bildirgec.org

distopik filmler hakkında tüm yazılar

On the Beach (1959)

queennothing | 01 February 2011 13:04

Judgment At Nuremberg, It’s A Mad Mad Mad World, The Pride and the Passion gibi yapımlardan tanıdığımız Amerikan yönetmen Stanley Kramer‘in yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “On The Beach” (Sahilde), 1959 senesinde vizyona girdi.Tam 9 defa Oscar’a aday gösterilen Kramer’in çektiği yapım, Nevil Shute’nin romanından uyarlandı. Filmde Gregory Peck, Ava Gardner, Fred Astaire ve Anthony Perkins rol alıyor. Döneminin en başarılı bilim-kurgu yapımlarından biri olan “On The Beach”, En İyi Müzik ve En İyi Film Düzenleme dallarında Oscar adayı olurken, Kramer’e BAFTA Ödülü kazandırdı.

Ölüm Pateni; Rollerball (1975)

queennothing | 27 January 2011 09:49

“The Godfather”in ”Sonny Corleone’si 1940 doğumlu Amerikan aktör James Caan‘ın başrolünde yer aldığı sinema filmi “Rollerball“, vizyona girdiği 1975 senesinin en ilgi gören yapımlarından biri olmuştu. William Harrison’un yazdığı bir öyküden uyarlanan yapımı Norman Jewison yönetti. Caan’ın yanısıra filmde John Houseman, John Beck, Maud Adams, Moses Gunn, Robert Ito, Shane Rimmer, Barbara Trentham ve Pamela Hensley gibi isimler de rol alıyor.

2018 senesinin en büyük tehlikesi, Rollerball adı verilen bir oyundur. Oyuncuların zırh giyerek piste çıktığı ve motosiklet ve patenin kullanıldığı bu oyun, arenayı binlerce insanla doldurmakta, her geçen gün Rollerball çılgınlığı artmaktadır. Öte yandan, bu ölümcül oyun, kendi çıkarlarını düşünen bir takım insanlar tarafından daha da tehlikeli hale getirilmek istenmektedir. Günümüzden 7 sene sonrasını anlatan bu distopik yapım, seyircisine seyretmeye değer bir 2 saat sunuyor.

Resident Evil: Ölümden Sonra

suleee | 06 September 2010 09:56

Filmin Adı: Resident Evil: Afterlife
Muhtemel Yayınlanma Tarihi: 10 Eylül 2010
Derecelendirmesi: Sequences of strong violence and language
Süresi: 1 saat 40 dakika
Türü: Macera/Hareket
Yönetmen:Paul Anderson

Başrol Oyuncuları:Milla Jovovich, Ali Larter, Kim Coates, Shawn Roberts, Sergio Peris-Mencheta.

Hazır olun Sinemaseverler: James Cameronun 3 boyutlu çekimler konusunda cesaretlendirdiği yönetmenlerden biri olan Paul Anderson’un korku ve şiddet konusunda uykusuzluklara sebep olabilecek iddialı bir filmi sinema salonlarına düşmek üzere.

Avatar Neden Oscar’a Koşuyor?

Bandista | 08 February 2010 11:52

Avatar Film Posteri
Avatar Film Posteri

Teknolojiyi yakalamış bir film olmasının etkisi önemlidir fakat Avatar‘a yoğun ilginin en temel nedeni büyük bir mesaj içermesi görünüyor. James Cameron‘un yönettiği film gösterime girdiğinden 17 gün sonra 1 milyar dolar gişe geliri elde etmiş. Yaşadığımız bu kriz döneminde sinemaya olan ilginin bu derecede olması sevindirici.
Avatar her ne kadar bir uzay veya fantastik dünyaları anlatan bir film olsa da izledikten sonra ne kadar da insanlığa ait, “bize” ait bir hikaye olduğunu düşündürtüyor. Sonunda tamamen haksızlığa uğrayan insanlar kazanıyor. Bu açıdan da aslında umut vaat ediyor, gülümseterek bitiriyor filmin sonunu. İyiler kazanıyor. Kötüler her durumda kazanmış olmuyor yani. Filmin kahramanı Jake büyük bir insanlık dersi veriyor. Çok büyük eziyetler altındaki insanlar için, kendi canını bile ortaya koyarak büyük mücadeleler verileceğini gösteriyor. Belki de Oscar’lık olmasının en önemli nedeni budur.
Avatar 2005 yılında yayınlanan bir dizinin adı. Asya etkileri taşıyan dövüş sanatları ve elementler etrafında dönen “Avatar Aaang “ ve arkadaşlarının dünyayı acımasız ateş kralından kurtarmak için çıktıkları macerayı anlatır. Avatar: Aang’ın Efsanesi. Wikipedia’da Avatar ile ilgili bu bilgileri bulabiliyorsunuz. Sinema filmi 2009’da James Cameron tarafından çekilen Avatar bir aksiyon dizisi olarak 2005 yılında televizyonlarda gösterilmiş. Senaristliğini de James Cameron’un yaptığı Avatar filminin ismini aslında nereden aldığını net olarak anlatabileceğimiz bir bilgi kaynağı yok fakat insanları Pandora gezegenin de yaşayan halkın görüntüsüne ve yapısına çeviren, 2154 yılının teknolojisinin yönlendirilmesi ile yaşatan bir program. Bu program sayesinde dünyalı olanlar Pandora gezenin halkına dönüşerek bambaşka gezenin bambaşka varlığına dönüşebiliyor.

Equilibrium (İsyan) 2005

gorcun | 07 January 2010 17:58

Equilibrium
Equilibrium

Kurt Wimmer’in senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı 2002 tarihli ”İsyan” (Equilibrium) günümüzde göreceli olarak adı fazla geçmeyen ama bana göre yine de özel bir yerde görülmesi gereken bilimkurgu-aksiyon filmidir. Başrolünde çekildiği dönemden beri adını iyice duyurmuş olan Christian Bale başta olmak üzere çeşitli film ve dizilerden aşina olduğumuz oyuncular olarak Sean Bean, Dominic Purcell, William Fitchner, Emily Watson, Angus Macfady, Sean Pertwee, David Hemmings ve Taye Diggs gibi isimleri sayabiliriz. Film, kara-ütopya denilen karanlık ve umutsuz bir gelecek tasviriyle başlıyor ve hikaye bu dönem ve ortam içerisinde şekilleniyor. Filmin renkleri ve atmosferi de bu karanlık geleceği destekliyor. Bu durumu fotoğraflara bakarak görebiliriz.
3. Dünya Savaşı gerçekleştikten sonra geçen hikayede, dünya bu zorlu dönemin ardından totaliter bir sistemin içerisine girmiştir. Bu sistemde dünyadaki savaşları önlemek adına insani duygular bastırılmakta ve engellenmektedir. Özellikle duygulara hitap eden sanat eserleri ve sanatsal her türlü eylem yasaklanmakta hatta bunlar üzerine kafa yoran insanlar ölümle cezalandırılmaktadır.

Strange Days (1995)

queennothing | 07 October 2009 14:48

Cape Fear” ile ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ dalında Oscar adayı olan Kaliforniyalı aktris Juliette Lewis, “Schindler’s List” ile ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ve “The English Patient” ile ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında Oscar adayı olan aktör Ralph Fiennes ve “What’s Love Got to Do with It” adlı yapımla ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında Oscar adayı olan Angela Bassett‘in başrollerini paylaştıkları bilim-kurgu yapımı “Strange Days“, “Point Break“in yönetmeni Kathryn Bigelow tarafından çekildi. ‘Bilim-Kurgu Sineması’ denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan James Cameron‘ın senaryosunu yazdığı yapım, adeta bir kurgu harikası.

Küçük bir alete takılan klip yüklü kasetleri satarak para kazanan Lenny, yaptığı işin yasadışı olduğunu bilmesine rağmen hayatında anlam yükleyeceği bir şey olmadığı için satış yapmaya devam etmektedir. Bu klip yüklü kasetlerse, yüzyılın keşfedilmemiş en büyük buluşu; maceraperest insanların yerlerinden bile kımıldamadan dilediği şeyi yapabilmesini sağlamaktadır. Başın üst kısmına takılan bir kasket sayesinde daha önce yaşanıp da kasetlere kaydedilmiş olayları, kendi yaşıyormuş gibi tekrar tekrar yaşayabilen insanlar, zamanla bu değerli buluşun müptelası olmaya başlayacaklardır.

The Beach (2000)

turictanyel1 | 03 September 2009 14:24

Trainspotting (1996), 28 Days Later… (2002), Slumdog Millionaire (2008) gibi filmlere imza atmış, başarılı yönetmen Danny Boyle filmi, The Beach (2000), Alex Garland‘ın romanından uyarlanmıştır. Film macare peşindeki nikotin bağımlısı, gezgin, popüler kültüre meraklı, video oyunları oynamayı ve Vietnam savaş filmleri izlemeyi seven Richard’ın başından geçen olayları anlatır. Bangkok’da bir otel odasında tuhaf davranışlar sergileyen Daffy adında biriyle tanışır ve hayatı değişir. Karşılaştığı bu kişi öyle tuhaf biridir ki davranışları normal yaşantısına ayak uyduramadığını belli eder. Daffy ona cennet gibi bir adanın varlığından bahseder ve bu adanın haritasını verir.
Bu sırada Richard, kaldığı otelde karşılaştığı çifti kendisiyle gelmesi için ikna eder ve hep beraber adanın yoluna koyulurlar, uçsuz bucaksız marihuana tarlaları ve eşsiz bir plaj… komün hayatına dair ayrıntılar…

Twelve Monkeys / 12 Maymun (1995)

queennothing | 28 July 2009 13:45

Fransız senarist / yönetmen Chris Marker‘in, 1962 yılında yazıp, yönettiği kısa film “La Jetée“den uyarlanan “Twelve Monkeys“, David Webb Peoples ve Janet Peoples tarafından senaryolaştırılıp, Amerikalı yönetmen / oyuncu Terry Gilliam tarafından çekildi. 1955 doğumlu, Alman aktör Bruce Willis‘in başrolünde yer aldığı filmde, Brad Pitt, Madeleine Stowe, Frank Gorshin, Lisa Gay Hamilton, Jon Seda ve David Morse gibi isimler de rol alıyor.
Hapishane mahkumu James Cole, bilimadamlarından oluşan bir topluluk tarafından, ‘ceza azaltma’ vaadiyle, bir çeşit deneye ‘zorunlu gönüllü’ olur. Cole’un görevi, zaman makinasına girip, geçmişe, 1996 yılına gitmektir. Zaman makinasıyla geçmişe gidecek olan Cole’un görevi, bilgi toplamaktır. Yolculuğun asıl amacı ise, 5 milyar insanın hayatını kurtaracak kadar faydalıdır.

Terminator 3: Rise of the Machines (2004)

queennothing | 14 June 2009 12:38

Bilim-kurgu sinemasına yepyeni bir boyut kazandıran, 1984 yapımı “The Terminator” ve devamı 1991 yapımı “Terminator 2: Judgment Day“den sonra diğer devam filmi “Terminator 3: Rise of the Machines“, 2003 yılında vizyona girdi. Amerikalı yönetmen Jonathan Mostow tarafından çekilen, James Cameron (Terminator Serisi’nin yaratıcısı), Gale Anne Hurd, John D. Brancato, Michael Ferris, Tedi Sarafian tarafından senaryosunun oluşturulduğu filmde, Arnold Schwarzenegger, Nick Stahl, Claire Danes, Kristanna Loken ve David Andrews rol alıyor.
Makinaların varlığını yavaş yavaş unutan John Connor, annesi Sarah Connor’ın, onun için istediği ‘savaşçı’ kişi olmak yerine evsiz ve işsiz bir hap bağımlısı olmuştur. John, yıllar önce kansere yenik düşen annesi Sarah Connor’ın, Skynet’i durduğunu sanarken, bulduğu yerde uyuyan, umursamaz ve bağımlı benliğinin düşündüğü en son şey ‘sibernetik organizmalar’dı. Bir gece, uyuşmak için bir veteriner kliğine giren John, ilaç içer ve orda sızar. Ancak, gecenin ilerleyen saatlerinde acil durum vakasıyla kliğine gelen Doktor Kate, Connor’ın kendisine tuttuğu silahı çevik bir hareketle etkisiz hale getirir ve onu kafese kilitler. Polisi aramak için dışarı çıkan Kate, kiliniğe kedisini getiren kadının kanlar içindeki bedenini görür. Diğer odaya baktığında, her tarafı dağıtmakta olan, ifadesiz suratı, mekanik vücut hareketleriyle, insanüstü güce sahip bir kadın görür; bu, John Connor’ı yok etmek için, gelecekten gönderilen kadın görünümlü bir ‘sibernetik organizma’dır ve Connor’ı aramaktadır. Bu güçlü mekaniğe karşı, Connor’ı korumak için gelecekten gönderilen organizma da, kadim dostu ‘Terminator’dür.

Blindness’a Eleştiri ya da “Aman Ya Rabbim Kör Oldum!”

erastis | 09 June 2009 11:58

Dikkat! Aşağıda okuyacağınız eleştiri yazısı yer yer ‘spoiler’ içerebilir; ve fakat içermeye de bilir. Bu durum, film hakkında ne kadar önbilgiye sahip olduğunuza göre değişkenlik gösterir!

Terminatör Salvation’ın bol tanıtım ve promosyonla gösterime girdiği bir haftada, arada kaynayıp gitmemesi gereken sağlam bir film daha beyazperde seyircisiyle buluştu. Nobel Ödüllü José Saramago’nun aynı isimli romanından uyarlanan ‘Blindness’, önce 2008 Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olarak ses getirdi, ardından da 2008 Film Ekimi’nde Türkiye semalarında arz-ı endam etti. Film Ekimi’ne bilet bulabilen sinefiller taa aylar önceden filmi gördü, seyredemeyen meraklı sinemaseverler yurtdışındaki gösterimlerden ve dvd’lerden elde edilen kopyaları indirdi, seyrin tadına vardı ve maalesef haziranın ilk haftası gösterime giren bu yapıma gidebilecek potansiyeldeki kitle çoktan ununu eleyip, eleğini duvara astı. Olsun, gene de biz bir-iki çift kelam edelim, adet yerini bulsun, gönüller bir olsun.