bildirgec.org

çevre hakkında tüm yazılar

Hem Dünya Çevre Günü, hem de babamın doğum günü.

plumprune | 05 June 2003 14:09

Sabah telefonuma gelen mesajla uyandım, doğum günümü kutlamış sevgili Türkcell, “Ne zaman temmuz ayına girdik?” derken aklıma, o telefonun bana yaklaşık 5. telefon çaldırma ve yahut kaybetme vakamdan sonra babam tarafından hibe edildiği geldi. Eski model bir panasonic, kimsecikler çalmaz, ama ben kaybederim o ayrı konu. Işık yandı kafamda anında, babamın hattı, babamın günü. Hemen telefona sarıldım, anneme söyledim, onun da aklına sayemde geldi. -Eminim babamın aklına da biz kutlayınca gelecek-

Belki de hayatımda ilk kez babamın doğum gününü uyanır uyanmaz hatırlamış olmanın verdiği şerefle -Türkcell sağ olsun- başım dik ofise geldim. Ben babama hava atacağım hayali ile tutuşurken, babama ulaşamadım. Sayın beybabam uyanmış da sahile inmiş. Robinson Crusoe
hayatı yaşıyorlar sahilde neredeyse. (Abarttım, etrafta köylüler var) İnekler, böcekler, keçiler ve tezekler arasında kendi yetiştirdikleri domateslerden söğüş hazırlayıp, rakının yanına taze balıkları ve sebzeleri meze yapıyorlar. Ziyarete gitmek çok keyifli onları, bir hafta sonu içinde yüksek sesle konuşmayı, ineklere yaklaşmayı, maalesef boklara basmayı öğreniyorsun. Babam çok mutlu, biliyorum. Ender olarak birbirimizi iğnelemeden konuştuğumuz zamanlarda mutluluğunu dile getiriyor, üstelik her geçen gün durumu daha iyiye gidiyor. İyi ki doğdun baba, iyi ki senin kızın oldum. 🙂

We knocked the bastard off !

infuscoare | 30 May 2003 21:15

İki adam, bir dağ ve incelmiş mavi gökyüzü… Yeni Zelandalı dağcı Edmund Hillary ve Sherpa dağcısı Tenzig Norgay, Everest zirvesine ayak bastıklarında, o sihirli birkaç dakika boyunca sadece bu dört unsur bir anlam taşımış olmalı onlar için. 29 Mayıs 2003’de Everest’ın fethedilmesinin 50. yıldönümü gösterişli törenlerle kutlanırken, 50 yıl önce sabah 11.30’da tepeye ayak basmış olan iki adam bu coşkuyu, gururun bir saniye arkasından gelen geri dönebilme endişesiyle karışık yaşadılar şüphesiz. Zaten neredeyse soğuktan ve yorgunluktan tükenmiş halde, oksijenleri bile bitmek üzereyken, oyalanmak gibi bir lüksleri olduğunu düşünmek gülünç olurdu. Beraberlerinde getirdikleri bir kaç bayrağı ( Hindistan, Nepal, Birleşmiş Milletler ) tepeye diktikten sonra hızla geri dönüş yolculuğuna koyuldular. Dönüş yolunda tepeye çıkmakta olan bir İngiliz ekibinin kampıyla karşılaştıklarında, Hillary’nin diğer ekipten olan meslekdaşına sarfedeceği şu cümle, sonradan dağcıların zafer nakaratına dönüşecekti ; Well, we knocked the bastard off ! Bu dağcıların, dünyanın çatısının, başka bir deyişle Gökyüzünün Tanrıçasının, tabiri caizse, bekaretini elinden almalarından sonra geçen 50 yıl boyunca kaydedilen istatistiklerinden bazılarından bahsetmekte yarar var. 1953 yılında bu iki adama yenik düşen Everest, 50 yıl boyunca yaklaşık 1200 defa daha dağcıların zirveye ulaşmasına izin verirken, yine zirve yolunda 175 dağcının hayatına malolarak intikamını aldı. 1975 yılında Japon Junko Tabei zirve yapan ilk kadın dağcı olurken, 1978 yılında İtalyan Reinhold Messner ve Avusturyalı Peter Habeler oksijen tüpleri olmaksızın ilk kez zirveye ulaşmayı başarmış dağcılar oldular. Bundan iki yıl sonra yine Messner, ilk solo tırmanışı gerçekleştiren dağcı ünvanını aldı. İlk kış tırmanışı Polonyalı Krzyztof Wielicki tarafından 1980 yılında gerçekleştirilirken, ikinci generasyon ilk zirve fatihi ünvanına da, Edmund Hillary’nin oğlu Peter Hillary nail oldu. 42 yaşındaki Sherpa dağcısı Apa, 13 kez zirve yaparak en çok, 72 yaşındaki Japon Yuichiro Muira, bu ay zirve yaparak en yaşlı olarak Everest`e tirmanan dağcı ünvanını almışlardır. Tırmanan ilk evli çift, ilk henüz boşanmış çift, ilk amuda kalkarak tırmanan, sürekli öpüşerek ilk tırmanan…. Bu tür rekorlar ve ilklerin bitmek bilmeyeceğinin en güzel kanıtı ve aynı zamanda başka bir rekor -rekor kırma rekoru- olarak, iki yıl önce sadece bir yıl içinde değişik methodlar ve mazeretlerle Everest’e 189 değişik biçim ve sebeple çıkıldığını ve bunların Guinness Rekorlar Kitabına kaydedildiğini söylemek yeterli olacaktır sanırım. 1852 yılında bir grup İngiliz araştırmacının bir takım ölçümleriyle, Everest’in rakımının 8840 metre olduğu saptanmıştı. Sonraları güncellenen hesaplamalarda 8848 metre konusunda fikir birliğine varıldı. Bu arada, 1924 yılında bir yandan kati yükseklik saptamasını yapmak, bir yandan da zirveye ilk ulaşan dağcı olma emelleriyle tırmanışa geçen, zamanın efsanevi dağcısı George Mallory ve ekip arkadaşı Andrew Irvine de başarılı olamamış, bir daha hiç geri dönemeyen dağcılar arasına girmişlerdi. Taa ki 1999 yılında, zirvenin 600 metre aşağısında bedenleri bulununcaya kadar ki, hiç bir zaman zirveye ulaşıp ulaşmadıkları bilinemeyecek yazık ki. Bundan sadece dört yıl önce, çok sağlam bir hesaplama ile 8850 metrede karar kılınmış. Geçtiğimiz yıllarda Nepal hükümetine verdiği ve hükümetin dudak bükmekte hiç gecikmediği teklifte, Everest Tepesi’ne tırmanışların yasaklanmasını isteyen 83 yaşındaki Edmund Hillary, gerekçe olarak dağda hızla artan kirliliği göstermiş. Kamp artıkları, boşalmış oksijen tüpleri, boşalmış batarya gibi kimyasal atıklardan, Everest’in üzerinde bir Everest daha yükselmekteymiş. Buna şaşmamak gerek, bundan belki 20 yıl önce, zirve civarında ayak izi görmek mümkün değilken, bugünlerde krampon izleri ve kramponlardan geçilmiyor olsa gerek. Ne de olsa şimdilerde tecrübesi olanlar değil, parası olanlar aşındırmakta zirveyi. İyisi mi. akıllı olun biraz demeli, nitekim bu pek denenmiş bir şey değil, ha Everest mi, aman bırakın canım, en az 1200 defa denenmiş….

Limited Version

umg | 07 April 2003 11:52

Keşke hayata başlamadan önce şöyle 15 günlük bir deneme sürümü şansımız olsa, beğenirsek alsak beğenmezsek silsek, duruma göre hiç kurmasak kendimize….

Yesillenmis beyinler

| 28 September 2002 00:07

Ilkokuldan beri kafamiza sokulan ve bi daha da yerinden kipirdatilamayan seylerden biridir. Agac iyidir, agacsizlik kotudur. Yesili sevelim; bozkirdan nefret edelim. Agac olursa erozyon olmaz. Sonra hem oksijen deposu canim. Gecen gun, dun galiba, sag tarafta, yani mimlemede bi haber vardi: orman yok ama tabela var seklinde. Orada soyle bi cumle okudum: “… Gecen 9 yil icinde 93.803 kurum ve kurulus bu kampanyaya katildi. Bunun karsiliginda 66 ilde 276 adet hatira ormani kuruldu ve buralara 8 milyon 700 bin adet ibreli ve yaprakli degisik turlerde fidan dikildi. Kizilcam, fistikcami, karacam, saricam, sedir, ladin, akasya, ceviz, mahlep, disbudak ve akçaagaç gibi turleri kapsayan agaclar 71 bin 521 dekarlik bir alani kusatti.” Allah cezanizi versin, kusattirin bakalim. Ulan – neyse seyimizi bozmayalim- , bu Tema, Cekul kepazeliklerine kim dur diyecek kardesim. Herifler cenazelerde bile bilet kesiyor; milyarlarla oynuyo. Neyse sadede gelelim. Kardesim eko-sistem diye bi konu var. Her bolgenin her cografyanin kendine has bi durumu var. Bozkir dedigimiz sey gayet kiyak bi yapidir. Burada cok ozel bocekler, yeralti zimbirtilari, kus cinsleri falan, bi suru ozel hayvanat yasar. Sen buralarin florasinda bulunmayan agaclari, yesil iyidir, golge de yapar, oh serin serin, altinda da yatalim diye gazlarsan, buralardaki o guzelim hayvanlari kacirirsin, oldurursun. Onlarin yerine piknikci hayvanlar gelir; oralari cop ormani haline getirir. Ulan ne demek hatira ormani be! Istemiyoruz kardesim, bi sey hatirlamayin. Turkiye’ye kendi topragimiz degil de, isgal ettigimiz yabanci toprak muamelesi yaptigimiz icin, her yere sicma hakkimiz var nasil olsa. Illa agac istiyorsan bahcene dik kardesim. Yok olmaz, bahcedeki agac karanlik yapar. Sehrin icindeki agac apartmani engeller. Aslinda agac falan da sevdigimiz yoktur. Bize dokunmayan agac bin yasasin meselesi aslinda. Kimseden de ses yok ha. Oyle ‘yesil dede, pufpuf nine, dikili bi agacin olsun, her sehite bi fidan’ kepazeliklerine herkes alisti. Antipati duydugumuz diger yapilar da sazlik, dere, fundaliktir. Buralari sivrisinek yapar diye doldururuz; “yer kazaniriz”; uzerine ev koyariz. Bu sistemde yasayan canlilar olur. Biz yasadigimizi saniriz.

25 eylulde Kemancıda

tolon | 27 September 2002 14:58

The Climb Bilmiorum seveniniz varmı ama bu adamların 25 eylulde kemancıda konserleri var .. Guzel gurup ben cok seviorum ..Hep dinliyorum Sevenlere haber vermek istedim

Saat 9:30 da baslıyor .

KÜRESELLEŞME

defter | 14 August 2002 07:58

Son yıllarda biliyorsunuz ki havalara bi haller oldu garip garip ısınmalar,ayarını bilmez yağışlar… bunların sonu elbeteki kötü hemde çok kötü … Türkiye’de dikkat ettiniz mi?bilmem ama ağaç falan da yok sonra ormanlarımızda yanıyor ee bizler bir şeyler yapmayac mıyız?Neyse eğer bir şeyler yapmak istiyorsanız beklerim…

Gediz kuslara mezar olmasın

| 25 July 2002 02:35

Gediz Deltasi cok onemli bir deltadir. Orada kuslar, bocekler ve cesitli guzellikler yasamaktadir. Buraya ev-mev dikmek isteyen bazi rezil insanlar vardir. Bunlar bu yuzden bu sit alaninin statusunu degistirmeye calismaktadir. Bana ne demeyiniz. Bize bir seydir. Gediz’deki kus olurse, burada da etkileniriz.

Bir imza ver, kuslar sevinsin.

radio earth summit

perSona | 22 July 2002 01:45

radio earth summit, friends of the earth tarafından başlatılmış bir proje. projenin web ayağını oluşturan şu siteye globalleşme, çevre kirliliği ve çok uluslu şirketlerin kirli parmağı hakkında düşündüklerinizi veya bir anınızı yazıyorsunuz ya da mesajınızı kuş sesi, şelale sesi ya da bebek ağlaması gibi doğal fenomen sesleriyle de destekleyerek mp3 formatında kaydediyor ve gönderiyorsunuz, protestoda sizin de tuzunuz oluyor. siteye gönderilenler, gelecek ay Johannesburg’da başlayacak olan Çevre Sempozyumu’nda pek üst düzey kişilere sunulacakmış. tabii teker teker değil; recycle edilmiş maddelerden yapılmış 10.000 adet küçük kil adam figürlerinin oluşturduğu dev bir ses heykelinden.