bildirgec.org

ev hakkında tüm yazılar

Enine boyuna Zune™

tentena | 28 September 2006 16:53

dört renkli Zune™ logosu
dört renkli Zune™ logosu

Dijital müzik oratamına bağlanma ve paylaşmayı da katan Microsoft; Zune™ adı altında çıkarttığı dijital müzik çaları ile alanında yeni bir kilometre taşı olacak. Kanımca piyasadaki rakiplerine göre dijital müzik dinleme platformunda hiçbir yenilik göstermeyen ürün ek özellikleriyle aralarında sıyrılmayı başarıyor.

ürün kutusu
ürün kutusu

Bu yılbaşı sezonunda Amerika’da piyasaya sürülecek olan ürün özellikleri sitede farklı yazılarda verildi. Bildirgec’de bahsedilmeyen özellikleri de:* Ürünün siyah, beyaz, kahverengi olmak üzere 3 renkte üretilecek olması.

siyah, beyaz, kahverengi olmak üzere 3 renkte üretilecek
siyah, beyaz, kahverengi olmak üzere 3 renkte üretilecek

* Sadece müzik değil; müzik çalma listeleri ve resimlerin de kablosuz ağ vasıtasıy ile paylaşıyor olması.* Menü renkleri ve arka ekrana istediğiniz resmi koyarak kişiselleştirebiliyor olmanız.* 3 inch genişliğindeki LCD ekranın menüde gezerken ve müzik dilerken dikey, video ve fotoğraf izlerken yatay kullanılıyor olması.*Bilindiğinin aksine Zune™ Marketplace bir site olmayıp itunes benzeri bir program olması.

Zune™ Marketplace
Zune™ Marketplace Programı

Her ürün içinde “Zune Pass” ile birlikte geliyor. Bu benzersiz ürün kimliği ile Marketplace’den satın alma gerçekleştiriliyor. Bir diğer özelliği ise Marketplace kredi kartı ile değil Microsoft Points ile çalışıyor olması.
Zune™, ayrıca satılan üç farklı aksesuar paketine sahip. Bunlar:* ürünü evinizdeki büyük ekran televizyona ve kolonlarınıza bağlamanızı ve kumanda etmenizi sağlayacak; içinde kablosuz Zune™ kumandasının da bulunduğu beş parçalık ev kiti.* ürünü arabanızda daha fonksiyonel kullanmanızı sağlayan iki parçalık araba kiti.* ürünü her gittiğiniz yerde rahatlıkla çalıştırabileceğiniz beş parçalık seyahat kiti.ipod aksesuar çılgınlığından sonra Zune™ içinde aynı şeyin olacağını görebiliyoruz.

Redogre ustadan bekar evi yemek tarifleri

| 22 September 2006 15:05

Bana hep bunun kitabını yaz diyorlardı da kim peşinde koşacak diyerek tariflerimi Hafif camiasına sunuyorum.

Bu yemeklerin en büyük özelliği evde bozulmadan uzun süre kalabilen malzemeler ile yapılması, janjanlı olması ve değiştirilebilir olması.

Bugünkü tarifimiz efenim özel beşamel soslu makarna (fırın varsa fırında).

Gerekli malzemeler:
Makarna (her bekar evinde torbalarca olmalı)
Un (alın bir paket 1-2 yıl dayanır, bin tane işe yarar)
Margarin (Merak etmeyin, az kullanacağız anne yemeği gibi ağır olmayacak)
Süt (Yarım litrelik 3-4 tane zulalayın dolaba, her süslü yemeğe konur)

Evinizde Enerji Tasarrufu

zehirli_ | 19 August 2006 13:30

Evinizin tüm bölümlerindeki elektrikli cihazlarda yaşanabilen enerji kaybını minumum seviyeye çekip oldukça iddialı paraları tasarruf etmeniz elinizde.
Energy star logosunu hatırlarsınız , birçok bilgisayar monitöründe (CRT’lerde) açılışta yavaşça parlayan bir logosu vardrı.İşte bu firmanın evinizde enerji tasarrufu nasıl yaparsınız üzerine flash animasyonlu bir sunusu var.İzlemeye değer.Buradan görebilirsiniz.

kocasının akıllı karısının rehberi

emsvizyon | 18 August 2006 21:55

iyi bir evhanımı olmanız için kocanıza yapmanız gerekenler:

  • onu görünce mutlu olun
  • onu dinleyin,ona önemli birşeyler söylemek durumunda olabilrisiniz ancak bu yeri ve zamanı olmaya bilir. ilk önce onun konuşmasını bekleyin, unutmayınki onun konu başlıkları sizinkinden daima önemlidir…

bu ve bunun gibi birçok ilgiç ayrıntı aylık housekeeping mecmuasının 1955 yılı sayısında mevcut 🙂

şimdi ne yapıyorsun?

deborahhh | 21 July 2006 15:42

Bir gün kocaman bir torbayla girdi eve. İçi rengarenk yünlerle doluydu. “Mert ne yapacaksın bunca yünü? Yoksa son paramızı da buna mı harcadın?”“Kızım tek ben değil, ikimiz yapacağız. Yatırım bu yatırım. Çanta işleyip satacağız. Annem Antalya’da yapıyor. Deli gibi satıyor. ““Sen nasıl örmeyi düşünüyorsun? Yine bütün saçma projelerde olduğu gibi bu da benim yorulmamla son bulacak değil mi? Ekmek almadın mı? Salça da alacaktın?”“Yaa ne ekmeği, ne salçası? Bütün parayı bunlara yatırdım. Bak şiş de var, tığ da, hangisi kolayına gelirse…”“Yaşasın, artık Felix gibi yaşayacağız, bütün gün bu yumaklarla oynarız, gece de çöp konteynırlarını kurcalar yiyecek buluruz.”“Saçmalama da işlemeye başla, bak ilk sattıklarımızın parasıyla pizza ısmarlayacağım sana.”“Siparişimiz birkaç gün gecikecek muhtemelen.”Bir haftaya yakın geceli gündüzlü çanta ördük. Yanlış hatırlamıyorsam yirmi yedi tane olmuştu. O yıllarda örgü çanta daha çok moda değildi, yani aslında iyi işti. Yaptıklarımıza da talep vardı. Ama biz satmayı bilemedik. “Pazarcı Mafyası” denilen bir müessese varmış. Bizi barındırmadılar. Haliyle battık. Pizza da yiyemedik. Elimizdeki çantaları da bütün arkadaşlara, birer ikişer hediye ettik. Yıllar oldu hala ara-sıra kullananlar var.
Bir gün de elinde kocaman bir resim defteri, kalem traş, silgi, envai çeşit kurşun kalemle geldi. İlk tanıştığımız sıralarda kantinde karaladığım bir figür vardı. Aslında figür denir mi bilmiyorum. Sigarayı tutan sol elimi çizmiştim kağıda. Mert Efendi buruşturup attığım o kağıdı düzeltip, dosyasına yerleştirmişti. O gün benim çizimlerimin birer yetenek abidesi olduğuna kanaat getirmiş. Bu alışverişin nedeni de oymuş. Ben çizecek mişim, o da annesinin evin her yanına doldurduğu çerçeveleri boyayıp benim çizimlerimi yerleştirecekmiş. Sonra mı? Tabii ki satacağız…Birkaç gün sonra benim ezberimdeki birkaç çizgi dışında yeteneğimin olmadığını anlayan Mert bu berbat projesini savunmayı bırakıp kendini at yarışlarına vermişti. Sadece ekrandan takip ediyor, öğrenmeye çalışıyordu. Ben de birkaç haftalık alışkanlıkla elimde yünler Mert’e harıl harıl kazak örmeye uğraşıyordum. En azından bu ördüğüm işe yarayacaktı. Gerçi çok bilen Mert Bey boğazlı kazak için yakayı çok erken kestiğimi söylediğinde onu dinlememiştim. İyi ki dinlememişim. Yoksa yerleri temizlemek için bir de pas pas seti falan almak zorunda kalacaktık. Mert atları sıkı takip ediyor hatta isimlerini bile neredeyse ezbere biliyordu artık. Bana soruyordu “Sence bu yarışı kim alacak?” İsimlere şöyle bir göz gezdirip sallıyordum ben de “Hıımmmm…Karahanlı, yok yok, Safiye Sultan!” Mert sen ne anlarsın dercesine bir bakış fırlattıktan sonra “Ne Safiye Sultan mı? Hahah eşşek o be eşşek!…” Bizim eşşek sürpriz yaptı. Birinci geldi. Kimse beklemediği içinde bahislerde çok yüksek meblağlar dönmüş. Ama ben eşşekleri tutturmakta fena ustalaşmıştım. İmkansız denilen yarışları biliyordum. Kemal Sunal “Atla Gel Şaban” … Artık evin gündelik konusu bu olmaya başlamıştı. Hatta bulaşık yıkarken bile (ki o sıralar pek fazla yiyeceğimiz olmadığı için çok da az bulaşığımız olurdu, ki ne güzeldi) şiki şiki babaaa diye şarkılar söylüyordum. Mert artık paralı bahisler oynayabileceğimiz sonucuna varmıştı.İlk bahsimiz tam bir fiyaskoydu, İkincisi daha beter. Sonra şans oyunlarına kaldıysak bari piyango alalım en azından bütün gün TRT-3’e rating kazandırmayız diye bir karara vardık.Bu sırada faturalar birikiyor, ev sahibi her gün telefon açıp hal-hatır(?) soruyordu. Bakkalın çırağıyla da çok samimi olmuştuk. Hani “ustan yoksa bize bir ekmek, iki paket makarna, deftere yaz, ne ustan mı var? Yanlış numaraymış deyip usulca telefonu kapat ve bizi unut!”Gözüm sık sık Mert’in gitarına takılır olmuştu. Evde para edecek tek varlık oydu. Ama oda ekmek kapısıydı, yani iş bekliyordu. Bir gün biri Mert’e telefon açacak “Ağbi Bilmem Ne Bar müzisyen arıyor, koş” diyecekti. Günler olmuştu. O telefon gelmemişti. Ben gitarın satılmasıyla elimize geçecek paranın bize üç ay yeteceğini, o zamana kadar da yapacak bir şeyler bulacağımızı hesaplıyordum. Tabii bunlar gizli hesaplardı. Bilseydi Mert’in beni öldürmesi an meselesiydi. Elini kana buladığına değer miydi?Bir gün o telefon geldi. İnanamadık. İyi ki o gün geldi. Çünkü ertesi gün telefonumuz dışardan aramalara da kapalıydı artık. Mert telefonu kapattı ve “Muhteşem İkili” dizisi özentiliğimiz depreşti. Hemen bir “mutluluk dansı” patlattık. Ama Mert şarkı söylemeyeli aylar oluyordu. Biraz da Kral T.V. ‘nin ratingini yükselttik. At yarışı, hipodrom görüntüleri, bahisler…. Bu sesleri özleyeceğimi nereden bilebilirdim ki? Şimdi devir “arabesk- fantezi” idi. Bu ne demekse?“Aaa Gülben Ergen şarkı mı söylüyormuş? Ama niye abayı demiyor da habayı diyor?”“Öff be kızım,eleştirme de ezberlemeye bak.”“Allah Allah! Ben niye ezberliyor muşum? Ben çıkmam sahneye falan”“Tamam görünce söylerim. Salak arkada kim vokal yapacak bana?“Bana ne be? Eskiden ben mi vokal yapıyordum sana?”“Gerzek! Artık tek başına gitar çalan yakışıklı çocuk devri kapandı, geride vokal lazım, tabii ki bayan!”“Sensin gerzek! Ayrıca “Yakışıklı Çocuk” konusuna da sonra geleceğim. O zaman boy band kuralım, şöyle boy boy fena mı?”“Iyyy, espri de yaptı. Ya Cuma gecesi işe başlayacağız, bizim hatun hala İstiklal Marşından başka Türkçe şarkı bilmiyor. O kıytırık barda da millete Cranberries söylersin değil mi Dolares’im benim!”“Aman iyi be.. Şu faturalar ödensin başka bir şey istemiyorum. Yarın öbür gün elektriği de keserler.”“Yok onu ödedim ben”“Nasıl?”“Nasıl olsa ben banyo yapmıyorum, yemek de yapamadığımıza göre dedim doğal gazı ödemedim, elektriği ödedim, sen de banyo yapmaya Özlem’e gidiver. Üşürsekte battaniyenin altına gireriz. Ya da sevişiriz artık ne yapalım?”“Sen manyak mısın ya? Özlem’e giderken vereceğim yol paralarıyla hamam açılır be! Beyimiz televizyon keyfi bozulmasın diye banyo özgürlüğümüzü aldı.”“Off bi sus atrık yaa..Bak Cumartesi sabahı seni brunch’a götüreceğim”“Ya ne hayalperest adamsın! Simitçiye gidemiyoruz! Off of…”“Şarkı bitti senin dır dırın bitmedi ha!”

Kira kontrolü

| 21 July 2006 11:16

Geçen akşam evde oturmuş DVD’de Friends izlerken bir yerde kira kontrolü lafı geçti. Ben de merak ettim, bizde her sene kiraların dengesiz artışları gündeme gelir, sonra aynı tas aynı hamam devam eder. Bir ara kira zammına sınırlama getirmeye kalktılar ama mahkemece bu kural bozuldu.Buradabu işin kapitalizmin ve serbest piyasanın beşiği Amerika’da nasıl olduğu ile ilgili bilgi var. Ben açıkçası şaşırdım.

Bir ataçla ev sahibi oldu

oci | 14 July 2006 09:26

İnternetin sunduğu fırsatları iyi değerlendiren bir Kanadalı, enbüyük hayalini bu sayede gerçekleştirdi. Kurduğu web sitesindekırmızı bir ataçla değiş tokuşa başlayan Kyle McDonald, sonunda 3yatak odalı bir evin sahibi olmayı başardı. Devamını Ntvmsnbc’denokuaybilirseniz.

editörün notu:
bildirgeç; bir kırmızıataç: 20 nisan 2006
ntvmsnbc haberi: 12 temmuz 2006
ntvmsnbc, bildirgeç’ten yürütmüş diyebilir miyiz?

Nüfus sayımında ev hapsi bitiyor

oci | 13 July 2006 08:21

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), nüfus sayımında eve kapanmayısona erdirecek, ikamete dayalı nüfus sisteminin altyapıçalışmalarına hız verdi. Haberin devamını buradanokuaybilirsiniz.

hafifim, mobilim, 3 saniyede evim hazır.

beyefendi | 12 July 2006 17:09

mobil hayatın, maceraperestliğin ve net bağımlılığının uç noktalara ulaştığı günümüzde evi sırtında, dolanırım dere tepe, gündüz gece diyen yükü hafif, dolaşmayı, yeni mekanlar görüp bizimle paylaşmayı çok isteyen, hatta gerçekleştirebilen arkadaşlar için bir fransız firması 2 saniye de açılıp kullanıma hazır olan, 15 saniye de toplanabilen bir tür çadır üretmiş. net bağımlıları için kablosuz bağlantısı yok ama onu da sarı sandalyelerin yanına evimizi 3 saniyede inşa ederek halledebiliriz zannedersem.