bildirgec.org

doktor hakkında tüm yazılar

Hasta Bakıcı Robot

bakiyyebemolu | 18 July 2007 12:46

Bari, doktorların viziteye çıkmasına gerek bırakmayan bir robot. Üzerinde bulunan kameralar ile hastanın durumu hakkında doktora bilgi veren ve joyistik ile kontrol edilen robot, doktor nerede olursa olsun veri akışını sağlayabiliyor.
Baltimor Sinai Hastenesi’nde kullanılan robotun fiyatı ise 150.000 dolar.
Kaynak

Yeni Bir Hasta – Jonathan Clark

Davier Draft | 08 July 2007 01:08

Pazartesi – 2 Kasım 1981

Bugün yeni bir hastanın geldiğini öğrendim. Bunu bana doktor söyledi. Yalnızca benim hasta olmadığımı, başkalarının da benim durumumda olabileceğini açıklamaya çalıştı. Böyle söyleyerek iyi hissetmemi sağlayacaktı. Ama yanılıyordu. Ben farkındaydım ve onlar bunun farkına varmıyorlardı. Acılarımı hafifletmek için her yolu deniyorlardı, hatta başkalarını bile kullanarak. Oysa ben başkaları gibi değildim. Onlar hastaydı, ben ise ölüme yaklaşan çaresiz bir vaka… Doktorun dediğine göre 107 numaralı odaya yerleştirilmiş. Orada ne kadar kalacağını bilmiyorum ama benden önce çıkacağına eminim. Ben ise 101 numaralı odadaydım. Koridorun en sonundaki oda. Günlerdir bu odada kalmama rağmen hâlâ alışamamıştım. Evimdeki odamdan çok farklıydı çünkü. Burada çok daha farklı geçiyordu zaman. Geçerken de beraberinde götürüyordu hiç vermek istemediklerimi. Düşünüyordum; bu olanlara sadece seyirci kalmam doğru olmazdı, yazmalıydım. Amacım günlük tutmak değildi. Ayrıca bu konuda oldukça yeteneksizdim. Bir günlük tutmanın en önemli yanlarından biri de; her güne özel, birbirini izleyen ama birbirinden tamamen farklı anılara sahip olmandı. Benim ise her günüm aynıydı. Aynı acı ve onun getirdikleri. Biliyorum, yazdıklarım bir günlüğe yazılması gereken türden yazılar da değildi. Her gün hissettiğim acıları bir günlüğe aktarmanın hiç te iç açıcı bir yanı yoktu zaten. Sadece aptalca şikâyetlerin ve kendime acındırmayı sağlayacak bir tarzda yazılmış düşüncelerin var olduğu, içimdeki huzursuzluğun dışarıya haykırışını kötümser cümlelerle ifade ettiğim yazılardı… Bütün gün yatakta uzanıp sadece gökyüzünü görebildiğim bir pencereden daha fazlasını görebilmek için gözümü ayımadığımı, hiç hoşlanmadığım o doktorun kendisinin de inanmadığı halde beni iyileştirmek için zamanını boşa harcayıp bana sık sık mutlaka iyileşeceğimi söyleyerek zaman kazanmaya çalışmasını, bununla birlikte ailemin beni yalnız bırakmayıp iyi hissetmemi sağlamak için gereken her şeyi yapmaya çalışmalarını ve eski hâlime döndükten sonra nasıl bir hayat yaşayacağıma dair aldığım kararları… Ve çok daha fazlasını da yazabilirdim… Bir türlü durmayan kanamalar, her gün değiştirilen çarşaflar, tadı berbat olan ilaçlar, bir günde defalarca vurulan iğneler ve tabi ki hiç dinmeyen kan kokusu; benim kokum. Hep kan, hep kan. En sevdiğim renk kırmızı değildi ama sevmiş olsam bile yine de ona bu şekilde-bu kadar yakın olmak istemezdim doğrusu (<|>)… Belki de doktorla yeni gelen hasta ile ilgili olarak bir kez daha konuşmalıydım. İyileştirebileceği bir hastanın gelmiş olduğunu bilmesi, onu ne kadar mutlu edecek görmek istiyordum. Benim gibi tedaviye hiç bir yanıt vermeyen bir hasta yerine, şansını iyileşme umudu daha fazla olan bir hasta üzerinde denemek isteyeceğine eminim… Ve burada bir çok insanın bilmediği bir gerçeğin farkına varmıştım. Doktorlar bütün imkânlar denenmesine rağmen hiçbir iyileşme belirtisi göstermeyen bir hasta ile ilgilenmeye devam ederek zaman kaybetmek yerine, iyileşmesi mümkün görülen diğer bir hastanın tedavisiyle ilgilenmenin daha doğru olacağı görüşündeydiler. Hem böylece ikinci hasta ile daha fazla ilgilenilebilecek ve hastanın rahatsızlığı artmadan tedavi süresi kısalmış olacaktı. Böyle bir şey düşündüğüm için kendimden utanmalıydım belki ama bu odada yaşadıklarım beni buna zorluyordu. Ayrıca bunu doktorun son zamanlarda bana ilgisiz davranmasından anlamıştım. Ters giden birşeyler vardı… Şu an için en iyisi yeni gelen hastanın durumuyla ilgilenmekti. Bir doktorun iyileştirebileceği hastalarıyla ilgilenmesi en doğru seçimdi bence…

KORKU (suuguurccann)

| 21 June 2007 09:42

Dalında uzman doktor olan Georg Kunz son ümidimdi. Yanına giderken kalbim pır pır atıyordu, acaba bir sonuç alabilecek miyim? Ya alamazsam… Akşam eve ya çok kötü dönersem… Bu düşünceler altında hiç birşey yiyemedim evden çıkarken. Ne önemi vardı? Eve mutlu dönersem çatlayana kadar yiyebilirdim. Fazlasıyla doktor kapısı aşındırdık annemle belki bir teşhis umuduyla. Ama tek bir tanesi bile teşhis koyamadı. Ne olduğunu hiç birimiz bilmiyorduk? Annemi istemedim bugün yanımda. Tek gitmek istiyordum. Evden çıkarken şöyle bir bakındım. Geri döndüğümde benim için herşeyin anlamı nasıl olacaktı acaba? Çiçekler, böcekler daha mı güzel görüneceklerdi gözüme?Bu düşünceleri arkamda bırakarak çıktım yola. Vardığımda sevk kağıdımı, sigorta kartımı santraldeki hafif tombul, çiğ sarı kıza uzattım. Bekleme salonuna geçip beklemeye koyuldum stres içinde. Rahatsızlıkları genelde göğüs kanseri olan orta yaşlı veya üstü birkaç kadın daha vardı. En gençleri bendim. Ne işim vardı burada? Daha yaşım çok gençti. Kim bilir, onlar da niye orda olduğumu merak etmişlerdir belki de.
İnternetten resmini gördüğüm için beni odasına götürmeye geldiğinde tanımıştım kendisini. Georg Kunz bekleme odasına gelip ismimi alman aksanıyla s ‘ leri z, z’ leri s yaparak söylediğinde az önce dergi okurken durulan kalbim tekrar çarpmaya başlamıştı.
Doktorumun hayat hep pozitifmiş gibi gülen yüzü, sevimli sevimli sevk kağıdımda yazanları okuması biraz rahatlatmıştı beni. Ben de gülümsemeye başlamıştım. Sanki muayeneye değil de sohbete gelmiş gibiydim.
Muayene etti. İçim yine pır pır etmeye başladı. Huyumdur muayenelerde hep kendimi kasarım. Üşüttüğümde doktorun sırtıma buz gibi steteskopla dokunması bile çok huylandırır beni. Elimde değil. Kim olursa olsun, birinin bana dokunmasından pek hoşlanmam.
Birkaç tetkik… Ardından yine kalp çarpıntılarım… Konuşmak için kalp çarpıntılarıyla tekrar doktorun yanına gidişim…
Yüz ifademden ne kadar korktuğumu anlamış olacak ki, sevimli sevimli yüzüme bakıp “İlk başta şunu bilmeni istiyorum. Tehlikeli bir durum söz konusu değil.” dedi.
Rahatladım. Sevindirik oldum. Bir dolu tıbbi terimli cümleler kurdu.”Almancayı ancak anlıyorum abi. Tıbbi terimi niye karıştırıyorsun şimdi sen?” demek istedim.Bir sürü laf kalabalığının içinden birkaç cümleyi çekip çıkardım, “Senin için birşey yapmak istemiyorum. Daha çok gençsin. Gel ameliyatla halledelim şu işi, diyip aptalca şeyler yapmak istemiyorum.”
O an kaldım öylece. Ağlamaklı bir sesle böyle yaşamak istemediğimi, bir imkanın olup olmadığını sordum. Daha teşhis bile yoktu ortada. Hastalığımın bir ismi yoktu. Tehlikeli (tehlikenin adı o an için ölümcüldü) olmadığını biliyorduk sadece. Bir süre beklememizin uygun olacağını, dert etmememi söyleyerek moral vermeye çalıştı. Üzgün değildim. Ama mutlu da değildim. En azından bulmacanın bir kısmı çözülmüştü. Bir tehlike olmadığını biliyorduk. Sorun normal birşey olmamasıydı, hala bir isim konulamamasıydı. Ve benim bu şekilde bir süre daha beklememi istiyorlardı. Tek yapabileceğimiz masajdı. İlerlemesini engellemek için masaj önerdi. Türkiye’ de olsaydım. Şimdiye kadar kutu kutu antibiyotikleri vücuduma vermiştim bile. Ama en azından teşhisi koyarlardı. Ülkemin doktorlarını özlemekle beraber, yanlış birşey yapılmasından korkarak kaçıyordum Türkiye’de tedaviden.
Sonra aklıma annemin hastanede yatan arkadaşını ziyaret ettiğimiz gün geldi, aynı odada iki tane göğüs kanseri kadın yatıyordu. Nasıl da üzgündüler. Ameliyat olacaklardı. Tekrar kendime döndüm. Kendimi düşündüm. Şükretmeliydim. Ben bir muamma idim. Kaç defa teşhis konulamayan hastalıklar gelmişti başıma. Hiç biri tehlikeli değildi. Ama vücudumdaki şeylere teşhis koyamıyorlardı.

sessiz steteskop

pamukdoktor | 03 June 2007 12:01

tam benlik bir zamazingo.steteskop kulağımızdayken isteriz ki ortam sessiz olsun biz de normal sesle anormal sesi ayırt edebilelim ve doğru teşhise uygun adımlarla ilerleyelim.bu steteskop savaş alanı gibi çok sesli ortamlarda iyi duyabilmemiz için tasarlanmış.ağlayan bebeklere de bu alet birebirdir eminim;)

Yılın doktoruna bak sen!

karzu | 19 May 2007 14:35

Bir yıl önce ”yılın doktoru” seçildi ve 15 gün önce de ilaç yolsuzluğundan tutuklandı.Olay Sağlık Bakanlığı’na yazılan bir ihbar mektubuyla ortaya çıktı.Doktorumuzun yolsuzlukla yüzbinlerce YTL haksız kazanç sağladığı ve Ankara’da 15 adet lüks dairesinin olduğu belirlendi.Yolsuzluğa alıştık, daha doğrusu alıştırıldık belki ama, bir tıp adamına da hiç yakışmıyor yani. Bu arada yılın doktoru demek haksızlık olmasın ”yüzyılın doktoru”!!!!!