bildirgec.org

cannes film festivali hakkında tüm yazılar

Yılmaz Güney

pardus01 | 13 February 2009 09:47

Emir Kusturica‘nın;

” Çok önemli bir sinema adamıydı. Son 20 yılın Tarkovski ile beraber en önemli sinemacısı”

dediği Yılmaz Güney:

”Ben oyuncu olarak halkın giyiminden yaşamından farklı olmamaya çalışıyordum. Zaten olamazdım ki. Ben zaten kendimi oynuyordum. Şöyle bir durum var: Yaptığım bütün filmlerde benden bir parça vardır.”

diyerek sinemasını ve oyunculuğunu özetliyordu bu dört cümle ile.

Yönetmen, sinema oyuncusu, senarist ve öykü yazarı Yılmaz Güney 1 Nisan 1937 Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde yaşayan topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biri olarak Adana‘nın Yenice Köyünde doğmuştur. Doğumundan 6 yıl sonra Adana’da nüfusa kaydedilen Güney 9 Eylül 1984 yılında Paris’te ölmüştür. Önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmlere imza atmıştır. Gerçek adı Yılmaz Pütün olan Güney’in soyismi Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği analamına gelmektedir.

Yoksulluğun amansız pençesinden kurtulmak için daha 10 yaşındayken evden kaçarak Adana’daki akrabalarının yanına gelmiş ve yaşamına burada devam etmiştir. Hemen her türlü emek-yoğun işi yaparak geçinmeye ve okumaya çalışan Güney üniversite okumak üzere Ankara’ya gitmaden önce bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Ankara’da Atıf Yılmaz ile tanışan ve öğrenim görürken bir yandan da hikayeler yazan Güney, daha sonra Atıf Yılmaz’ın da desteğiyle sinema çalışmalarına başladı.

“Inglourious Basterds” 2009 Cannes Film Fest.’de!

queennothing | 02 January 2009 10:13

İtalyan asıılı yönetmen Enzo Girolami Castellari‘nin 1978 yapımı filmi “Quel Maledetto Treno Blindato, Quentin Tarantino‘nun zengin mutfağından geçerek, “Inglourious Basterds” adıyla 2009’da vizyona giriyor.

Brad Pitt, Diane Kruger, Eli Roth, Til Schweiger, B.J. Novak, Samm Levine ve Christoph Waltz gibi isimlerin rol aldığı film, Mayıs ayında gerçekleşecek olan Cannes Film Festivali‘nde ilk göstermini yapacak.

Inglourious Basterds“, sinema salonlarına Haziran ayında gelecek.

YILMAZ GÜNEY: “Vatanından Çok Uzakta, Sürgünde Ölen Sinemacı”

| 05 December 2008 11:17

Akdeniz’in şirin bir köyünde (Yenice/Adana) Pütün soyadı ile dünyaya gelen Yılmaz Güney (1937-1984), sefalet içinde büyüdü. Köy hayatından kurtulup üniversitede iktisat fakültesinde okumayı başardı. Genç yaşta devlet yönetimi ile çekişmelere katıldı. Güney, 1958 yılında “Üç Bilinmeyenlerin Eşitsizlik Sistemleri” adlı öyküsü yüzünden komünizm propagandası yapmakla suçlandı ve 1961 yılında yargılanarak, 18 ay hapis ve 6 ay sürgün cezasına çarptırıldı. Bu hüküm ile yönetmen yardımcılığı, senaryo yazarlığı ve başrol oyunculuğuna kadar geldiği sinema kariyeri yarım kaldı.

Yılmaz Güney, yüzden fazla macera filminde oynadı. “Türk Sinemasının Çirkin Kralı” lakabı ile sevildi.
1966 yılında senaryosunu yazıp aynı zamanda oynadığı, Lütfi Akad’ın yönetiminde çekilen “Hudutların Kanunu” adlı filmi, Güney’in sinema kariyerinde dönüm noktası oldu. Film, büyük beğeni topladı.

The Edukators (Eğitmenler)

meh | 13 November 2008 15:30

VARLIKLI GÜNLERİNİZ ARTIK SAYILI
2004 Almanya yapımı film, yönetmen Hans Weingartner tarafından çekilmiş, senaryosunu da Katharina Held’la birlikte yazmıştır. Öykü, dünya düzenini değiştirmeye çalışan üç gencin etrafında gelişmektedir; Jan, Peter ve Jule. Jan ve Peter gizli eğitmenlerdir. Onlar listelerine giren zenginlerin evlerine planlı bir şekilde girerek onların bir nevi kimliklerini ve refah hayatlarını gösteren eşyalarının yerlerini gayet yaratıcı bir şekilde değiştirmektedirler. Yüksek duvalardan, pahalı alarm sistemlerinden oluşan zenginlerin aslında güvende olmadıklarını gösterirler. Artık onların varlıklı günleri sayılıdır. Peter’ın kız arkadaşı Jule ise zengin bir adam olan Hardenberg’in arabasına çarptığı için yıllarca ödemesi gereken yüklü para cezasından dolayı artık garsonluktan kazandığı para ile kirasını bile ödeyemeyince, Jan’ın ısrarı ile yanlarına taşınır.

June onların bu tarafını bilmez. Peter tatile çıktığı bir an Jan ve Jule birbirileriyle daha çok vakit geçirirler. Aralarında duygusal bir yakınlaşma oluşur. Jan eğitmenleri Jule’ye anlatır. Aynı gece zenginlerin sokağında dolaşırken June Hardenberg’in evini görür. Jan ve June Hardenberg’in evine girerek onun çok parası olduğunu gösteren bir not bırakırlar. Fakat June telefonunu evde düşürür. Daha sonra tekrardan eve döndüklerinde onları bir süpriz bekliyordur.

Üç Maymun Oscar’a aday

JaAaa | 25 September 2008 12:31

61. Cannes Film Festivali’nde 3 Maymun ile en iyi yönetmen ödülünü alarak ‘yalnız ve güzel ülkesini’ grurlandıran Nuri Bilge Ceylan, aynı film ile şimdi de 81. Akademi Ödülleri’nde Türkiye’yi temsil edecek.Film hakkında bilgiye buradan ve şuradan ulaşabilirsiniz.KaynakFilmin başrollerini Yavuz Bingöl ve Hatice Aslan paylaşıyorlar.

tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme…

krealokus | 29 May 2008 11:39

Uzun uzun seneler önce dünyanın çok uzaklarında bir ülke varmış.Bu ülke öyle bir ülkeymiş ki,kendi içinde çırpınmaktan,kendi içinde çekişmekten fırsat bulamamış kendini anlatmaya.Hep onun yerine başkaları anlatmış, hep o susmuş başkaları konuşmuş.Herkesin içindeyken bile susmuş,yalnız kalmış,hep “o” ülke olmuş.Olmadık şeyler söylenmiş onun için, olanlarıda “bu kadarda olmaz” dedirtircesine anlatılmış cümle aleme.O hep susmuş, hep dışarıda kalmış herkesin içinde yaşarken.Bulamamış kendini anlatmaya fırsat, bazen de anlatacak fırsatı olanlarını kendi susturmuş.Her söylentiye laf yetiştirememiş, kimi zamanda laf yetiştimeye çalışırken, kendi içinden kendisini anlatabilecekleri yetiştirememiş.Gel zaman git zaman cebelleşirken kendisiyle, konuşmaktan çok yazan birisi çıkarmış kendi içinden.Öyle yazıyormuş ki o vatandaş, herkeste merak ediyormuş ne yazdığını.İlk kez “o” ülkeden birisinin yazdıklarını merak etmişler,okumuşlar yazdıklarını, beğenip takdir de etmişler.Kendilerinden çıkan büyük yazarlarla bir tutmuşlar.O ülkenin vatandaşları sevinmiş,ama sevinçleri kursaklarında kalmış.Gurur duymuşlar ama gögüslerini gere gere sokakta dolaşamamışlar.Başları öne eğilmiş, bizi bizden iyi kimse anlatamaz derken, bizden biri böyle mi anlatmalıydı bizi diye kara kara düşünür olmuşlar.Düşünürken başları iki ellerinin arasında daha da eğilmiş.Çok geçmeden başka birisi çıkmış, ben size gösteririm ne demekmiş o ülkede yaşamak, o ülkeden birisi olmak , o ülkeli olmak.Almış eline kamerasını kah deklanşörüne basmış kah kayıt düğmesine.O ülkeyi önce kendi vatandaşlarına anlatmaya çalışmış.Kimileri sıkılmış kendisini görmekten, kimisi anlamamış gördüğünün kendisi olduğunu kimisi de merak etmemiş gösterimi.Görmeden bakmaya devam etmişler.Durmamış o adam,çekmeye devam etmiş, kendisini, kendisi gibi olanları kendi vatandaşlarına anlatmak için yürümeye devam etmiş.En doğusuna gitmiş en güneyine uzak ülkenin.Göstermek istemiş ne oldukları, nerden geldiklerini, neleri kaybettiklerini.O anlattıkça dinleyenler artmış, dinleyenler arttıkça o daha keyifle, daha kendince, daha bi başka anlatmaya başlamış insanını.

hatice aslan kırmızı halıda…

kahramancayirli | 20 May 2008 10:03

hatice aslan ile gurur duyuyorum
hatice aslan ile gurur duyuyorum

ferhunde hanımları çok severek, ilgiyle izlerdim küçükken. tüm karakterleri çok severdim. deli nermin (melek baykal)i, ferhunde hanımı, kızları, torunları, koskoca bir aile..velhasıl çok sıcak bir diziydi..ferhunde hanımların neclasıydı. ben öyle tanımıştım yani ilk kez. sonra en son babalar duyar dizisinde görmüştüm. sinema filmlerinde kullanılamadığını, yeteneğinin çarçur edildiğini düşünüyordum (mükemmel bir tiyatro oyuncusudur, orası ayrı) ki…nuri bilge ceylanın son filmi üç maymunun başrolünde oynadı. radikal gazetesinin üstmanşetinde görünce bir an çıkaramadım. geç düştü jeton. sonra öyle bir gurur duydum ki anlatamam. biliyorsunuz, üç maymun cannes’da yarışıyor. hatta yavuz bingöl en iyi erkek oyuncu için yarışıyor…
uzatmayayım lafı, hatice aslan ile ne kadar gurur duyduğumu anlatmak için yazdım bu yazıyı sırf..