bildirgec.org

firtina hakkında tüm yazılar

Bir fırtınaydı, belki bir bora

siirimsi | 10 March 2008 17:26

Neden her fırtınada yalnızdır insan?..Neden sadece güneş varken mavidir gökyüzü?…

Bir fırtınaydı, belki bir bora, kim diyebilir ki hortum değildi?… Esti, esti, kavurdu, gecti.
Zor, kelimesinin , sabır ve şükür etmenin anlamını öğretti, belki de gerekliydi…
Zamanı da gelmişti, kim diyebilir zamanı değildi?..
Küçük değildi, önce esti, bir meltem gibi, sıcaktı.
Sonra büyüdü, devirdi, yıktı, parçaladı, sanki hiç bitmeyecek gibiydi, bitti…
Birden bire kavruldu ortalık, gündüzde bile karanlığı görmek gibiydi, soğuktu, sıcağında dondurdu.
Esti, geçti…
Bir fırtınaydı, insan değildi, ama gözleri vardı, karanlık bakıyordu, simsiyahtı, bir devdi…
Yakaladığını bırakmayacaktı sahiden, insafsıza benziyordu…Şaşırdım…Bıraktı, şimdi geçti…

Hava Durumu..

linet | 18 February 2008 14:54

Tipi başladı,
Katur kutur etti yürürken
Karlar,
O ses içimden geliyor sandım..

Öğütebilseydim keşke içimdekileri
Bir vidanjör çekseydi aklımı

Gel derken içim
Git dedi dilim

Yağmur yağdı
Telefon çaldı
Dengem bozuldu
Makyajım da…

Güneş açtı,
İçim yandı
UV korumalı kremler
İçime fayda etmedi…

Ayın 14 ü Gibi, Hem de Şubatsal…

pelitas | 13 February 2008 22:50

Ağır-ağır yaşanan küflenmiş yok oluşların zamanı gelmiştir artık… Rodaj makinesine girmemiş keskin kenarlı aynaların seni yansıtması nasıl bir bekleyiştir bilir misin? Hayra yormalı mı bu bezgin utançları? Yoksa gölgeleri mi takip etmeli acımasızca? Avuçlarımdan akıp giden zemheri kalabalığa mı karışmalı? Kara kaplı tükenmişliklerin sayfasını açmamalı, onlara sararmış bir öfkeyle boyun eğmemeli! Yok oluşların zamanı gelmiştir artık… Hep derim kendime; “azar-azar akar içime bedbaht ama gururlu değişimler.” Yok oluşların, değişimlerin bir türlü “hasretini gideremediği sevgilim” olduğunu bilir misin? İşte bu süregelen aşk ve yok oluştur beni sararmış yıpranmış hayattan koparan. Derin sığlıkta boğulur mu aşk? Hazır aşk demişken! Tükenmişliklerin de bilindik olduğunu ama aşkın da, bir bildiğin olduğunun farkında mısın? Faili meçhullerin bezgin tapınağıdır yok oluşlar… Kırgın ve sürgün ruhumun acınası bir kalp atışıdır yok oluşlar… Boğazıma kadar dayanmış sefilliğin kaoslarıdır! İnadına hep, fellik-fellik ararsın suskunluğunun sana verdiği bakir haykırışları. Susarsın hep, her elini uzattığında utangaç kuyulara. Ses çıkarmamalı hafızası yitmiş kızıl duyguların verdiği bin bir renkte siyahlara… Yok oluşların zamanı gelmiştir artık… Saati geçmiştir kırpılmış vaatlerin. Ütopik zamanların her vuruşunda zihnimden yansır yok oluşlar… Değişmeyen tik tak seslerdir; seni sen, beni sensiz yapandır esasında. Kifayetsizdi tütün kokan bütün yalnızlıklar; buruşuk yüzlü kederlere aldanırken… Sen, beni peşkeş çektiğin sevgilinden 14 Şubat hediyesi beklerken. Ben klavye tuşlarınla oynaşırken… Biz yokken!

yalnızlığım…

mahirgul | 21 January 2008 23:42

farklı bir mevsimdeyim kitaplarda
yazmayan derslerde anlatılmayan
Bu gece dışarıda esen rüzgardan
çok sensizlikten korktum
dışarıdaki fırtınanın sesi
daha fazla ürpertemezdi içimi
yalnızlığımın sessizliğinden

11 yıl sürecek güneş fırtınası başladı

normandy | 19 January 2008 13:37

solar cycle
solar cycle

NOAA, buradaki nisan 2007 tarihli yazısında, 11 yıl süren güneş fırtınalarından bir sonrakinin mart 2008’de başlayacağını, 2011 sonlarında ya da 2012 ortalarında da en güçlü noktasına ulaşacağını tahmin etmişti.. 24’üncü güneş döngüsü, geçen hafta başladı..
aslında geçen sene başlaması beklenen bu fırtınanın bir sene gecikmiş olması, uzmanları iki gruba ayırdı ve fırtınanın şiddeti konusunda farklı yorumlara yol açtı.. güçlü bir fırtına mı güçsüz bir fırtına mı olacak kimse bir karar veremiyor ama herkes hemfikir ki, bu fırtına en şiddetlisi olmayacak.. peki nedir bir güneş fırtınası?

güneş yüzeyinde durmadan patlamalar ve nükleer reaksiyonlar olur zaten.. bir güneş fırtınası sırasında, bu patlamalar çok daha büyük boyutlara ulaşırlar.. bu patlamalar, dünyaya doğru yüksek enerjiyle yüklü fotonlar ve bilimum parçacıklar savurur.. bu parçacıklar da gezegenin iyonosferini ve manyetik alanını oynatırlar.. bir bakıma gezegenin işleyişini tahminimiz dışına çıkarırlar.. ve bu da demek oluyor ki, bu tür fırtınalar güç yollarımızı, askeri ve havayolu haberleşme sistemlerimizi, uydularımızı, gps sistemlerimizi ve hatta yaydıkları radyasyon nedeniyle astronotları tehdit ederler.. ama zaman zaman da gökyüzünü kırmızı ve yeşil renkte boyarlar..
yeni başlayan fırtına, güneş’in 27 derece kuzeyinde patlak veren bir “kıvılcım” ile kendini belli etti.. polaritesi negatif olduğu için, fırtınanın şiddetinin nispeten az olması bekleniyor ama daha doğru bir tahmin önümüzdeki aylarda ortaya çıkacak..
şuradan da görebileceğiniz gibi, dünyanın geomanyetik alanı noaa standartlarının alarm seviyesine ulaştı.. k indisi 4 değerine ulaştığında önemli bir durum sayılıyor.. geçtiğimiz 6 gün içerisinde bu değere bağlı olarak 3 kere alarm vermiş noaa..

sen(siz)

pelitas | 30 December 2007 18:34

Sevdim…
Ben sizi çok sevdim.
Umutsuzlukta da sevdim, umutlarımda da
her güneş batışında
ve ay pencereme doğarken de sevdim.
Üzüldüğümde oldu severken, kırıldığımda;
ay ışığının gözyaşıma vurduğu da.
Yalnızlıktan bıkarken sevdim, tedbirsizce
yıldızların bulutların aşkına sevdim;
acımaksızın kendime.
Fırtınamda da sevdim sizi, felaketimde de,
boğazımdan bir lokma geçmediğinde de…
Kaderimden de sevdim sizi, yüreğimden de
beynimle, gözümle, kulağımla
kim bilir belki de ahmaklığımla sevdim…
Bir sahil kasabasında ıssızlıkla mücadele ederken de
bir sarp geçitten yalın ayak yürürken de sevdim sizi.
Yalın bir sevda masalını
bir kaç güzel sözle donatırken de
bir samyelinin, odamın perdelerini keman melodisiyle süslediğinde de
bir kardan adam misali erirken de sevdim.
Hunharsızca sevdim sizi.
Titrek mum ışığının gölgesinde
Hayalinizle konuşurken de
Derin derin dalıp; gizli gizli ağlarken de.
Bırakalım sizli bizli resmiyetlerin sığlığını da
ben birazda SENİ seveyim…

“Aşk”tan bir hayat…

pelitas | 24 December 2007 23:42

Aşk önce büyüktü… Küçüldü sonra! Msn infolarında kişisel iletiler sığlığına düştü. Bir baktım, içinde türlü hileler barındıran minik bir sevgi oyunu… Bir baktım, gül bahçesinin yanı başına ekilen yalan tohumu… Kimi zaman; “bana, git artık seni istemiyorum” dediğin anlarda arkama bakmadan gideceğim kadar yüreksiz değildir aşk, dedim… Kimi zamanda seni, haklısın apoletlerinle süsledim… Liseli çağlarında benliğini arayan bir gencin, ex aşklarında aradığı çıkarcı duygular değildi aşk… Bir mum ışığının, arkası gelmez karanlığa aydınlık olamaması kadar dirençsiz de değildi aşk… Bir değil, binlerce yıl geçse tarife değer basit cümlelerle geçiştirilip askıya alınacak kadar basitte değil bilesin! Benim sana olan aşkım; Mecnun’ların, Kerem’lerin, Ferhat’ların yürek yangınlarından başka bir aşkla kıyaslanacak kadar küçük değildi bilesin! Ben sana deli gibi aşıktım, bilesin.

Gizem’siz Günler…

pelitas | 18 December 2007 21:28

Yine akşam oldu… Sensizliğin kaçıncı alkışları ve perdesi, sayamadım! Trajik bir film senaryosunda; acıları çeken karakter olarak yaşamaktan sıkıldım artık. Seni düşünmenin boyutları dayanılmazlık sınırlarına ulaştıkça biraz daha eksildim kendimden… Aylardır tek sırdaşım yazdıklarım oldu ve de yalnızlığımdan yakınmalarım. Tek celsede bırakıp gitmelerinin hüznünü kaç zaman yaşayacağıma aldırış etmedin. Ben senin gözünde bir çınar ağacı bile mi değildim, ey yar? Hunharca baltaladın ta gövdemden! Yıkılmama ramak kaldığında yardım eli arayıp durdum. Aşka ve aşkına sövdükçe durdum. Gittiğin o vakitten beri, beni her geçen gün biraz daha azaltan; azalttıkça, anılarımı yağmalayıp çıkmaz sokaklarda bir başıma bırakan bu boşluğu doldurmak nice yıllarımı almaz mı? Görmezden gelip, geçiştirdin duygularımı… Hayat boyu sürdürdüğüm, “gerçek aşk” arayışlarımı başka baharlara bıraktın… Çıkış yolu olmayan labirentler koydun önüme, aylardır içinde çırpındığım… Haklı isyanlarıma titrek bir mum ışığı oldun; ay ışığımı çalarken… Ismarladığım tüm mutluluk düetlerine bent oldun… Ben olmadın, sen olmadın, biz olmadın… Ne Gizem’miş be! Nasıl bir iksirmiş de kapılıp gitmişim büyüsüne…

bana diyor ki o;

biSGen | 02 December 2007 20:16

bana diyor ki o ; “Sen yazmayan bir kaLemsin!”

bana diyor ki o ; “sen açmayan bir çiçeksin, dikenLere sevdaLı!”

bana diyor ki o ; “sen esmeyen rüZGar, tutmayan, dokunmayan eL, bakmayan göRmeyen göZsün ve kuLaksın hiç duymayan!”

bana diyor ki o ; “Sen bir yetişkinsin ama hiç doğmamışsın, doğmuşsan da yetişmemişsin!”

oysa ben insanım… sıradan mı sıradan kLasik bir insanım. Hiç biLinmeyenLi denkLemim. Her tarafı su(R)Larla çevrili bir adayım: ne yeraLtı, ne yerüsTü kaynakLarı olmayan biR adayım. Rüzgâr esmez ama fıRtınam eksik oLmaz içimde. Evet doğRudur, üzerimde insan da yaşamaz, yaşayamaz ! SuLarım çaĞLamaz, bir iki cıLız dere akaR sadece… içiLmez, kan renGi akar çünkü…