bildirgec.org

budala hakkında tüm yazılar

Hakuchi (The Idiot) – (1951)

mrmurat | 18 January 2010 14:45

hakuchi
hakuchi

Dostoyevski‘nin o güzelim romanı Budala‘yı okuyanlar bilirler, Lev Nikolayevic Mışkin‘i, Dostoyevski’nin tamamen iyi bir insanı yazmak isteğiyle başladığı romanının hepimize tekme tokat saldırarak bizleri nasıl sersemlettiğini. Mışkin‘in nasıl çevresindekilerce alaya alındığını, nasıl aşka düştüğünü ve cayır cayır yandığını. İşte Dostoyevski’nin Budala’sını beyazperdeye yansıtan Akira Kurosawa, Mışkin’i gözlerimizin önüne koyuvermiş 1951yılında. Filmin, kitaba göre göre birkaç farklılığı olduğunu görüyoruz; örneğin film Rusya‘da geçmiyor, o Petersburgatmosferi yok, onun haricinde kitapta öyle olmadığı halde filme genel olarak soğuk hava, kar kış hakim, ki bu da Kurosawa‘nın sevdiği şeylerden.
Favori yazarı olan Dostoyevski’nin kitabını filme çekerken biraz abartıvermiş ve filmi kırpmadan önce elinde yaklaşık olarak 270 dakikalık bir uyarlama varmış.

Budala Tanrı

AOLradiohead | 03 October 2008 13:39

Yine aynı restoranda son yemeği yemek için gitmiştim. Yine bir bavulum, siyah küçük şu çekilebilenlerden içinde her zamanki kıyafetlerim – kış geliyor daha geniş bir tanesinden acilen edinmem gerecek farkındayım – içinde hep alışık oldukları şekilde katlılar. Sadece sıraları değişmiştir. Bunu da mızmızlanacak türden paçavra değiller. Hava gruba yüz tutmuşken öylesine aç ve düşünceliydim ki, o rüzgarın yumuşak esintisi ve özenle gerdirilmiş, yumuşak tenli uslu bir deniz uzanıyordu karşımda. Bodrumun kıyıları dumanlı mordu yine geçen akşam üzerelerindeki gibi.

Mea Culpa

elfiya | 24 July 2007 09:57

Uzun zamandır yazmıyorum. 27 Nisan Bildirisinden sonra yazı yazmadım. Ne Hafif’e ne başka bir yere.
Bildiriyi sabah okuduğumda beynimden vurulmuşa döndüm. 28 Şubat’ın paletleri tam da benim, benim hayatımın üstünden geçmişti. Kendime gelmem ve hayata yeniden katılmam için 7 sene geçmesi gerekti. Doktoradan mezun olmam için birçok öğretim görevlisi, memur ve öğrenci beni yok saydılar. Bölüm başkanı resmi yazı gelene kadar gelip gidersin ama yazı geldikten sonra tek başınasın dedi. Yazı geldiğinde okul bitmemiş tez teslim edilmemişti. İşe girmek için tam 7 sene uğraştım. Türk büyükler benim çalışmak istemiyordu, iş başuvurundan davet aldığım şirketlerin İK’ları beni gördüklerinde küçük dilleri yutuyor, amirlerinin karşında zor durumda kalıyordu. En kibarları bir çay yada su ikram edip baştan savma sorular soruyordu. Öğretim görevlisi olamıyor, Türk şirketlerine giremiyordum. Evet itiraf ediyorum, şimdi yabancı küresel-kapitalist bir şirkette çalışıyorum. İşe beni bir İtalyan Müdür aldı. Türklerden oluşan Mühendis ekip beni destekledi hala da destekliyor. 27 Nisan bildirisinin ilk iş günü işe tedirgin gittim. İş akdimim fesh edilmesi ve kapı önüne konmam an meselesiydi. Hiç göz göze gelmediğim insanlarla göz göze geliyordum. Yemekte beni görmediklerini söyleyen çalışma arkadaşlarımın sözlerini manidar buluyordum. Susmaya karar verdim. Dikkat çekecek kadar sukut etmiş olacağım ki Hafif’ten bile nerelerdesin diye mesaj atanlar oldu. Korkuyorum diyemedim hiç birine. Kaç kişi beni anlayabilirdi ki!