Bağımlılıklarımız ve özgürlüğümüz…Aslında başlangıç kelimem bağımlılıklar olsada ben özgürlükten başlayacağım. Hani şu dilimizde her an söylediğimiz “Ben Özgürüm” kelimeleri varya işte ondan.Özgürlük…
Nedir bu özgürlük ? Gerçekten özgür müyüz acaba ? Özgürlüğümüzün sınırları nasıl belirlenir, nelere endekslidir ? Özgürlüğün kesinlikle mümkün olmadığı bir nokta varmıdır ? Kendimizi gerçekten özgür ne zaman hissederiz ? Veya gerçekten özgür olabilir miyiz ?İşte bu kadar sorudan sonra bağımlılıklarımıza geri dönebiliriz.Çoğumuz sinsice bizi saran bağımlılıklarımızın farkında bile değiliz aslında. Bunlar artık aldığımız nefes kadar doğal ve görünmez olmuşlardır. Kendimize bile itiraf edemeyecek hale getirmiştir bunlar bizi. Zararları tartışılamaz yani…Tercihlerimiz her zaman hayatımızın yönünü belirlemiştir ve belirleyecektir. Doğal olarak bağımlılıklarımız da tercihlerimizi tabi ki. Bağımlı olduğumuz; yiyecek, alkol, sigara, uyuşturucu, seks, kumar, tv, alışveriş, işimiz, ailemiz, aşk, çocuğumuz vs. vs. Bu liste uzar gider. Nelere bağımlıyız nelere, hadi bu maddesel olanları geçin birde en bitirici olanlar var. Onaylanma ihtiyacımız, öfke ve gözyaşı bağımlılığımız, kontrol bağımlılığımız, sevgi bağımlılığımız, hele ki çoğumuzun çocuklarımıza yaptığı ve çocukken maruz kaldığı ebeveynlerin korumacılık olarak gösterdikleri ama altta sahip olma ve hükmetme bağımlılığı, başkalarının ne düşündükleri ile hayatını zindan edenlerin önemseme ve buna karşın geliştirdikleri savunma bağımlılığı, herşeyi biz daha iyi yaparız diye her sorumluluğu üstümüze alma bağımlılığımız ile bize uzatılan tüm elleri geri çevirerek kendimizi boğma bağımlılığımız, iyi insan olmak uğruna kapasitemiz dışında tüm talepleri karşılamak zorunda hissetmemiz ve sonuçta kendimizi unutmak, kaybolmak ve kaybolmak. Üstelik birde esiri olduğumuz bağımlılıklar adına yaptığımız tüm bu bize fedakarlık olarak gözükenlerin karşılığında değer görmediğimizi hissetmemiz ve yaptıklarınızın adına kontrolcü sıfatı verilmesi… eyvah ki ne eyvah.. İşimiz bitti işte… Yine kaybolduk boşluklarda.Peki ya biz ? Neredeyiz biz ? Bizim ihtiyaçlarımız ne olacak ? Hiç mi kendimize vakit ayırmayacağız ? Hiç mi hakkımız yok buna ? Neden bağımlıyız bu kadar şeye ? Sıyrılıp tüm bu kabuklardan çıkıp özgür bir biz olamaz mıyız ?Tabi ki oluruz. Neden olmasın. Hakkımızda var tabi ki, hemde sonsuz… Tabi biz kendimize bu hakkı vermek ister ve ona değer olduğumuzu kabul edersek. Yoksa kimse vermez bize bu hakkı yani özgürlüğü, özgürlüğümüzü.
Özde aslında tüm bağımlılıklarımızın altında hep duygularımızı kontrol etme ihtiyacı yatar. Karşılık bulamadığımız, eksikliğini hissettiğimiz duygularımızı bir nevi tatmin etmek ve o açığı kapamaya çalışmak yatar. Duygusal açlıklarımız kısaca… Sevgi, şefkat, saygı, ilgi, değer, itibar görme gibi bir birey olmayı bağladığımız ve olduğumuzu hissetmek için illaki dışardan gelecek etkenlere duyduğumuz ihtiyaç. Bilmeden yaptığımız ve kendimizi yerleştirdiğimiz acizlik tahtımız…Bence özgürlüğümüzün olmadığı tek yer PARA… Yani ekonomik özgürlüğümüz yoktur ve olamaz. Çünkü para olmadan ihtiyaçlarımızın çoğunu karşılayamayız. Böylelikle paraya vede kazanmaya bağımlı oluruz tabi ki. Özgürlüğümüz burada koşulsuz kısıtlanıyor yani… Para yine belimizi büktü anlayacağınız. :)Tabi bunları yazmakla öyle olması gerektiğini savunmuyorum. Aksine bunların hiçbirinin eksikliğini hissetmeden, daima ışık saçan, kendine tam yeten yani tam bir birey olmayı savunuyor, istiyor ve herkes için temenni ediyorum. Maalesef çok zor olmasada yoğun ve geri dönüşü düşünülmeden çıkılması gereken uzun bir yol olduğu için kolayı seçmek, bağımlı hissetmek ve çoğu zaman bedellerinin altında hep başka suçlular aramak tercihimiz oluyor. Üstelik bu bağımlılıklarımızın esaretinde yaptığımız tercihler çoğu zaman bizim zavallı gözükmemize ve bize duyulan saygının azalmasına hatta yok olmasına sebep oluyor. Bugün 3-5 yaşındaki çocuklarımız bile hep kendisine daha az tepki gösteren ve baskı yapan tarafa karşı daha duyarlı ve saygılıdır. Sürekli kendisini yönetmeye çalışan ve kollamak uğruna boğan tarafı kabaca tabiriyle pek takmazlar..:) Daha bu yaşında o küçücük ruhun saygısını kaybettik işte. Neden peki ? İşte onun cevabını hepimiz içimize dönüp, kendimizle yüzleşip cesurca itiraf edeceğiz. Kendimizin varlığını kabul edecek ve hatırlayacağız. Başka yolu yok maalesef.İnsanı bilinmeyenler korkutur her zaman, farkında olduklarımız birden dostumuz olurlar aksine. Çünkü şimdiye kadar kaldıkları kafesin kapıları açılmış ve özgür kalmışlardır. Artık onların seslerini bastıran hiçbir şey yoktur. Sessiz sessiz döktükleri gözyaşlarının yerini özgürlüğün muhteşem melodileri almıştır.Artık karar zamanı sanırım..Ortalarda ben özgürüm demekle özgür olunmuyor ki.Kırın zincirlerinizi, atın bağımlılıklarınızı da görün bakalım nasıl özgür olunuyormuş. Denemekten zarar çıkmaz…Evet, demeyin nerden gelmiş bunun aklına , yoksa kendisi hepsini aşmışta bize ahkam mı kesiyor diye. Hayır, üzgünüm ama hayır. Ama yolum bu ve hep niyetindeyim. Demiştim ya kolay olanlar hep tercih ediliyor diye..:) Neyse bu işin şakası tabi ki…Emin olduğum tek gerçek varsa oda artık tercihlerimin değişmesi gerektiği. Dün gece gelen bir mail ile daha fazla zaman kaybetmemek gerektiği gerçeği kendini birkez daha hissettirdi.Şimdi JOSEPH GOLDSTEIN ‘in yazısını aşağıda sizlerlede paylaşmak istiyorum.
Hepimizin yaşamlarının özgürlüğün verdiği haz ile dolu olması dileğiyle… Sevgiyle kalın,

Özgür Olun
Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir hindistancevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistancevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür. Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır.Joseph GOLDSTEIN