 2007 16:09

Focus Dergisi’ne göre insan yaşamı boyunca 95 litre, yani yaklaşık 10 kova gözyaşı döküyor.kadınlar yaklaşık 5 dakika boyunca 50 damla gözyaşı akıtırken, erkeklerinse sadece gözleri nemleniyor. Buradaki “damla” ölçütü 15 mg’a denk geliyor.
Buradaki yazıda da, gözyaşı bazı toksinler içerdiği ve ağlayarak bunlardan kurtulmuş ve stresten arınmış olduğumuz belirtiliyor:
“Crying:The Natural and Cultural History of Tears” isimli kitabın yazarı Tom Lutz’a göre Endüstri Devrimi‘ne kadar erkeğin de ağlaması gayet normal karşılanırmış. Örneğin Ortaçağ’da Fransanın en ünlü savaşçısı olan Roland öldüğü zaman diğer 20.000 şövalye bayılıp atlarından düşene kadar ağlamışlar. Endüstri Çağı ise daha çalışkan, duygusal olmayan çalışanlara ihtiyaç duyuyordu. İşte o zaman gözyaşları kapalı kapılar arkasına gizlendi. İnsanlar toplum içerisinde ağlamaktan utanır oldular.

Fotoğraf: BBC
Fotoğraf: BBC

Biyokimya uzmanı William Frey’e göre ise henüz kanıtlanmasa da ağlamak insanlığın evrim boyunca stresi azaltmak için kullandığı bir yöntemdi. Frey’in yaptığı araştırmaya göre soğanın sebep olduğu kimyasal gözyaşlarının %98’i su iken, duygusal sebeplerle dökülen gözyaşlarındaki toksin miktarı ilkine göre daha yüksekti. Ayrıca ağlama fasıllarının süresi neredeyse aynıyken, erkeklerin ayda ortalama 1.4 kere ağlamasına karşılık, kadınlar 5.3 kere ağlamaktaydı.
Sonuçta uzmanlar ağlamanın doğal, sağlıklı,ve tedavi edici nitelikte olduğu konusunda hemfikir gibi görünüyorlar. Doyasıya ağlamak veya gözyaşlarınızı içinize akıtmaksa size kalmış.

ERKEKLERİ BOZMANIN YOLLARI…

| 13 June 2007 13:59

Bu yazı “Kadın Ağlatan” yazıya açık cevaptır. Arkadaş güle güle kullansın…

<aİncinmenin dayanılmaz hafifliğini (!) yaşıyorum border=”0″ />
“İncinmenin dayanılmaz hafifliğini (!) yaşıyorum”

1. Orgazm taklidi yapmayı bırakın, zevk vermediğini yüzüne söyleyin çekinmeyin. No act no unhappiness…

2. Gördüğünüz en büyük penise sahipmiş gibi davranmayın artık. On saat ereksiyon olsun diye uğraşmayın, ne hali varsa görsün…

3. Hiç süslenmeyin, pasaklı pasaklı gezin yanında, randevulara bir saat geç gidin…