bildirgec.org

dolma hakkında tüm yazılar

kışın favorisi kuru yiyecekler

nazokiraze | 22 January 2010 16:39

Kurutulmuş sebze ,ot ve meyveler kış mevsimi için harika lezzet kurtarıcılarıdır, genellikle büyüklerimizin yazı zamanı özenerek kuruttugu hatta balkonumuza iplere dizip astıgı zaman burun kıvırdıgımız ama yeme zamanı bayıla bayıla yediğimiz kuru patlıcan, biber dolmaları, kuru meyve kompostoları, öksürüp aksırınca hazırlanan otlar yaz çeşitliligini ve bollugunu kışa taşır.

Domates kurutma işlemi iki türlü yapılıyor, güneşte veya fırında.Ancak güneşte kurutulanın daha lezzetli olduğu gerçek.Fırında 75 derecede 4-5 saatte kurutulan domatesler güneşte kurutulan kadar güzel olmuyorlar. Kuru domatesler eğer kavanozda saklanacaksa aralarına defne yaprağı konulabilir.(kuru sebze üretimi ele alındı)

Ben kuru bamya (kuru olmayanını da sevmem gerçi) kuru dilimlenmiş patlıcan, kabak türü sebzeleri sevmiyorum, benim için yenilecek kuru sebze yemekleri kuru kırmızı biber dolmasıdır. Güzel yapılırsa kuru patlıcan dolmasına da hayır demem. (harika kuru dolma)

Cunda’dan Girit’e Antoine De Saint-Exupery ile Yolculuk

MerakliKedi | 28 September 2009 11:54

Yıllar yıllar önceydi. Cunda’ya ilk gittiğimde oradaki mutfak ve kültür zenginliğinden çok etkilenmiş, İsmet Nine ile tanışmıştım. Ardından bu kültür ve mübadele ile ilgili okumalar yaptım. Cunda ikinci adresimiz olmuştu. Ne zaman bir boşluk bulsak hemen Cunda’ya gidiyorduk. İsmet Nine de, Cunda’da tanıştığım Dobro Memet de Girit’ten nasıl geldiklerini anlatmışlardı. İçimde hem Girit’i görme arzusuyla yıllar geçirdim. Arada Ege Adaları’nı gezdim. Gerçekten Cunda’da bulduğum kültürün benzerini buralarda görünce Girit gözümde daha da büyüdü. Bir nevi ulaşılmazlığın güzelliğiyle kaldı hayalimde. Ne Emanet Çeyiz’ler, ne Benden Selam Söyle Anadolu’yalar, ne Anastasia’lar ne de okuduğum diğer Mübadele hikayeleri bunu yıpratmadı.
Nihayet bu yıl bayram öyle bir denk geldi ki, Girit’e uygun bir fiyata gitme fırsatı doğdu. Yıllardır süren özlem de sona erdi benim için. Girit’te Cunda’nın bir kopyasını bulmayı umarak gittim. Cunda’nın değil de Bodrum’un bir kopyasını bulunca ne hissettiğimi ancak bu duyguyu yaşayan anlar. Girit şehirleşmiş. Hem öyle şehirleşmiş ki, her tarafı hiçbir karakteristiği olmayan binalar kaplamış. İngiliz turist burayı da kendi zevksizliği ile bezemiş. Hepsi İngilizce isimleriyle bir sürü barlar, restoranlar oluşmuş. Özellikle bazı bölgelerinde bir Yunan lokantası bulmak o kadar zordu ki… Bulduk tabii ki, bulmadık değil. Bizde atasözlerine girmiş otlarından yedik, kömür ateşinde pişmiş düğmeli ahtapotlarından… Buz gibi uzo içtik, rakı içtik. Yunan kahvesi adıyla bizden güzel sattıkları Türk kahvesinden içtik (ne şekeri yanlış geldi ne de yanında buz gibi suyu eksik). Lokmades adıyla lokma tatlısını da yedik yemeğin üzerine. Dükkanlarda satılan “geleneksel Yunan Lokumu, Yunan helvası, Yunan baklavasını” da gördük. Kızmak gelmiyor içimden, bu topraklarda birlikte oluşturduk bu kültürü ve birileri bizden daha fazla sahip çıkıyor. Sahip çıkan, değerinin farkında olan hakeder sahip olmayı. Utanmadan, sıkılmadan gyros adıyla döneri, souvlaki adıyla şişi, imambayıldı adıyla imambayıldıyı, hünkarbeğendiyi, musakkayı satana, bunlara ingiliz turisti kandırmak için uydurma ingilizce isimler bulmayana (bakınız lahmacun için turkish pizza uydurması) saygım büyük. Hanya’da Tamam adında bir restoranda oturduk. Tüm restoranları güzeldi ama burası salaşlığı ve yerli halkın öğle yemeğini yediği bir yer olması nedeniyle içimize sinmişti. Yunan salatası, ot tabağı, balık derken en sonunda helvayı da yedik. Kalkarken Tamam ne demek diye sordum. “Tamam means ok in turkish” dedi garson. Ok dedim hüzünle…
Sonra gezerken sokaklarda hediyelik eşya satan bir dükkandan gelen sesle irkildim. Çok güzel bir müzik çalıyordu. Dükkana girdim ve bu ne diye sordum. Yunan mutfağı adında bir filmin müziğiymiş, bilmiyordum. Tezgahtar kız, filmin İstanbul ve Yunanistan’da çevrildiğini anlatırken Dilek Koç’un duru sesinden “Baharat, Tarçın ve Buse” isimli parça başladı. Kültür böyle Bir şey işte. Bir notasından yakalayıveriyor sizi. Girit topraklarında, hiç beklemiyorken birden kulağınıza bir müzik doluveriyor ve o müzik sizin kültürünüzden izler taşıyor.
Tam bu etkilerle dönmüşken yurduma, dün Taksim meydanındaki Sahaflar sergisine gittim. Anoine De Saint-Exupery’nin Savaş Uçuşu kitabını gördüm orada. Arka kapak yazısı tam da ruh halime uygun düştü: “Benim Uygarlığımda, benden farklı olan kimse, bana zarar vermek şöyle dursun, zenginleştirir beni. Bizim birliğimiz, bizlerin üstümüzde, insan denilen varlıkta kurulur……” İşte böyle biz de birbirimize katmışız birşeyler ve dolmaları (dolmades), cacıkları (tzatziki), karides güveçleri (karides guvetsi), barbunları (barbunya) pişirmişiz aynen kendimiz piştiğimiz gibi… Peki niye bu uzaklık bu yakın topraklarda?

mutfak zenginligi : zeytinyaglılar

nazokiraze | 14 January 2009 17:33

Türk yemekleri denince akla hemen doğu mutfağı gelir çiğ köfteden içli köfteye, kebabtan dönere yüzlerce çeşit bol etli yaglı salçalı yemekler. Kuzulu, kıymalı,cigerli bir dünya yemek. Ülkemizde vejeteryan olarak yada eti az tüketerek yaşamak zor gibi görünür, öyle ya tüm güzel yemekler etli,kıymalı, tavuklu , evde kıyma yada et yoksa bugun evde yemeklik yok demez miyiz? ille yemegin bir çeşidi et mahsüllü olmaz mı? Oysa mutfagımızın ana damarlarından biri olan zeytinyağlı yemekleri unutmamak lazım bence pek çok ülkeden daha çok etsiz harika yemek çeşitlerine sahibiz.

Bat

makaleci | 05 May 2008 15:05

Size tirmis‘ ten sonra yine çok bilinmediğini düşündüğüm bir yemeği tanıtıyorum!

Tokat yöresinin bir cevheri olan bu yemek alacağınız tada ilave olarak ve belki de daha da önemli bir şekilde sağlık abidesi…

Yemek demek ne derece uygun bilemiyorum çünkü o kadar hafif bir lezzet ki! Fakat içerdiği zenginlik bakımından da hafif bir atıştırma gereci olarak bakamıyorum…

Neyse, bilirsiniz; kısır, çiğköfte, mercimek köftesigibi birçok meşhurlaşmış, itibar görmüş mercimek, bulgur ve yeşillikten yapılan ünlü yiyeceklerimiz var…