bildirgec.org

duygusallık hakkında tüm yazılar

Seni nasıl mı seviyorum?İşte böyle..

darjeeling | 13 July 2007 09:14

Seni çok seviyorum..
Seni, dinlediğim duygusal parçaların eşliğinde ağlarken seviyorum. Sebepsiz, sırf dinlerken aklıma sen geldiğin için..Seni, senin kedileri sevdiğin gibi seviyorum. Üstüne titriyorum ve sevmeden geçmiyorum. Seni, artık eski Türk filmlerinde kalmış olan romantizmle seviyorum. Günümüze kendimi adapte etmeyip, yozlaşmadan, sadakatsizlik yapmadan seviyorum. Seni, bütün dünyanın keşke duysa diyebileceğim büyülükte bir aşkla seviyorum. Seni kahveyle seviyorum, içindeki şekerimsin, hayatımdaki tatsın diyorum. Seni, keşke üstüne nazar boncuklarından elbise yapabilsem diyecek kadar çok seviyorum, korusunlar seni diye. Seni, yastığıma sinen kokunun yetmezliğinde arıyorum, sen varsın orda diye yastığımı da seviyorum. Seni, o kliplerde gördüğümüz, kocası ölmüş olan kadınların hala masaya bir tabak daha koyduğu aşkla, kocasının giysilerini öpüp kokladığı aşkla seviyorum, bunları yaşamaktan korkuyorum. Seni, hiçbir zaman benim için böyle yazılar yazmayacağını bilerek, ama kimsenin duyamayacağı aşk sözcüklerini hep kulağıma fısıldayacağını bilerek seviyorum,o yüzden hiç üzülmüyorum. Seni, hayatıma girdiğin ve babamdan sonra sevdiğim ikinci adam olduğun için seviyorum. Seni, ‘gösterme duygularını ona’ ‘acı çektir,kanırt’ diyenlere inat tüm doğallığımla, oyun yapmadan seviyorum. Seni, bana sigara içirtmediğin, ömrüme ömür kattığın için bu hayatı daha bir hevesle yaşayarak seviyorum. Daha ötesi var mı?
Ben seni böyle seviyorum…

Duygusuzlar Cehennemi: Equilibrium

ikonoklast | 08 June 2007 09:54

Equilibrium, zamanında hakettiği popülerliğe ulaşamamış bir film. (Yapım yılı 2002, Yönetmen Kurt Wimmer, Oyn. Christian Bale, Emily Watson, Taye Diggs) Geçenlerde dvd’den seyrettiğim bu film, ne yazık ki Matrix’in saçma sapan 2. ve 3. bölümlerinin gölgesinde kalmış.

Equilibrium’un çizdiği dünyada, duygusallık ya da duyularla algılanabilecek, arzulanan, zevk veren her şey yasaklanmış: kitaplar, filmler, resim ve fotograflar, heykel ve biblolar, canlı renkleri olan nesneler, giysiler, müzik, parfümler, evcil hayvanlar…Bunları gizlice bulunduranlar, kullananlar, şiddetle cezalandırılıyor. Duygusal tepkiler göstermek, örneğin kahakaha atmak, ağlamak, bağırıp çağırmak yasak. Yasaklara uymayanlar, “duygu saldırganı” olarak adlandırılıyor ve yakılarak öldürülüyor. Hatta dışarıdaki gün batımı manzarasını görmemek için pencereleri bile opak bir kağıtla kaplıyorlar. Eşyalar ağır, koyu renkli, kaba ve işlevsel. Bunlar yetmiyor, bir de her sabah bir ilaç alarak duygularını ve içsel dürtülerini baskıllıyorlar. Evlilik, çocuk yetiştirmek için yapılıyor, bunun dışında cinsellik, duygusal ilişkiler tabii ki yok. Bu dünyayı elbette bir takım ruhsuz, pislik herifler yönetiyor ve bu yöneticilere Gramaton Rahipleri adı veriliyor. Rahipler şiddet kullanma yetkisine sahip ve ateşli silahlarla yapılan bir tür savaş sanatı geliştirmişler. Her gün uzakdoğu savaş sanatlarına benzeyen çalışmalar yapıyorlar ve zaman zaman düzenledikleri baskınlarla, sistemi değiştirmeye çalışan “duygu saldırganlarını” yakalayıp kitap, cd, resim, ne bulurlarsa yakıyorlar. Örneğin bir gurup kadın ve çocuğun gizlice beslediği hayvanları bulduklarında öldürüyorlar. Akla hemen bugün Türkiye’de ve bütün dünyada şehir sokaklarındaki hayvanlara uygulanan aşağılık katliamlar geliyor. Gramatonlara soracak olursanız, hayvanların hastalık taşımaktan başka bir olayları yok. Hiçbir varlığı sevmiyor, şefkat duymuyor ki aşağılık dürzüler. Tıpkı bugünkü modern insanların çoğu gibi. Soğukkanlılıkla öldürüyor, bunu mantığa uygun açıklamasını da yapıyorlar.

İNSANLAR DUYGUSAL ACIYI SEVER…

admin | 30 March 2007 23:27

İnsanlar duygusal acıyı sever… Bu insanı hayvandan ayıran en önemli farklardan biridir… Fakat burada acıyı fiziksel olarak ele almamak gerekir. Acıdan anlaşılan, kişinin düşünmemesi gereken şeyleri fazla düşünmesi, hayatında aşıp gitmesi gereken bir noktaya takılı kalması, düşündükçe, kendini tekrarlaması ve bir döngü içinde giderek artan bir şiddet ile kendini üzmesi ve acı vermesidir… İnsan acı çekmeyi seven bir hayvandır… Doğada kendi habitatında yaşayıp da mutsuz olan yaratık yoktur insandan başka…
Acı mutluluktan daha temeldir ve ikisi birbirinden ayrılamaz ama mutluluk insanı sömürmez, insandan çalmaz. Acı her zaman insanı sömürür, bir canavar gibidir. Acı çektikçe daha çok çeker insan ve çektirir… Bazen hayat insanı öyle istemediği noktalara sürükler ki istemeden acı çektirirsiniz ve çekersiniz. Çektirdiğiniz acı da yaşadığınız acı da insanın içinde birikir bir alev topu gibi! İstisnalar hariç, kimse sürekli; ne kadar mutluyum, ne kadar mutluyum diye gezmez. Fakat acı çeken insan bunu dile getirmese de her zaman içinden ya da dışından acı dolu olduğunu gösterir…