bildirgec.org

eleştiri hakkında tüm yazılar

9rules network tasarımına eleştiriler

azurenus | 27 July 2006 14:24

9rules, dünyadaki en prestijli blog networklerinden birisi. ilk dönem tasarımı ile tüm blogcuların beğenisini kazanıp networkünü genişletmişti. bir süre sonra tasarım değişikliğine gitti, ancak beklediği ilgiyi göremedi. geçtiğimiz günlerde networkün ana sitesi yine bir [tasarım değişimi yaşadı].

networkün sahibi, kendi sitesinde tasarım hakkında görüşlerine yer veriyor. network üyelerinden bazı tasarımcılar da konuya görüşleri ile katıldılar. genel kanı, kullanılabilirliğin düştüğü yolunda.

akşam akşam ..

cebrailiye | 22 June 2006 00:08

serdar turgut genel yayın yönetmeni olduğundan beri akşam gazetesi okuyorum. akşam’da kendisine köşe edinen oray eğin ilginç bir tip, bir lâkabı olacaksa wagamama oray diyebiliriz, daha çok magazin muhabiri gibi.
son zamanlarda basında yaşanan polemiklere biz okurların neden âlet edildiğini anlamakta güçlük çekiyorum. yazılanları, kişisel mesele olarak addediyorum ve bir kurgunun içinde kaybolmak istemiyorum.
tamam, serdar turgut’un ‘penis yazarı’ olduğu fikrine katılarak gülüyorum. engin ardıç’a bayılıyorum, o kadar ki bâzân ayılamıyorum! bir mansur forutan var ki; kazık kadar bir köşe bu adama niye tahsis edilmiş anlamıyorum. ayşe arman’ı taklit etme çabalarındaki elif aktuğ bacımız sorunlarını güzin abla’ya iletmeli bence , kapladığı köşe bunun için uygun değil. aslı tohumcu, dişe dokunur şeyler yazayım derken ebru çapa’nın yanından bile geçemiyor.deniz gökçe için söyleyebileceğim pek fazla şey yok; âhir ömrümde tanıdığım hiç kimseden olumlu bir cümle duymuşluğum yok. burhan ayeri, ekran polisliği’ne soyunmuş, onun seyrettiği program kadar benim unutmuşluğum var. deniz ülke arıboğan,en nihayetinde ev hanımı değil, titrine yakışır şeyler yazmalı.kanaldan kanala başlıklı köşenin yazarı, atilla aydoğan’ın 5 yaşın üzerinde bir zekâya sahip olmadığına bahse girerim (önce 3 yazmıştım hatırınız için 5’e yükselttim), bir çocuğu taciz etmekle suçlanabilirim fazla üstüne gitmeyeyim. akşam’da yazan başka yazarlar da var, ancak detaylı inceleyemediğim için yorum yapmam yanlış olur. hem bu onların kötü yazarlar olduklarını göstermez, sâdece bu kadarına vakit bulabiliyorum.
ben sabırlı bir okuyucuyum. beklerim ve bir gün her allah’ın günü ödediğim 30 yeni kuruşun bile hesabını sorarım. bunca yazar bedâva çalışmadığına göre, aldıkları parayı hak ediyor mu bakalım.. kendimi yolunacak kaz gibi görmüyorum !
akşam okunurluk oranı en yüksek gazetelerden biri. işim gereği biliyorum. tirajla karıştırmamak gerekiyor.
21.06.2006 tarihinde okuduğum gazetenin manşeti ” sigara parasına tatil ”. yanısıra, izmir vip’i ile ilgili bir haber, dünya kupası’ndaki voodoo büyüsü , başbakan’a hediye edilen cimbom forması gibi haberler.
3. sayfaya sıkışmış minik bir haberde, sıla adında 2 yaşındaki bebenin cenâzesinin gazeteciler tarafından kaldırılması. ölüm sebebi manşet olmayı çoktan hakediyordu oysa ( ülkemizde bazı şeyleri haketmek için ölmek de gerekebiliyor). burnu sızlamadan bu haberi okuyabilecek insanlar olduğuna inanmak istemiyorum. bu tür haberleri uzun süre etkisinden kurtulamadığım için ve yeni bir travma yaratmaması bakımından okumak istemiyorum ama görmezden de gelemiyorum. manşetten verilen diğer haberlerin insanı daha insanlaştırdığını düşünmüyorum. ölümü kanıksamak ( hele de küçücük bir canlının ölümünü ) istemiyorum. bu düzenden ve ona hizmet eden herkesten nefret ediyorum.
şimdi, kimin ne kadar umurunda olur bu yazılanlar bilmiyorum. 1 kişi bile empati kurabiliyorsa, kendimi şanslı sayıyorum. basındaki tekelleşmeden tiksindiğim için bu eleştirileri yapma hakkını kendimde görüyorum. kimin daha uzağa işediğinin ne önemi var ? önemli olan parmağın hâlâ yaralı olması değil midir ?
20.06.2006 tarihli akşam gazetesi manşeti tam bir gazetecilik örneğiydi. ‘ polis engeli ‘ başlığıyla, İzmir’de engelliler arasında oynanan basketbol karşılaşmasında meydana gelen olaylarda polisin tekerlekli iskemlede oturan sporculara acımasızca cop vurması ve biber gazı sıkmasıyla ilgili.
özellikle bir gün arayla yapılan manşetleri verdim. şimdi kendimi rüşvet almadan işini yapmış bir memur kadar huzurlu hissediyorum.
kısa yoldan köşe dönmenin mârifet sayıldığı memleketimizde, köşe kapmaca oynayan, köşe yazarlarını görmek istemiyorum.

“BU ÜLKEYE KELEBEKLER YAKIŞMIYOR…

kle | 30 May 2006 16:38

İllüstrasyon turgut demir..
küstah dergisi sayı:28

Bahar geldi, çiçeklerin güzel kokuları sardı her yanı… Elimde gaste çınarın altına oturdum… Sıcak bir rüzgar esiyor… Yeşil yapraklar gürültüyle oynaşıyor… Ve kuşlar ötüyor bir yandan, ben gasteyi okurken… Vatan Gazetesi Çikolata eki, 19 Mayıs sonrası ilk gün… 20 yaşındaki karikatürcü Caner Aydın, 19 yaşındaki pankçı Hakan Çuğal, yine 19 yaşında ki tezgahtar Songül Göksel… Vedat Başkan 24 yaşında, Habibe Tekşen ise 22… 19 Mayıs bir şey ifade etmiyor onlar için…. “Bir yaştan sonra alkol hayatınıza giriyor tabi ki.” diyor Caner… Diğerleri de aynı fikirde “Parti tadında bir şey yapılsın…” “Punk grupları çıksa alkol olsa..” “Güzel kızlar çıksa şovlar yapılsa…” kutlamalara gidermişler… “Fi tarihinde olmuş bir olayın bugün kutlanması bana süper anlamsız geliyor…” bunu söyleyen sokak dansçısı İbrahim Kaptan, 24 yaşında… Ülkede onları ilgilendiren bir sorun olmadığını düşünüyorlar…Punkçı arkadaşın tarzını kabul etmemeleri bir sorun tabi… Cumhurbaşkanlığı sorunu kafa yorulmuycak bir şey onlar için… Punkçı Süleyman Demirel’i hatırlıyomuş… “İyi bir adam… Yeniden Cumhurbaşkanı olmasında bence bir sakınca yok” diyor… Caner “Bana ne diyor…” bu konu da.. Alkol almak yeterli zaten onun için… Sogül Göksel: “Bizden bir şey olmaz” diyor… Kafam allak bullak, sinirle kapıyorum sayfayı… Bir kelebek düşer gibi ağacın üstünden uçarak önüme iniyor… Oysa bu ülkeye kelebekler yakışmıyor… Umut edilecek kimse kalmamış, ne güzel …

Meraklı mısın? Değil mi? Yoksa Bilgili mi?

Ruhul_Furkan | 18 May 2006 09:57

Bu forumlara dini bir sual sormam sizce ne kadar uygundur..? (Soracağım da) Dinin incelikleri dini yaşamak ve din hakkındaki eleştiriler, Toplumsal kavram vs. vs. Dini konu açılsın mı?

Sizlerden gelen yorumlar doğrultusunda hareket edilecektir….

Türkiye’de Futbol ve Eleştiri..

Old_BoY | 18 April 2006 18:37

Türkiye’de yapılan eleştirileri gözününe getirdiğimizde gerçekten haksız yere yerden yere vurulan kişilerde, bir anda en yukarıya çıkartılan insanlarda görebiliriz.. Bunun en önemli nedeni futbol’u izlemememiz.. Sadece oynanan oyunu öylesine seyredip, maçın skoruna göre yorum yapan o kadar çok insan var ki bazen “ben farklı bir maç mı seyrediyorum” dedirtiyor insana..

İlk aklıma gelen örneklerden biri Juan Fran.. Gerçekten Celta Vigo’dayken en beğendiğim oyunculardan biriydi.. Sonra Juan Fran’ın yolu Beşiktaş’la kesişti.. Ve daha Juan Fran doğru düzgün maç yapmadan “bu adamı nerden buldunuz, bunlardan Türkiye’de çok var” gibi yakıştırmalar yapıldı.. Burda sorun Juan Fran’ın iyi veya kötü performansı değil. Sorun Juan Fran veya bir başkası kötü oynadığında Performansıyla değil futbolcu olup olmadığı gibi bir konuyla eleştiriliyor..Medyamızda bırakın avrupadaki takımları 5 yaşında çocukların bile kadrolarını ezbere bildikleri Chelsea, Barcelona vs.. vs.. gibi takımlarının oyuncularının adlarını bilmeyen ama avrupa futbolundan bile ahkam kesen yazarlarımız!!!!!! var. Sadece skora bakıp, oynanan oyundan habersiz yapılan yorumlar ise beni futboldan soğutuyor.. Bu ülke o yüzden ne teknik adamları ne oyuncuları yoketti. Şu an dünyanın en iyi taktisyenlerinden biri olarak lanse edilen Guus Hiddink’in yaptıkları zaten ortada. Bunun gibi o kadar çok isim sayabiliriz ki bu daha acı.. Galatasaray’ın yani Türk futbolunun zaferler kazanmasında belki de en büyük paya sahip olan Hagi bile ilk geldiğinde yerden yere vurulmuş “yaşlı” damgasını yemişti.. Çünkü medyamız sadece eleştirmek için eleştiriyor, her şartta..
Ayrıca iyi futbolcu gittiği her takımda başarılı olur diye bir kural yok futbolda.. Şu an dünyanın en iyi forvetleri arasında yer alan Henry’i Juventus’ta gösterdiği performansıyla hatırlayalım. Veya yakından bir örnek vermek gerekirse Beşiktaş’ta eleştirilen ama O.Lyon’da kendini bulan John Carew’i göz önüne getirelim..
Cristoph Daum Aurelio’yu tek ön libero olarak bırakıp 4-5 forvetle oynarken yerden yere vuran ve deli diyenler Aynı sistemi Saido’yu tek ön libero oynatıp uygulayan Gerets’e ise harika hoca yakıştırması yaptı. Ta ki işler kötü gidene kadar..
Ayrıca en ufak faul pozisyonuyla günlerce tartışılan ama aynı hareket kendisine yapılınca sesini çıkarmayan yönetici ve futbolcularla dolu ligimiz.. Fransa liginde gösterilen kırmızı kartların bizim ligimizde gösterildiğini düşünemiyorum bile.. Hakemin taraflı olduğundan tutun da, Şampiyonluğun zaten belli olduğuna kadar birçok dedikodu dolaşacak ligimizde.. Fransa liginde ise birçok oyuncu başını önüne eğip dışarı çıkarak karşılıyor bu kararı..

Britannica’dan Wikipedia’ya eleştiri

gemeaux | 24 March 2006 19:01

Bir zamanlar evlerden eksik edilmeyen, sahip olmak için gazete kuponları biriktirmek gibi birçok şeye katlanılan ansiklopediler de teknolojinin gelişimiyle birlikte ortaya çıkan rakipleri çekememeye (bana göre tabii) başladılar. Bir örnek, Britannica ansiklopedisi, Wikipedia‘yı şikayet etmiş. Sebebi de, Wikipedi’de yer alan bilgilerin yanlış olması, daha doğrusu, editörler tarafından yanlış bilgi girilmesi.

Dediğim gibi, bence şikayetin/uyuşmazlığın doğrudan ilgili kişi/kurum/merci ile çözülmesi denenmeden araya aracı sokup yaygara koparmanın gereği yok. Aslında Britannica’nın kızdığı bir şey de, Wikipedi’nin kendileriyle karşılaştırılmasıymış. yesinler 🙂

Beyzanin Kadinlari

mr.j | 19 March 2006 03:59

Mustafa Altioklarin türkiyenin ilk seri katil filmi diye lanse edilen filmi “Beyza’nin Kadinlari”. Fragmaniyla izleyicinin ilgisini chekmeyi basharabilen, türk sinemasinda ender rastlanan polisiye-gerilim türünde bir film Beyza’nin Kadinlari. Türk filmlerine önyargiyla yaklashan türk izleyicisini shashirtacak düzeyde zekice yazilmish olan senaryosu we basharili oyuncu sechimiyle dikkat cheken bir yapim. Korku edebiyati olmayan bir ülkenin bu türde yapimlar üretmesi zaten oldukcha zor, bu filmdede yer yer kendini gösteriyor we bazi sahneler cheshitli amerikan filmlerinden alinmish(esinlenilmish) izlenimi weriyor.Bu tür cogu amerikan filmine göre agar ishleyen yapisiyla yer yer izleyiciyi “eeeh, yeter ne olucaksa olsun” durumuna sokabiliyor, senaryo zekice yazilmish olmasina ragmen bazi noktalarda kopukluklar göze batiyor. Hersheye ragmen, türk sinemasi baz alindiginda el üstünde tutulabilecek bir film. Etkileyici mekan tasarimi, özellikle Demet Evgarin mükemmel performansiyla iyi kotarilmish bu yilin izlenmesi gereken türk filmlerinden biri…

The Aviator

anafikir | 17 March 2006 09:58

IMDB‘de arşivimde biriktirdiğim filmleri listelediğim bir bölüm var; “My Movies”. Filmlere 10 üzerinden oylar verebiliyorsunuz. Bu oyların ortalaması filmin IMDB puanı oluyor. 7 ve üzerindeki filmler genelde kaliteli yapımlar anlamına geliyor. Yani izleyince pişman olmayacağınız türden eserler.

Ben de oylamalarımı bu ortalamaya bakmadan yapmaya çalışırım. Objektif olabilmek için. Pek tabi daha sonra verdiğim oyu genel ortalama ile karşılaştırırım. Genelde 1, en çok 1,5 puan fazla ya da eksik vermişimdir genele kıyasla. Listemin bir kısmına ve oylarıma göz atmak istersniz, buyrun.