bildirgec.org

bilgisayar hakkında tüm yazılar

Utq’dan

utq | 14 February 2004 15:56

Hepimizin başına gelmiştir,hala da geliyordur.Hayatımızın belli bir döneminde,
periyodik olarak peder bey veya valide hanım odamızın ağzında dikilip,bütün peder& valide çiftlerinin ortak repliği olan şu sözü söylemiştir:”Bilgisayarını kapat da yat
artık!”.Ben şahsen bu sözü kaç kere duyduğumu hatırlamıyorum bile.Ama,işte
buradayım.Ben klavyenin başında,siz bir otobüste veya evinizin sıcak ortamında,
bir birliktelik içinde…Kendimize bilgisayar oyunlarındanoluşan,kurtarılmış bir
dünya yaratıp, anahtarını da yıllar önce atmışız.Bazı insanlar biz ve bizim gibilere”asosyal”, bazılar ”bilgisayar manyağı”diyebilirler.İnsanlığın bilgisayara bağımlı olduğu
bu çağda,geri kalmış cahiller olarak gördüğüm bu insanlara verilebilecek en iyi yanıt,
bir soru sormak olacaktır.Şu soruyu: ”Sen içindeki çocuğu ne zaman öldürdün?”Geniş bir hayal gücüne ve onunla eş değer bir miktarda bilgi dağarcığına sahip olan
tanıdığım bütün insanların öyle veya böyle bilgisayar oyunlarıyla ilgisi var.Ve
şahsen ben bilgisayar oyunlarını bu kadar sevdiğimi soranlara, en kısa ve öz
olarak,oyunları etrafımdaki dünyanın pisliğinden kaçmanın en masumane yolu
olarak gördüğümü söylüyorum.İçki içmiyorum, uyuşturucu kullanmıyorum, elime
silah alıpdünya görüşü benimkiyle uyuşmayanları öldürmüyorum. Bakın,üstüne
basa basa tekrar ediyorum:
BEN SaDECE OYUNLaRDaN OLUŞaN BU DÜNYaMDa
RaHaT BIRaKILMaK İSTİYORUM !!!
Ve sanıyorum bu hepimizin ortak isteği,öyle değil mi?

Geforce4MX’le vicdan muhasebesi

contravener-hafif | 06 January 2004 20:02

Dün sabah bismillah daha ofise girer girmez benden yaşça büyük iş arkadaşımın ve aynı zamanda telefondaki eşinin rica ve minnet saldırılarına uğradım. Talep ettikleri şey Kazaa ve Imesh tarafından çökertilmiş bilgisayarlarını tekrar(!) 3. kez kurmamdı.

Mevzu bahis pentium III 550’yi geçen sene zaten ben satmıştım onlara. Duygusal bir zorunluluktu benimkisi. 200 dolara gitmişti benim emektar bilgisayar.
Amacım sistemimi 120 dolara 1.4 thunderbird’e (upgrade) etmekti.

Kasamı ve ethernet kartımı da vermiştim. Üstelik 130 dolara arkadaşımdan 165 dolarlık yeni harddisk satın alıp fiyata dahil etmiş adil olduğuma karar vermiştim.

LAN, LAN daki bilgisayar, interneti paylaştırmak vs. vs.

potasyum | 09 November 2003 02:54

Bir süre sonra üzerinde biraz çalışıp bunu bir rehber haline getirebilirim ama şimdi aceleye getirip birşeyler yazmak istediğim için günlük olarak sizlere sunuyorum.
Evde kendi bilgisayarımı ve yanımdaki ile 6 kat aşağıdaki dairenin bilgisayarını biribrlerine bağlayarak bir network oluşturduk.
bunun için gerekli malzemeler herbilgisayara ethernet kartı ve bir adet switch (hub da olur ama ısrarlar switch i tavsiye ederim)
daha sonra dedikki biz alalım bi kablo internet parasını ortak ödeyelim ve internete hepberaber girelim mp3 çekelim divx çekelim.
eski bir makine toplayıp (486 bile olur bizdeki p133 mmx) bunu ANAMAKİNE (SERVER) yaptık. Masus büyük harflerle yazdım 🙂 ne kadar da komik geliyor p133 ve ANAMAKİNE 🙂
bu ana makineyi tavan arasına kurduk işletim sistemi olarak ta linux kullandık.
anamakinenin özellikleri 32 MB ram 2 GB hdd işlemci salak bi ekran kartı ve klavye
hepsi bu 🙂
isterseniz harddiskiniz olmadan sadece disketle çalışan linux sürümleri yükleyipte interneti diğer bilgisayarlara paylaştırabilirsiniz.
linuxte interneti paylaştırmak son derece kolay. tek bir komutla bu işi yapabiliyorsunuz.

Donnie Darko

infuscoare | 01 November 2003 10:23

. Bir-th

Yirmi yıl öncesinin çocukları, hayal güçlerini daha fazla kullanmak zorundalardı belki. Belki dünyayı TV ve bilgisayar monütöründen değil de, kendi tecrübe ve gözlemleriyle anlamaya çalışmak için daha fazla zamanları vardı. Ya da belki sadece daha aptaldılar. Süslü hikayelere kolayca inanırlardı.
Bütün çocuklar doğum günlerini sever. Fakat yirmi yıl önce, doğum günlerinden nefret eden çocuklara rastlamak daha kolaydı. Pek tabii onlar, ilk doğum günlerinde yalnız kalanlar, her bir diğerinde yeniden ve yeniden ilkokula başlayan çocuklardı. Onlar, karınlarında kelebekler, kızgın öğretmenlerinin kendilerine ders vermesini bekler…
Ben onlardan birini tanırdım. Hep kızgındı, biraz da ürkütücü. Çocukluğundaki güneşin, tıpkı bütün diğer bebekler gibi annesinin kanıyla boyalı, kırmızı ışıklar çıkararak gölün içinden doğuşunu anlatırdı. Gölün ışıldayarak akşam olmasını bekleyişini ve geceleri sevgili güneşini yine koynunda saklayışını. Bir de, geceleri gölün dibinde uyuyan güneşi aradığını. “Akşam olacak bir gün” derdi…
Bir de fotoğraf albümü vardı. “Annemle birlikte çekilmiş fotoğraflarımız var daha çok içinde” demişti. İçinde olan şey ise sadece, yerlerinden oyulmuş ve başka bir fotoğraftaki annenin yanına yapıştırılmış çocuklardı.
Öldü sonra. Ya da akşam oldu sonunda, uykuya daldı o da. Unutuldu tabii. Neden kızgın olduğunu hiç kimse merak etmedi, her şey ortada değil miydi zaten… Ben yine de merak ederdim, çünkü en çok bana kızardı.