kusarcasına yazasım var şimdi,içimi dışa döker gibi..ağlayamamanın hükmü mü bu.ağlamak isterken kıçına tokat basılmış bebek bilinçsizliğiyle,her göz yaşının içini dolduruyor bilinç sandığım, bu sözlerle.yoruyor bu soldan sağa gidişat beni.kötüyüm,birden fazla nedenle,sebepleri ve sonuçlarıyla bizim olan nedenler.sağlamasını yapamadığım hayatı,sollayıp gidiyorum.gittiğim yerler kendi nedenlerini doğuruyor.benim için mutsuzluk yavrulayan bir dünya..’eh nedir ki’ diyecek olan ağızlarınıza kelepçeler vurmak istediğim gerçeğini de söyleyim de bitsin bu kavga.hadi susun da son sözü ben söyleyeyim bu defa.ben sizi,hepinizi
çok dinledim vakti zamanında,anlatamadıklarınızı okudum
kitaplarınızdan.bir kitap da ben yazamadım,sayfalara yaymak yerine acımı,kafa tuttum ona,binlerce kafa olup kendime kafalar attım,kırılmayanlarla yola devam ediyorum.
kırılan bir şeyler var tabi.aynalarda bir araya gelmiyor yüzüm.yüzüm mü var ki kendime bakmaya..yüzüme karışmış yüzler var yansımalarda.tüm bu acının içine salarken beni,acıyı enjekte ederken damarlarımdan,neden
görmedim gülen gözlerinizi.ben hep gülecektim oysa size.hepinize gülecekti gözlerim.güneşten öğrenmiştim bunu küçükken.kamaşan gözlerimden akan yaşı,şimdi durduramıyor bulutlar..
her gün yaşamanın değerinden birşeyler azalıyor bu bedende.sizlerin keyifle karnınızı doyurduğunuz bu akşam vakitlerinde,sizler kadar huzurlu yemek yiyememenin öfkesi değildir kustuğum.müzmin bir iştahsızlıktan ölecek değilim.bu tür bir açlıkla baş etmeyi öğrendim.sevgi pazarları yok,kiraz ağacı bile kalmamış,kendime küpeler yapacaktım oysa,oysa ben hepinizi sevecektim.niteliksel bir nedenden
ötürü sevmiyorum şimdi sizi.gülmeyen gözlerini sevemiyorum.
bütün öfkenin sahibi sözlerdi,boğazıma soktuğunuz parmaklar kusturuyor beni.bugün yeniden beni gösteriyordu hepinizin parmakları.’işte orda.o işte.orda kendince ölen kadın’.
ölmüyorum demek için dikildim karşınıza.
kılıç çekiyorum size.
dişe diş.
nereye bu gidiş?