bildirgec.org

giden hakkında tüm yazılar

yasa doya doya

there is no hope | 19 June 2009 09:50

senin gucun ne kadar ?

inaniyorsan sona bu baslangiclar nedir? neye gore baslangic? bu hayatlar bu yasayanlar neye sevinirler yeni doganlara? ne verdiler ki gidenlere, ne alicaklarini umit ediyorlar simdi
bu kadar yasayana yenileri ekleniyor eskiler cok cabuk unutuluyor
unutmak insanin dogasinda var sadece yasayanlar icinde bunun mantikla alakasi olmadi
hicbir zaman bu unutmak istegidir unutmalidir ki bitsin acilari dinsin gozyaslari bir olumun
acisi 40 gundur son duasina kadar. gorev tamamlanmis aci bitmistir gorunurde .
bir arkadasim en sevdiginin acisi 3 gun surer demisti ,aci tatli anmak diildi bu unutmakti ,
varolmuslugunu reddetmekti, hayatina kattiklarini inkardi giden icin ama unutulmustu
yasayani kaybetmek ne demek en iyi asla bulamayan bilir . kaybettiginin ne oldugunu anlar o zaman, elindeyken bilmeyendir o ,soylenmemis cumlelerin ,tutulmamis sozlerin varolmasidr kaybettikleri. hayata yeniden gelmek icin her gece yalvarsanda donus yoktur giden gitmis. vefasizlik sucluluk.. Giden gitmistir artik ne sozler geri getirir gideni ne dualar
yasadiklarina saymak istersin olmaz, dunya doner sen durursun pismanlik seni asmis idam etmistir sen yasarsin nefes almaksa yasamak, gectir artik giden gelmez sen gidemezsin.

Yıkılır bu kent…

mucizemsin | 26 April 2009 22:41

Hani Ahmet Telli diyor ya “gidersen yıkılır bu kent”. Sen gittin, bu kent yıkıldı, bir kadın yıkıldı, ben yıkıldım…hoşçakal öpücüğünden sonra arkanda gidişini izledim, en son karşı duvara yansıyan gölgeni gördüm, kapıyı sessizce kapadım…yaşlı gözlerle etrafı bulanık görüyordum, odaları dolaştım sanki birini yada birşeyi aradım. Mutfakta dün geceden yarım bıraktığın rakı bardağına dokundum, dudaklarının dokunduğu yerden bir yudum aldım. Duramadım evde hemen kendimi sokağa atıp yürümeye başladım, duraktan geçerken otobüs durdu önümde, bindim.nereye gideceğimi de bilmiyordum ki! Seyir halinde olan bir dolmuşun arkasında yazan yazı gözüme ilişti, “beklenen gün gelecekse, çekilen çile kutsaldır”, önce dudağımda bir gülümseme oluştu. Beklenen gün neydi? Senin gelmen mi?yoksa hiç gitmemen mi? Bu çektiğim neydi? acı mı? çile mi? Bütün bunlar sen geldiğinde mi kutsal olacaktı? Otobüsten indim, bu sefer metroya bindim. Neyden kaçıyordum? Senden mi? Düşüncelerimden mi? Peki uzaklaşabiliyor muydum? Hayır. Uzaklaştığım tek şey evdi. Karanlığın içine doğru gitmek beni çok boğmuştu, tren durunca indim. Şehreküstü’de inmişim. Ben bu şehre zaten küskünüm ki!

O

FaSuL | 09 November 2007 18:37

3 sene önce bir akşam, 7 gibi, soğuk ve ellerim üşümüş…
Cılız ve hafif bir ben… Elleri cebinde bana doğru gelen sen…
Karanlıkta görememiştim bile… Karşımda kim vardı? Ben kime bakıyorum? Oda bana bakıyor muydu? Baksa ne olurdu? Olmadı ki zaten… Hiçbir şey olmadı…
Ben baktığımla, sen ise bakmadığınla kaldın… Yarın oldu ve sonraki gün…
Her akşam gördüm seni, farklı yerlere bakıyorduk. Ben sana, sen ona. Bişeyler olmuştu ama anlayamadım. Küçüktüm ve korkaktım. Anlatamadım…Bir gün elimde ufak bir kâğıt parçasıyla, seni 1 ay önce ellerin cebinde gördüğüm o parka geldim… Ve işte oradaydın. Adımlarım bir ileri bir geri giderken, korktuğumu yine fazlasıyla belli ettim. Çok mu utangaçtım yoksa! Cevap beklemedim, kâğıdı verdim ve gittim. Sonra yine yarın oldu, yine yarın oldu, yine yarın oldu. O yarınlar nasıl oldu bir ben bilirim. Gıcırdayan sokak banklarından birinde ben yine yarını bekliyordum. Sanki bir gün gelecekmiş gibi… Sanki bir gün cevap verecekmiş gibi… Boş salıncaklarla arkadaş olduk. Hayallerimi anlattım onlara… Sanki biri duyacakmış gibi fısıldayarak… Ve vedalaştım ikisiyle de. Sonra markete uğradım dönerken, bir tane jelibon aldım. Paketi daha açmamıştım, ilerde onu gördüm. Koştum peşinden elimdeki jelibonu ona vermek için, yetişemedim. Zaten ben yiyecektim, benim canım çekmişti.Bir gün yine karşılaştık o parkta. Yine elleri cebinde… İşte o unutamadığım, o dünyaları başıma yıkan, o benim canımı çok yakan soruyu sordu ve o soru beklediğim cevap bile değildi.
‘Sana çok önemli bir şey söyleyeceğim, ben yağmur diye bir kızı seviyordum ve dün akşam ona çıkma teklif ettim ama kabul etmedi. Çok kötüyüm ne yapmalıyım?’ Bu soruyu bana mı soruyordun? Bunu nasıl yapıyordun peki? Kolay oluyor muydu kalp kırması? Peki, bunu anlayamayacak kadar mı aptaldın? Bu soruyu cevaplayabilecek bir sürü sorum vardı ama hiçbirini soramadım. İçimden kocaman bir çığlık kopardım ve sadece ben işittim ağladığımı.Birileri bana aşık olmak demişti, sevmek falan demişti. Ben kendime ilk defa aşık oldum demiştim. Kimse bana böyle bir şey olduğunu söylememişti. Ben sanırım hayatımda ilk defa gerçekten kırılmıştım ve bu daha başlangıçtı.Yine aynı park ve yine salıncak arkadaşlarım. Sanki fısıltımı birileri duymuştu. O vardı yine…
Bu sefer bana iyi davranıyordu, kırmıyordu kalbimi, incitmeden konuşuyordu. Bana özel olduğumu, güzel olduğumu ve dahasını söyledi. Yoksa o değil miydi karşımdaki? Yok, ama oydu. Peki, ne olmuştu da birden değişmişti. Saftım ya! Yine anlamadım. Deli gönlüm vardı benim, kaptırmıştım yine kendimi. Çok geçmedi üstüme iddia oynandığını anlamam için. Çok sevdiği arkadaşı vardı yanında. ‘Evet! O birini seviyor. Çok güzel, sarışın’ dedi yanındaki. Çok güzel değildim ama sarışındım. Üstüme mi alınmalıydım bu lafı? Acı gerçek önümdeydi ama ben ısrarla görmüyordum. Sonunda biri çıkıp bunu kafama kakmıştı. Elbette ben değildim. Bunu açık açık söylemese de anlardım. Yine çığlık çığlığa bağırdım, saçımı başımı yoldum, ağladım ama içimden. Zaten hep böyle değil miydi? Fasulye hep içinden bağırmamış mıydı? Hep içinden ağlamamış mıydı?Yarındı yeniden. Yeni bir gün, eski bir ben, eskiyen ben, yanlış ben, eksik ben. Artık bişeylerin değişmesi gerekiyordu, en başta ben. Yine yanlış yoldan gittim, yine duvara çarptım. Nasıl oluyordu da ben koskoca duvarı göremiyordum. Bir sabah yine onu görmeye gittim, her zaman gördüğüm yere… Yoktu… Ertesi sabah yine gittim. Yoktu. Sonraki sabahta gittim. Yoktu. Bıkmadım öğlende gittim. Bıkmadım akşamda gittim. Yoktu işte! Amacım sadece uzaktan görebilmekti. Bir saniyecikte olsa öyle uzaktan görebilmekti. Tam 2 sene gittim geldim.
Nasıl yaptım hala aklım almıyor. Ve kesinlikle o iki sene boyunca onu hiçbir gittiğimde göremedim. Hayır ölmemişti! Hayır taşınmamıştı! Hayır kaybolmamıştı! Aynı yerdeydi. Görenleri çok gördüm ama onu hiç göremedim. Sanki bir perde inmişti de ben onu ordayken de göremiyordum. Sonunda yoruldum ve önüme ilk çıkanla evlenmeye karar verdim. Abartıyordum evet ama aynen böyle yapacaktım. İçsesim uzun süre katıksız salak olduğumu söyleyip durdu. En son onu da bastırdım ve karşıma ilk çıkana yeşil ışık yaktım. 17 yaşındaydım bu kararı aldığımda. Sonuçta sevdiğimden değil, sadece onu unutmak için istedim bunu. O ise hiçbir şeyden habersiz kendi dünyasında, kendi hayatını yaşıyordu. Ben kocaman kocaman adımlarla biran önce evlenip güya kendimi bu içine düştüğüm çıkmazdan kurtaracaktım. Bu sadece bir ayağı bir batakta diğer ayağı öteki batakta olmaktı. Herkes son kararımı beklerken iyice ne yapacağımı bilmez bir halde birinden yapma demesini bekledim. Herkes susmuş benim konuşmamı beklerken ben düşünmekten bile acizdim. Dayanamadım ve gidip 10–15 tane depresyon hapını arka arkaya yuttum. Ölmeyecektim belki ama sürünerek bir şeyler anlatacaktım kendimce. Olmadı. O da içimde kaldı. Bütün gece kıvrandım kimseye bir şey demedim. Ne saçmalıktı yaptıklarım. Neden kendime bukadar eziyet ediyordum? Onun için. Değer miydi? Kesinlikle hayır. Hayatımın en doğru kararını verdim o sabah. Evlenmekten vazgeçtim. Hatta kendimce nekadar unutması uzun sürecekse de ondanda vazgeçtim.Güvenim yıkıldı. Gururum kırıldı. Küçük düştüm. Ve daha sayamadığım her aşağılayıcı konuma getirebilmiştim kendimi. Ayılmam, silkinmem ve kalkıp tekrar yürümem çok zor olacaktı. Aylar geçti ve bir gün yine aynı parkta oturuyordum ama başka bir amaçla. Salıncaklarımla vedalaşmaya gelmiştim. Onlar bütün dırdırımı çekti, sadece onlardı beni konuşmadan dinleyebilen. Son kez eskisi gibi baktım parka ve doğruca eve gittim.Tam 3,5 sene oldu onu hala görmedim. Artık gözlerim onu aramaktan vazgeçti. Her ne kadar içimde yüzüne karşı söyleyemediklerim birikmiş olsa da patlak veremeyecek kadar bastırdım birer birer. Uğurlarken eski kırıklarımı derinlerde hep kalıntıları vardı…