bildirgec.org

ebeveyn hakkında tüm yazılar

Bilim Adamları Üç Ebeveynli Embriyo Yarattı.

mturkmen | 10 February 2008 12:50

Newcastle üniversitesi bilim adamları üç ebevenynli bir embriyo yaratmayı başardılar. Bu metodun birgün Mitokondriye bağlı hastalıkların tedavisine yardım edeceğini umut ediyorlar.
Ekip bu tekniğin, bazı epilepsi türleri dahil, ırsi hastalıkların ortadan kaldırılmasında büyük rol oynacağı inancında.

Embriyo laboratuar testlerinde bir erkek ve iki kadının DNA’ları kullanılarak yaratıldı.
Genetik hastalıkları olan kadından çocuklarına geçmemesini sağlıyor.
Mitokondriye bağlı DNA hataları bazıları ölüme kadar gidebilen bilinen 50 kadar hastalığa sebep oluyor.
Her 6500 insandan biri; diyabet, sağırlık, körlük, ölümcül akciğer rahatsızlığı, kalp krizi vb. rahatsızlığından etkileniyor.
Şu anda Mitokondriye bağlı rahatsızlıklar için herhangi bir tedavi yok.
Kaynak

Çocuk terbiyesi için uzaktan kumanda

| 25 December 2007 13:18

Bu sayfada Çocuk İçin Uzaktan Kumanda satılıyor! “Çocuklarınıza tek tuşla sanal terbiye verin” şiarıyla hareket eden üretici, bu kumandanın başarımı hakkında oldukça iddiali.

Sanal terbiye aleti
Sanal terbiye aleti

Tek farkla: Kullanan / üzerinde kullanılan kişi(ler)de kahkaya neden olabilir.
Zamazingonun kullanımı oldukça basit: Gerektiği zamanlarda ilgili tuşa basın ve kumandayı çocuğa yöneltin.
Tuşlar: Sessiz ol, dudak sarkıtma, öfkelenme, çığlık atma, sigaraya-dövmeye-delgi küpeye hayır, odanı topla, ödevini yap, sebze ye, lütfen de, vs…
Bu şaka zamazingosunu 8,75 USD’ye alabilirsiniz.

Bir alkoliğin kızı olmak…

arseli33 | 27 November 2007 22:36

Hayat bize sinemesında rol verirken ne yazık ki seçme şansımız olmadan yazmış senaryolarımızı.Kimimiz dört ayağı üzerine düşmüş kimimiz boynu bükük kabullenmişiz alnımıza yazılanları.
Ağlamaya alıştırdığımız gözlerimiz,paramparça olmuş kalbimiz içinde boğulmuş düşlerimiz.Yaşarken yaşadığını bile hissedememek…Evet benim yolculuğum^^yaşadığını bile hissedemeyenler^^arasında.
Bir şişe içkinin kölesi olmuş bir baba ve hergün o babanın zulmüyle parçalanan hayatlar.Gülmeyi unutmuş gözlerin feryatları…Yok olan üç hayat…
Herşey babamın alkolle tanışmasıyla başladı.ilk önce kişiliğini kaybetti sonra yavaş yavaş çevresini.Daha düne kadar itibarı olan biriydi,şimdi ünvanı olan biri^^alkolik^^Herkesin geçmişinde gülerek anımsadığı yada aklına gelince hayıflandığı bir çok anısı vardır muhakkak.Düşündükçe ya hiç uyanmak istemez o rüyadan yada hiç hatırlamamak ister.Gerçeğe döndüğünde iyi yada kötü yine onu geçmişin o tozlu raflarındaki yerine koyar.Benim gerçeğim o tozlu raflardaki hatırlamak bile istemediğim hayattan ibaret.Uyandığımda gülüp geçemiyorum çünkü hep tanıdık rolleri oynuyorum.Huzursuz bir ortamda,kalpleri bile atmayan üç canın dramı..
Hayatının en şaşalı dönemimde(ki buna hayat denirse)tek sırdaşı yalnızlık olmuş,hayallerine bile elçilik edemeyen,4 duvar arası yaşadığı hayatında tebessüme yer olmayan,insanlardan kopuk ve belki başka bir insanın ömrü boyunca yaşayamayacağı kadar çok sorumluluğu omuzlarına yüklemiş bir delikanlı..
Gözlerinin feri sönmüş bir anne.Hayatla verdiği mücadeleye yorulmadan devam eden,yüzünde acılarını anlatan çizgilerin izlerine rağmen gülmeyi başarabilen ve bunca acıya,gözyaşına hüsrana rağmen dimdik ayakta durabilen fedakar bir anne..
Ve ben;Anlatmakla bitmez içimdeki düşkırıklıkları.Hayallerime bir adım yaklaşmışken onlara dokunamamamın sızısı.İçimdeki çocuğu hıçkırıklara boğarak ağladığım geceler.önyargılarım,güvensizliğim,tamamlanmamış cümlelerim,neresinde olduğunu bilmediğim bir hayat,soru işaretleriyle doldurulmuş geleceğim,ve ardı arkası kesilmeyen bir sürü…… Hep kesik,hep eksik.
Evet hayat bana seçme hakkı vermedi belki ama keşke onları değiştirebilme,düzeltebilme gibi bi imkanım olsaydı.Ne zaman alkol görsem bi yerlerde hep o eriyen hayatım gelir aklıma…

Yaşlanmanın Erdemini Yaşamamak

Siradanbiri | 04 September 2007 13:49

KarIncadan ibret alip yazdan kisa hazirlanmayan ebeveynlerin yaşlılık yılları ruh halleridir. Yaslandigimda zamanimi nasil gecirecegim sorusu sorulmamis ya da sorulmussa bile ya yanitsiz kalmis ya da ileri tarihe ertelenmistir.

Bir gun, beklenilmeyen anda, birden bire karakiş gibi bastiran yalnizlik / yaslilik doneminde ise, beynin farkli yerlerini calistirma, yasitlari ile zaman gecirme, en onemlisi kendi kendine yetebilme gibi akli selim davranislar butunu yerini, coluk cocuga kaprise birakir.

vay gelmediniz de, aramadiniz da diye baslayan cumlelerin ardi arkasi kesilmez. 10 gun arasan, bir gun aramasan suctur. kendi isinden, zamanindan, hayatindan calip onlari oyalamaya calisir ama yine de begenilmezsin. nedeni de, seni ben dogurdum, okuttum diye bogaza dizilen sozlerdir.

Çocuklar! Sınava kaç gün kaldı!

nebilim | 19 July 2007 11:55

Nejat, eve dönerken büyük bir heyecan içindeydi. Telefonla kendisine verilen sevindirici haberi, ev halkına söylemek için sabırsızlanıyordu. Otobüsten iner inmez ne eşinin verdiği siparişleri almak için bakkala uğramış ne de kahvedekilere selam vermişti. O koşturmaca sadece evin ziline bastığı zaman duvara dayanıp nefeslenmesiyle duraksamıştı. Kalbi, aldığı güzel haberden dolayı göğsünden kanatlanıp uçacak gibiydi. Dış kapı açıldığında yine koşar adım evin kapısına vardı. Kapıda bekleyen eşinin meraklı ve şaşkın bakışları onun hiç dikkatini çekmedi, paldır küldür eve daldı ve baba yadigarı koltuğun üzerine attı kendisini. Oysa eşinin aklında, verdiği siparişlerin elinde olmamasından dolayı Nejat’a söylenecek üç beş sitemli söz vardı.
Nejat, “Hanım! Harika bir haberim var öncelikle bir bardak su isterim müjde olarak.” diyerek gülümsedi. Nurten, “ Hayırdır, hele anlat bakalım neymiş, verdiğim siparişleri bile unutmana sebep olan bu haber.” diyerek elindeki su dolu bardağı uzattı. Nejat, çok şükür, diyerek suyun son yudumunu yutkundu : “ Bizim ufak oğlanın girdiği sınav yok mu, hani seviye tespit mi ne diye. İşte o sınavı yapan dershaneden aradılar bugün, tam da iş çıkışına yakın, yoksa mümkün değil sabredemezdim bu saate kadar. Bayram’ın neyi olduğumu sordular, ne yalan söyleyeyim çok korktum vesselam, çocuğa bir şey mi oldu diye. Ardından telefondaki kız,bilmem ne dershanesinden arıyoruz, deyince rahatladım. Başta bir şeyler falan anlattılar karışıktı biraz, anlamadım. En sonunda; oğlunuz yaptığımız sınavda ilk ona girdi, bu başarısından dolayı Bayram’a ücretsiz hazırlık kursu vereceğiz. Kayıt işlemleri için oğlunuzla beraber dershanemize gelmeniz gerekiyor, tebrik ederiz. En kısa sürede bekliyoruz efendim, dedi ve kapattı kız telefonu. Düşünsene hanım, çocuğa ücretsiz kurs verecekler. Artık geceleri bu çocuğu nasıl okutacağız diye uykun kaçmayacak. Kurs işi bu şekilde hallolduktan sonra okul masraflarını öyle yada böyle hallederiz, sen gönlünü ferah tut. Nerede bizim oğlan daha gelmedi mi? Gelsin, ona da verelim bu müjdeyi. Havalara uçacak var ya hanım!” diye tamamladı sözlerini.
Bayram, kendisi için bambaşka bir dünyanın kapılarını açacak olan müjdeden habersiz, son zille birlikte defterini, kitabını çantasına doldurdu. Neredeyse bir komandonun dağlarda gezerken sırtında taşıdığı kadar ağır olan çantasını omzuna atarak sallana sallana dolmuş durağına doğru yürüdü. Durakta kendilerini alacak servisi bekleyen diğer öğrencilerin aralarındaki konuşmaları duyduğu her sefer, yaşadığı hayata lanet okuyor ve bir gün hayal ettiği hayatı yaşabilmenin umuduyla kendini avutuyordu. Duraktaki öğrencilerin biri babasının aldığı yeni cep telefonunu arkadaşlarına göstererek özelliklerini anlatıyor, biri ailesine aldıracağı ayakkabıların ne kadar pahalı olduğundan bahsediyordu, bir diğeri de babasının telefonuna kaç kontör yüklediğinden bahsediyordu. Kendisine göre tatsız olan bu sohbetlere kayıtsız kalmaya çalışırken tıklım basa dolu gelen dolmuşa kendisini zor atmıştı. Nadiren dolmuşa binen insanların yakınmaları ona komik geliyordu, kendisi için bir hayat tarzı olmuştu bu şekilde yolculuk yaparak eve ve okula varmak. İçinde yaşadığı şartlar sebebiyle karşılaştığı sıkıntılar alışkanlık olduktan sonra doğal olarak hayat tarzına dönüşüyordu Bayram için. Son durağa yakın olduğundan eve yaklaştıkça dolmuş yavaş yavaş boşalıyordu, zor bela bindiği dolmuştan bu sayede rahatça inebiliyordu.
Eve doğru yürürken: “Ben bu şartlarda nasıl diğerleriyle yarışabilirim? Onların keyfi yerinde. Çoğusunun bir eli yağda bir eli balda. Kendilerine ait odaları var, müzik isterlerse dinleyebiliyorlar, ders çalışmak isterlerse çalışıyorlar. Ben, ben ise iki odalı bir evde çırpınıp duruyorum. Hele şu dershane işi! Şart, şart. Dershaneye gitmeden onlara yetişmem mümkünde değil. Bu şartlarda da dershaneye gitmem mümkün değil. Allah’ım sen yardım et, bir fırsat ver bana.”, diye söyleniyor ardında da dua etmeyi eksik etmiyordu genellikle.
Evin ziline bastığında babasının ve annesinin, verecekleri haber sebebi ile Bayram’ın gözlerinde görecekleri sevinç ışığını görme hevesi görülmeye değerdi. Kapıyı açar açmaz Bayram’ın kendisini annesinin kolları arasında bulması bir olmuştu. Nurten, öyle bir sevinçle kucaklamıştı ki oğlunu; Bayram, “Anne hayırdır! Öldüreceksin sıkmaktan” diyebilmişti fısıltıyla. “Gel oğlum, gel. Babanın harika bir haberi var sana, koş içeri. Uçacaksın sevinçten.”, diyerek kapıyı kapattı Nurten. “Oğlum; geçen hafta sınavına girdiğin dershane var ya. Bugün aradılar beni. Sınavda ilk ona girmişsin ve sana ücretsiz kurs vereceklermiş. Bizi kayıt için dershaneye çağırdılar. Yarın ilk olarak işyerinden izin alıp seni okuldan önce dershaneye kayıt ettirmeye götüreceğim. Zaman kaybetmemek lazım. Ne olur ne olmaz geç kalmayalım. Senin, yüzümüzü kara çıkarmayacağını biliyordum. Necmi’nin ve diğerlerinin yüzünü görmek isterim bu haberi verince hanım. Çocukları sınavlardan bir dört alınca kapanmak bilmiyordu çeneleri, bakalım buna ne diyecekler.”, diye soluksuz anlatıyordu Nejat. Bu haber, Bayram’ın tarifi mümkün olmayan bir sevinç deryasına dalmasına sebep olmuştu. Minik yüreği fokur fokur kaynamaya başlamıştı.
Binlerce insanın toplandığı bir meydanda kalabalık; Bayram, Bayram! diye tezahürat ediyordu. “Aferin oğlum, aferin sana” diyerek başını okşayan insanların arasında zorlukla, meydanın ortasında kendisi için hazırlanmış, onlarca basamaktan çıkılarak varılabilen bir kürsüye ilerliyordu. Kürsüye vardığında kollarını iki yana açarak deli gibi dönmeye başlamıştı ki; annesinin kendisini omuzlarından tutarak “Bayram, bayram! duymadın mı oğlum baban ne diyor. Sana ücretsiz kurs verecekler. Bayram!” diye sarsmasıyla gerçek dünyaya döndü.