bildirgec.org

alkolik hakkında tüm yazılar

Devekuşu Hikayesi

uuuucar | 22 July 2008 13:07

bir deve kuşu hikayesi:büyük bir alanda devekuşu olimpiyatları düzenlenmektedir.ayyaş devekuşları sporcu deve kuşlarına bakarak “koş koş nereye kadar,koy koy göte koy” diye kendi aralarında gülüşüp eğleniyorlarmış.cool takılıp hatun devekuşlarını kendilerine hayran bırakan sporcu devekuşlarıda feet vücutlarıyla artist artist ısınıyorlarmış.artık yarışın başlaması için çok az bir süre kala deveistan başbakanı yarışın yapılacağı alana gelmiş,tabii alandaki bütün devekuşları ayağa kalkıp başbakana sloganlarla,alkışlarla yalakalık yapmaya başlamışlar.başbakanda el sallayarak halkını selamlamış ve onun için hazırlanan kuluçka şeklindeki tahtına oturup yarışları izlemeye koyulmuş.alanın yan tarafındaki ayyaş devekuşları şarkılar,türküler eşliğinde dansöz oynatıp eğlencelerine bakıyorlarmış.tam yarışın başlıyacağı anda bir sürü aç sırtlan alanı kuşatıp sporcu devekuşlarına saldırmış.tabii alandaki bütün devekuşları kaçışmaya çalışmışlar ama salaklar sürekli çarpıştıkları için hep aynı yerlerinde sayıklıyorlarmış.tabii sırtlanlar için hepsi kolay av olmuşlar ve başbakanda dahil hepsini yemişler.yan tarafta göbek atıp dansöz oynatan ayyaş devekuşlarının yanına giden sırtlanlar tam onlarıda yemeye karar vermişlerken arkadan bir başka sırtlan bağırmış “sakın onları yemeyin,bizim imam söyledi onların etleri harammış,öldürdüklerimizle yetinelim” demiş ve ayyaş devekuşları ölmekten kurtulmuşlar.devekuşlarının tamamı yendiği için neslin devamıda ayyaş devekuşlarına kalmış ve o gün bugündür hala sevişip nesillerini devam ettirmeye çalışıyorlarmış.tabii yeni devekuşlarının büyük bölümününde gelecek hayallerinde dansöz olmak yada meyhane sahibi olmak gibi istekleri bulunmaktadır.meyhane sahibi devekuşları en zengin devekuşları olarak nam salmaktadırlar.

Anason ile Özdeşleşen

Asturias | 23 March 2008 22:39

Yazının başlığını okuyanlar resimle direkt ilgi kurmus olabilirler. Belki resmi görmeden hafızalarından geri getirerek, belki de resmi gördükten sonra…

Geçen gün arkadaslarımdan birinin evinde kaldım. Arkadaşım bir çay tiryakisi, öğünler halinde çay içmeye bayılıyor. Malumunuz gece kalmasına gidince aksam cayını beraber içtik. Derken bir kavanoz geldi önüme. İçinde yeşil renki tohumlar vardı. Kavanozu açar açmaz burnuma “rakı” kokusu geldi. Kavanozun içindekiler anason tohumlarıydı ve cok keskin bir kokuya sahip olduklarını o an öğrendim.

Bir alkoliğin kızı olmak…

arseli33 | 27 November 2007 22:36

Hayat bize sinemesında rol verirken ne yazık ki seçme şansımız olmadan yazmış senaryolarımızı.Kimimiz dört ayağı üzerine düşmüş kimimiz boynu bükük kabullenmişiz alnımıza yazılanları.
Ağlamaya alıştırdığımız gözlerimiz,paramparça olmuş kalbimiz içinde boğulmuş düşlerimiz.Yaşarken yaşadığını bile hissedememek…Evet benim yolculuğum^^yaşadığını bile hissedemeyenler^^arasında.
Bir şişe içkinin kölesi olmuş bir baba ve hergün o babanın zulmüyle parçalanan hayatlar.Gülmeyi unutmuş gözlerin feryatları…Yok olan üç hayat…
Herşey babamın alkolle tanışmasıyla başladı.ilk önce kişiliğini kaybetti sonra yavaş yavaş çevresini.Daha düne kadar itibarı olan biriydi,şimdi ünvanı olan biri^^alkolik^^Herkesin geçmişinde gülerek anımsadığı yada aklına gelince hayıflandığı bir çok anısı vardır muhakkak.Düşündükçe ya hiç uyanmak istemez o rüyadan yada hiç hatırlamamak ister.Gerçeğe döndüğünde iyi yada kötü yine onu geçmişin o tozlu raflarındaki yerine koyar.Benim gerçeğim o tozlu raflardaki hatırlamak bile istemediğim hayattan ibaret.Uyandığımda gülüp geçemiyorum çünkü hep tanıdık rolleri oynuyorum.Huzursuz bir ortamda,kalpleri bile atmayan üç canın dramı..
Hayatının en şaşalı dönemimde(ki buna hayat denirse)tek sırdaşı yalnızlık olmuş,hayallerine bile elçilik edemeyen,4 duvar arası yaşadığı hayatında tebessüme yer olmayan,insanlardan kopuk ve belki başka bir insanın ömrü boyunca yaşayamayacağı kadar çok sorumluluğu omuzlarına yüklemiş bir delikanlı..
Gözlerinin feri sönmüş bir anne.Hayatla verdiği mücadeleye yorulmadan devam eden,yüzünde acılarını anlatan çizgilerin izlerine rağmen gülmeyi başarabilen ve bunca acıya,gözyaşına hüsrana rağmen dimdik ayakta durabilen fedakar bir anne..
Ve ben;Anlatmakla bitmez içimdeki düşkırıklıkları.Hayallerime bir adım yaklaşmışken onlara dokunamamamın sızısı.İçimdeki çocuğu hıçkırıklara boğarak ağladığım geceler.önyargılarım,güvensizliğim,tamamlanmamış cümlelerim,neresinde olduğunu bilmediğim bir hayat,soru işaretleriyle doldurulmuş geleceğim,ve ardı arkası kesilmeyen bir sürü…… Hep kesik,hep eksik.
Evet hayat bana seçme hakkı vermedi belki ama keşke onları değiştirebilme,düzeltebilme gibi bi imkanım olsaydı.Ne zaman alkol görsem bi yerlerde hep o eriyen hayatım gelir aklıma…

Dünya alkolikler gününüz kutlu olsun

| 29 February 2004 12:53

İstiklal caddesi insan ve ışık dolu. Sıksık omuzlar çarpıyor pardonlaşıyoruz. Aşağıya Galataya doğru iniyorum amacım Yıldıza uğrayıp biraz laflamak. İşlettiği kafeye giriyorum doğru mutfağa geçiyorum. Yıldız deliler gibi yiyecek içecek bişeyler hazırlıyor bir yandan da konuşuyoruz. Hemen gevşiyorum bütün gerginlik kayboluyor. Gidip masalardan birine oturacam ama boş yer yok. Çaresiz geri dönüyorum. Birilerinin yanına otur diyor Yıldız. Burası gay cafemiydi diyorum. Anlamadın mı o kadar geldin lan diyor. Yuh diyorum kendi kendime. Bir boş masaya oturuyorum nihayet. Kesecek erkek olmamasının burukluğuyla kendimi kültürel faaliyetlere veriyorum. Kitaptan 10 sayfa kadar okuyor 3 bira içiyor kinleniyorum. Kitapda çantaya giriyor. Tam o sırada yan masadan bir çocuk kitaba bakabilirmiyim diyor. Uzatıyorum. ben de sizinkine bakabilirmiyim diyorum. Uzatıyor.
Tıkan
mayazıyor. Algılayamıyorum. Uzakdoğu felsefesiyle ilgili bişey sanıyorum. Boş bakışı yakalıyor uyanık, tıkanma diyor aykırı edebiyat. Hı diyorum. hı . hı hı
Otursana diyor. Ahmet diyor. Oturuyorum 2 bira daha gidiyor hemen. Oysa kendimi babylona saklamaktaydım bugün 1 aydır beklediğim Jimi var. Bir park problemi yaşıyor partner sürekli tel çalıyor bir saattir. Taksimde park yeri yok eve gidecem oluyor bir ara. Beşiktaşa park et gel diyorum. Ahmet ben aseksüelim diyor. Hı diyorum hı. 21 yaşındayım diyor. Çok bişey kaçırmış sayılmazsın diyorum. Kısa sürüyor terapi ne de olsa rahatsız cafe sandalyeleri insana gevşeme sağlamıyor. Ahmet bana sarılıyor. İşte beklenen güzellik geliyor beyne votkalı 2 bira sonra sana bi test yapayım diyor. Ev yılan ağaç kafes çiz diyor. Çiziyorum. Bişeyler söylüyor anlamıyorum. Ağacının kökü yoka takılıyor aklım. Yokmuş diyorum deli gibi gülüyorum. Karşı masadan 2 lezbiyen kız kesmeye başlıyorlar. Bir saattir süren öpüşmelerine kısa bir ara vermişler ilgilerini toplamaya çalışıyorlar. Boşver diyorum şimdi tercihleri sorgulama zamanı değil. Nihayet tel geliyor. Ahmetle sarılıp sarılıp birbirimizi öpüyoruz. Telefon alıp veriyoruz birbirimize. Testin devamı var diyor kız arkadaşımın bana yeni soktuğu lafı pas ediyorum hemen kendini didikleme diyorum. Bir daha sarılıyoruz. Zıplayarak çıkıyorum cafeden. Galata oda kule arası ağacımın kökü yokmuş diyorum zıplayarak. Babylona girildiğinde Jimi çoktan başlamış oluyor. Partnere sinir katsayısı artıyor. Arada bi de yemek yiyecekti utanmasa. Ağacın kökünü sikeyim diyorum içimden. Jimi kırmızı tüllerle süslü bi taç takmış. Total devastation la keyfimde biraz yerine geliyor. Ne varsa nefeslilerde var diyorum. 2 birada nefesli çalgılara tapınırken gidiyor(Ruhun ağızdan girip çıktığına dair kızılderili inanışlarının doğruluğuna birayla daha kolay inanılıyor). Babylon tayfası bitkin düşmeden jimi sahneyi terk ediyor.