bildirgec.org

değerler hakkında tüm yazılar

Bizim olanlara sahip çıkalım

induendo35 | 09 October 2008 10:34

Merhaba arkadaşlar. Geçenlerde 80’li yıllarda çocuk olmak adında bir makale okudum. O an gözlerim doldu desem yeridir. Birisi benim çocukluğumu izlemiş ve tekrar bana anlatıyor sandım. Ama bir nokta vardı ki işte onu biraz düşününce mantıklı insanların yapmayacağı bir işle iştigal edildiğini gördüm.
Ben Erzincan’da, yani doğuda doğdum. Bizim çocukluğumuz alternatifsizliğin üzerine bir de türlü imkansızlıklar eklenince ortaya çıkan manzaraydı belki de. Herkesin bildiği doğru aynıydı. Herkesin yediği lokma aynıydı. Her çocuğun da giyebileceği şeyler pek sayılıydı.
Dağda, taşta, karda, kışta giyinmek için giyilecek iki şey vardı. Birisi kara lastik, ( ki soğuktan koruma özelliği yoktur ) diğeri ise efsanevi ayakkabı MEKAP. Efsane çünkü hem ucuz, hem dayanıklı, hem işgörür, hem de Türk Malı!
Daha sonra ne hikmetse hiç kimse satmaz oldu. Yıllar geçip büyüyünce anladık nedenini. Dağdaki ciğeri beş para etmez şerefsiz teröristler bu ayakkabıyı giymeye başladığı için satışı durdurulmuştu. Hepimizin gözbebeği olan bir şey, bir anda lanetlenmeye başlanmıştı. Artık mekap giyen adam teröristti ya!

PİYERLOTİ VE MUTLU

cpgulen | 17 August 2008 21:50

İstanbul’da yine sımsıcak bir gün dü.
ev de oturmanın anlamı yok,zaten çatı ısınmış ev hamamvari olmuştu.
İş yerimden adı gibi Mutlu olmayı hak eden bir arkadaşımız evleniyor,akşam toplanıp düğüne gidecektik.
toplanıp hep beraber düğüne gittik,biraz eğlenip tebrıkleri de sunduktan sonra,4 bayan arkadaş hadi beraber bir yere gidip çay içelim dedik.
nereye
nereye
derken
Eyüp’te ki piyorloti’ye gidelim, zaten kandil akşamı İsatanbul’u oradan seyreyliyelim dedik.
ey güzel piyorloti sen ne muhteşemsin
boşuna şiirlere,
yazarlara,
ressamlara
konu olmamışsın.
Her yer insan kaynıyor,tıklım tıklım,sigaramızın dumanı bile havada asılı kalıyor;
birer çay,manzara , sohbet ve her yer ışıl,ışıl
”sana bir tepeden baktım ey azız İstanbul”
boşuna dememişler…
ne güzel bir manzara güzelim İstanbul’um.
Tüm güzellikleri de,çirkinlikleri de içinde toplamışsın,
doyamadım seyretmeye,
hiç birimiz doyamadık sohbete,muhabbete,arkadaşlığa …
ee
vakit gece yarısı oluyor,kalkmalıyım malum evde çocuklar beni bekler.
veda etmeliyim,
arkadaşlarıma siz oturun biraz daha seyreyleyın Haliç’i dedim ve müsade istiyerek mekandan ayrıldım;
her yer insan seli..
ah Mutlu’cum ne sıcak bir gün de evlendin ama olsun
ruhunuz daima sıcak,yürekleriniz daima birbiriniz için çarpsın.
elveda Piyorloti
elveda bekarlık….

mok

| 03 December 2007 09:05

Kalabaligin arasindan kendine yol acti,kocaman mermer bir kapiya yaklasti.Karsisinda koca bir meydan vardi.Ama o meydanda ne tek bir güvercin , ne de tek bir karinca yoktu.Etrafina bakinca büyük bir tabela gördü “cehennem” yaziyordu…
Mok kokuyordu ortalik..dayanilmaz agirlikta.Gözünün gördügü her kivrima kadar sinmisti koku.Yanindaki benzerlerine bakti hicbirinin yüregi yoktu ve mok kokuyorlardi..
Seytan bagiriyordu…
-bay cazibe,bay mantiksiz,bay icgüdü,bay cingene ayak,bay soytari bay Mok,bay hayvani SIR ,bay kabus,bay irza gecen,bay mastürbasyon,bay havlayanin katmanina hos geldiniz..alisin Mok kokusuna .Sizler yasamlarinizda hep benle dans ettiniz..Mükafatiniz bu.
iclerinden bir ses sordu ..
-ya digerleri??
Seytan cevap verdi…
-eger bu igrencliklerinize biraz bilgelik katabilseydiniz,bogaziniza bosaltiklarinizin yarisini…. ruhunuza katabilseydiniz degerleriniz ve sayginizi koruyabilseydiniz …Mok koklamazdiniz.
Artik tartilacak yüreginiz bile yok…Mok kokusunda sonsuzluga hos geldiniz.Digerleri, pembe bilet kazandi.

***HİÇ***OLMAK***

egomeltem | 03 July 2007 02:14

***HİÇ***
Saat sabahın 4’ü ”hiçlik”teyim demek isterdim ama değilim işte, sadece zihnimin esaretinde benliğim. Ne yazdığımın farkındayım nede yazacaklarımın. Huysuz geceye gömülmüş bendenim; günün tekrar çıkışını bekler nöbette gözlerim . Hayatın tekrarının gölgeleri vurdu yüreğime… ey sevdam ey yaşam ey var olan değerler, esaretim artık yeter yeter… istemiyorum değerlerimin esiri, sadece olmak istiyorum …sadece olmak ; üstelik anlamını bilmeden ve tam olarak ne olduğunu da ama sadece olmak ; erdemli mi yoksa umarsız mı bilinmez olmak, yada ne der, ne verir insana var mıdır değerleri özleşmişlikleri çabalar mı denge için yada kendi dengede midir ki? Söz de değil özde midir? Asıl geçişken midir, yoksa hayat pratiğinin gölgeleri midir olmak …hangi yeti tamamlar eksik kalan duruşları. Ruhun bileğimidir bükülen yoksa kendisimi … olmamışlıkta olan var mıdır? sayılır mı hesapsızlık ta … kaç boş vermişlik kabul görür dersiniz hayatta doğru sayılan … kim bilir ? yada bilmek mi gerekir …Boş verip geçmişi, dolu alabilir miyiz geleceği?… İşte işin sırrı yapabilene; boş ver yaşanmışlıkları ve dolu al daha henüz yaşanacakları…nede olsa bilinmezlere gebeyiz, düşlerimiz duamız olmuş nasıl olsa ümit kapısında …Bazen bir eksik bazen bir fazla değilmiyiz zaten kendimize ? E o zaman bu hesaplaşma niye niye bağrımız yakar kendini biz istemiyoruz üstelik diye yırtınırken …çitilemeden depreşmeden durur mu zihnin dualitenin ortasında? Kendi kausun da kargaşa yaratırken bu çığırtkanlık niye; niye esiriyiz değerlerin onlara değer biçen bilinç kimin ? Sen sen misin yeter mi ki irdelemeye sanki benliğin . Nedir ‘’olmak’’ dediğin??? Meltemce:)

Bağımlılıklarımız ve Özgürlüğümüz…

hypatia | 18 April 2007 20:52

Bağımlılıklarımız ve özgürlüğümüz…
Aslında başlangıç kelimem bağımlılıklar olsada ben özgürlükten başlayacağım. Hani şu dilimizde her an söylediğimiz “Ben Özgürüm” kelimeleri varya işte ondan.
Özgürlük…

Nedir bu özgürlük ? Gerçekten özgür müyüz acaba ? Özgürlüğümüzün sınırları nasıl belirlenir, nelere endekslidir ? Özgürlüğün kesinlikle mümkün olmadığı bir nokta varmıdır ? Kendimizi gerçekten özgür ne zaman hissederiz ? Veya gerçekten özgür olabilir miyiz ?
İşte bu kadar sorudan sonra bağımlılıklarımıza geri dönebiliriz.

Fındığın değeri artıyor

juki | 01 June 2006 12:17

Karadeniz coğrafyasının beğeniyle tüketilen ürünü fındık kendisine ilgi bekliyor. Çünkü Karadenizlilerin bir bir göç etmesi bazı fındık bahçelerinin boşalmasına neden oldu. Şimdi bu bahçeler kendilerine dünyanın dört bir yanından yatırımcı bekliyor. Özellikle Giresun ile Trabzon şehir merkezleri arasında kalan sahil şeridi çok değerlendi.

Jaonların fındığa yoğun ilgisinden sonra, fındık iç yatırımcısını bekliyor.
Jaonların fındığa yoğun ilgisinden sonra, fındık iç yatırımcısını bekliyor.

Akıllı yatırımcı hammadeyi ucuza getirip kendi ülkesinde vurgun yapıyor. İç yatırımcılar da geri kalmıyor. Onlar da büyük şehirlere getirip çikolata,bisküvi vb. gıda ürünlerinin üretiminde kullanıyorlar.Yatırımcılara tavsiye olarak Giresun-Trabzon sınırındaki Eynesil ilçesi (Giresun’a bağlı), Giresun/Merkez, Giresun/Tirebolu, Trabzon/Beşikdüzü yatırım için önerilebilir.

Hayatı kazanmak gerek

wurgun5 | 28 May 2006 17:37

Hayatı Kazanmak Gerek: Değerleri Kurumsallaştırmalı

Kurum ve değer kavramları yan yana geldiğinde itici duruyor. Sanki biri maddi bir şeyi, diğeri daha içsel bir şeyi temsil ediyor gibi görünüyor. Biri iç dünyamıza, diğeri dış dünyaya ait gibi.

Yaşanan hayat bize ikisini birbirine karıştırmamayı daha çocukluğumuzdan itibaren öğretiyor. İşin, başka bir yerde, dostluğun, başka bir yerde durması gerektiği fikri kafalarımıza bir hayat tecrübesi olarak kazınıyor. İş, bazen bir sosyal teşkilat olur, bazen bir fabrika; kural değişmez, değerler ve duygular subjektiftir, profesyonelliği engeller. İnsanların kafasında yaşam parçalanmıştır, ve iş “kirliliğin serbest olabileceği” bir şey olarak bir yerde durur ve piyasanın kurallarıyla yürütülürken, dostluk daha özel bir alan olarak başka bir yerde durur. Çünkü değer denen şey, kişiseldir ve iş yaşamının vahşiliği ve acımasızlığı karşısında bir zemin, bir duruş noktası olmasının sözü bile edilemez. İkisinin birbirini tamamlayarak sahici bir bütünsel yaşama erişilebileceği düşünülmez. İnsani olan bütün değerleri, bir perspektif düzeyinde kurup, özel alan, kamusal alan ayrımı yapmaksızın, topyekün bir yaşamın toprağı haline getirmeden, örneğin, dayanışmadan nasıl söz edebiliriz. Dayanışmayı, bir özel alana, kişisel bir tercihe ve iradeye indirgersek, hayat bizi hep aynı yere çıkartır. Kişisel iyi niyetlerimiz, hep aynı çıkışsızlıkla, bize yeni hayat dersleri olarak geri döner: “İnsanlara güvenmeyeceksin, acımayacaksın, hak ettiğinden fazlasını vermeyeceksin” Bunlar anlaşılır ama kabul edilemez hayal kırıklıklarının tezahürleridir. Kişisel iyi niyetler değişime uğramadığı takdirde, değerlerimiz bu sistemlerin vahşiliği karşısında kaybetmeye mahkum olur (mu).