bildirgec.org

akıl hakkında tüm yazılar

Zihin yarım kalanı tamamlamak ister.

| 14 July 2008 16:46

“Depresyon, kişinin güzel anılarda seyirci pozisyonunda, kötü anılarda katılımcı pozisyonunda olması durumuydu” diye geçirdi içinden. Zaman zaman depresyona girmesinin sebebi buydu demek. Kötü bir anısına gitmek zorunda olduğunu hissetmişti. Hâlbuki gitmek zorunda değildi ki. Bu mantığı bir türlü çözememişti. Sonra aklına geldi birden. “Zihin yarım kalanları tamamlamak ister, bu yüzden geçmişe gideriz, o hatıralarda yarım kalan bir şeyler olduğunu hisseder ve çıkamaz. Hiçbir mantıklı sebep olmasa bile orada kalır. Ve bu durum kişinin psikolojisini bozar. Çünkü gittiği zamanın psikolojisine sahip olmuştur.” Şimdi de yaşarken nasıl o zamanın psikolojisine sahip oluyorum ki? Bir belgeselde seyrettiklerini düşündü. “Beyin, anılar ile gerçeği ayırt edemez.”

Hayal ve gerçek
Hayal ve gerçek

Taktik belliydi. Kötü anılarda katılımcı pozisyonundan çıkacak ve seyirci pozisyonuna geçecekti. Aslında düşünmese bile olurdu ama girmişti bile. Hemen kendini bir koltukta, siyah-beyaz TV’yi seyrederken hayal etti. Televizyon iyi göstermiyordu, görüntü bulanıktı, sesler iyi duyulmuyordu. Ama işine yarayacak şeyleri aldı oradan. Katılımcı pozisyonunda olduğu dönemlerde sinir küpü haline geldiğini düşündü. Bu teknik güzeldi sahiden. Şimdi kötü anılara televizyondan bakıp bir film şeridinden akan film gibi görüyordu. Orada kendi psikolojisini bozan insanların şimdiki durumları aklına geldi. “Hepsi de olanları unutmuştur, kaç yıl geçti aradan ben niye hala takılıp kalıyorum ki” diye serzenişte bulundu kendi kendine.” Kimsenin umurunda olmayan kötü anılar beni niye geriyor ki” diye düşündü. Ama NLP eğitiminin çok faydasını görmüştü. Artık öğrendiği teknikleri uygulayıp psikolojisini şimdiki zamanda tutmasını öğrenmişti.

ne zamandan beri yarasalar sütyende yatıyor?

pasacocugu | 09 July 2008 15:18

ingiliz gazetesi telegraph’ın haberine göre 19 yaşındaki abbie hawkins adlı ingiliz otel görevlisi sütyenindeki 5 saattir süren titreşimlerin artması üzerine iç çamaşırında bakmış ve bir yarasanın orada saklandığını görmüş!

hawkins sabah 7.30 gibi üstünü giyinerek çalıştığı otele gitmek için evden çıkmış ve arabasıyla giderken üzerinde titreşen cismin telefen olduğunu zannetmiş, daha sonra otelde bu titreşmelerden sıkılıp sütyenine baktığında bir yarasa yavrusunun orada olduğunu görmüş.
sevgili hawkins artık sütyenini giyemeden kontrol etmeyi ihmal etmeyeceğini söylemiş.

tabi beş saat boyunca üzerindeki titreşimleri cep telefonu zannedip de telefona bakmayı akıl etmemek hangi akla sığar? neyse türk kızları var.

kaynak

Rubik Küp Çözücü

yohtur | 04 July 2008 23:58

Rubik küp
Rubik küp
Rubik küp
Rubik küp

Sizde rubik küpleri seviyor fakat bazen çözemiyor veya 1 gün içinde çözmek için iddaya girip kaybediyormusunuz?Artık bu sorunlara son.Bu siteye girerek küpün herhangi bir bölümünü ön yüz olarak kabul ederek 6 yüzü yazıyorsunuz ve alttaki solve butonuna basıyorsunuz.Size resimli olarak çözümünü sunuyor.

AKIL VE ZEKA ARASINDAKİ FARK

meryem99 | 20 June 2008 12:45

Akıl yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. İnsan olgunlaştıkça aklı gelişir. Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yataneğidir. Genel olarak 12 yaşına kadar gelişir, 20 yaşına kadar sürer sonra sabit kalır. Zeka bir insanın her türlü olay karşısında aynı yeteneği gösterebileceği anlamına gelmez. Bir besteci müzik yapıtını aklıyla değil zekasıyla yaratır. Fakat en basit matematik problemini çözemeyebilir. Sonuç olarak zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere göre farlılıklar gösterir. Akıl somut olarak ölçülemez, zeka IQ denilen testle ölçülebilir.

Zekamız geriliyor!

cavo | 16 June 2008 13:02

zeka ve einstain
zeka ve einstain

İnsanlık zekasının gerilediği iddia ediliyor!

Dünyadaki herşeyin bizim için iyice kolaylaştığı şu zamanlarda İsveçli araştırmacılar, ortalama zekamızın ve IQ seviyesimizin gittikçe düştüğünü bildirdi. Profesör James R. Flynn şunları söyledi: ‘İnsanlık olarak gittikçe ahmaklaşıyoruz ve zekamız geriliyor. Araştırmalara göre IQ’muz sürekli düşüyor’ Zeka konusunda ciddi çalışmalarıyla tanınan ve What is Intelligence? (Zeka Nedir?) adlı kitabı olan James R. Flynn, düşünmeye ihtiyaç olmayan basit hayat tarzının yükselmesiyle birlikte zekamızın düştüğünü söyledi.

Aklım Herkesin Eseri Olabilir.

chesss | 04 June 2008 23:18

Ayrılıklar, Üzüntüler, Hüzün, ve Keder Kalbin Mahsülü ve Eseridir.
Seçici Olan Akıl Hata Yapmaz
Seçme Olasılığı Olmayan Kalp Hata Yapmak İçin Can Atar.

Hayatımızdaki Bütün Olağandışı Olaylar Hislerimizin Eseridir.

Bizi Heyecanlandıran Hislerimizdir.

İnsan Verdiği Kararlar ve Vermediği Kararlarla Değil Ancak Kalbi İle Aklı Arasındaki Orantıyı SağlamasıylaYol Alabilir.

Kalp Olmasa Hata Olmazdı Belki.
Ama ?

Bilimsel Devinim (Hareket, Mücadele, Değişim, Tamamlanma, varlık biçiminin süreçler bütünü ) tamamlandığında İnsanın hayattaki misyonu ne olacaktır.

Uluslararası Yüksek IQ Topluluğu :)

Megaladon | 20 March 2008 09:57

Logo
Logo

2000 yılından beri Online

Başlıktanda anlaşılacağı üzere bir topluluk.Ama öyle böyle değil Akıl fışkırıyor resmen.Sitede IQ testleri,puzzlelar,turnuvalar var Hadi gösterin Türkiyeyi,Türk zekasını!Listeleri altüst edin 🙂

Yalnızzzzz 🙂 Site ingilizce tabi malum sorularda öyle.Ama Akıllı insana engel değil ordan burdan derken cümleyi anlaşılır hale getirip cevabı yapıştırın

Üyeler arasında Tavla,Satranç,Poker turnuvaları var
Eğlenceli birde oyun var burda
2 çeşit test yöntemleri mevcut biri eCMA diğeri TA3

BİR TANIK VE BİR SANIK;KALP VE AKIL

gayei hayal | 04 December 2007 16:16

BİR TANIK VE BİR SANIK; AKIL VE KALP
…yine tartışmışlardı ve yine aynı konu… Neydi bu kalbin bu akıldan çektiği; her fırsatta onu bütün işlerine duygusallık karıştırmakla suçluyor, senin yüzünden ben de çekiyorum diyor ve son hep aynı bitiyordu, akıl kapıyı çarpıp gidiyordu… Bu sefer de yüzüne çarpılan kapı sonrası kalp ağlıyordu. Sanki görevi ağlamakmış gibi ha bire ağlıyordu, akıl haklımıydı ki acaba, gerçekten kalp olur olmaz işlerde de ön plana mı koyuyordu duygularını… Biraz sakinleştikten sonra konuşmak için akıla gitmeğe karar verdi kalp. Tereddütlüydü oldukça, acaba derdini anlata bilecek miydi bu sefer. Ama çok da kararlıydı içinden gelenleri söylemeye. Bir de teşekkür borcu olduğunu düşünüyordu akıla. Giderken aynı zamanda söyleyeceklerini de düşünüyordu. Anlatacaklarını toparlaya bilmek için sanki yolu uzatmak istiyor gibi ağır – ağır atıyordu adımlarını. Ağlamaklıydı, dolmuştu yine gözleri yaşla ve kırpmamak için zor tutuyordu kendini. İkna edebilmek için güçlü görünmeliydi akıla. Bu son fırsatı olabilirdi, atışları bir fırsat daha vermeye bilirdi ona. Ve son kez kendini toparladıktan sonra kapıyı hafif – hafif tıklattı… Kapı çalar çalmaz, akıl hemen ‘gel’ diye seslendi. Sanki kalbi bekliyormuş gibi hazırdı ‘gel’ demeye. Eliyle işaret ederek kalbe oturacak bir yer gösterirken sanki yakınına oturmasını ister gibiydi, gösterdiği yer sol yanıydı. Çünkü alışmıştı onu hep sol tarafta görmeğe. Ve söze her zamanki gibi akıl başladı:
– Buyur, seni dinliyorum… Aslında anlatacaklarını biliyorum ya…
– Evet, anlatacaklarımı bilme konusunda haklı olabilirsin ama her seferinde ya benim hıçkırıklarımla ya da senin bağırmalarınla kesilen atışlarım yüzünden anlatamadım anlatmak istediğim her şeyi.
– Kararlısın yani bu sefer!
– Eh, sen de izin verirsen bir defalığına da olsun sözlerimi bitirmeden hıçkırıklara boğulmayacağıma dair söz verdim kendime.
– İyi, ben de söz veriyorum atışlarına engel olmayacağıma, bir defalığına da olsa…
– Başlarını biliyorsun zaten, hatta onu bana sen göstermiştin. Sen ilk görüşte ben de ilk hissedişte âşık olmuştuk ona. Uzun – uzun anlatmıştık birbirimize, bıkmadan, usanmadan. Aynı hikâyeyi defalarca, farklı cümlelerle süsleyip – süsleyip konuşurduk saatlerce, günlerce, aylarca ve derken yıllarca, ta ki sen pes edinceye kadar. Merak ederdik hep sen onun gözlerini ben de kalbini, acaba onlar da bizi fark ettiler mi diye. Sonra da sen beni ben de seni, karşılıklı teselli ederdik birbirimizi. Beraber mahcubane bir tavırla yazdığımız ama bir türlü veremediğimiz o küçücük mektubu saklarım hala.Kalp, bir eliyle gözyaşlarını silerken bir eliyle de cebindeki mektubu akıla uzattı ve sözlerine devam etti:
– Ara sıra açar okur, bu mektuptan sonra yaşananları düşünür ve o ilk günlerdeki safiyeti özlerim aniden. Ve kendimi deniz sahilinde dalgaları izlerken bulurum her seferinde. Dalgalara katarım içimdeki sıkıntıları her sahile çarpıp dönüşlerinde. Topraktan altını ayırır gibi ben de aşkın safiyetini yaşananlardan ayırmaya çalışırım.
– Bu kısmını iyi bilirim, maalesef bu kısımlarda ben de devreye girerim çünkü. Ne de olsa ben de bir görgü tanığı sayılırım.
– Evet, sen görgü tanığı bense gönül sanığı… Aşkın avukatlığını yaparken, sanık kürsüsünde buldum kendimi. Sanık olmanın sonrası değil de öncesi öldürüyor işte beni. Sonrası hapis, öncesi ayrılık. Suçumsa, sevmek…
– Ve bütün bunlara rağmen benim unut dememi kınıyorsun hala!
– Ama unutmak senin işin benim öyle bir yetim yok ki. Olmasını da istemezdim zaten. Unuta bilseydim eğer, her ay ilk buluşmamızın hatırına aynı saatte, aynı yere gidip, aynı masaya oturmak için ısrar eder ve sonunda ikna eder miydim seni?
– Yaa, bir de oralara götürdün ya beni boşu boşuna tam altı ay…
– Boşuna deme ne olur, kalbime dokunuyor… Zaten sonunda istediğin olmuş sen unutmuştun. Ben de sana ikna olmuş gibi gözüksem de aslında hiç unutmamıştım, unutamamıştım. Artık onun gözleri başkasını görüyor, kalbi de başkası için atıyordu ama, ama içimdeki susmayan bir ses hep, sanki, ‘bir gün’ diye haykırıyordu. Sana inanmadığım gibi onu kaybedişime de inanmamıştım veya inanmak istemiyor ve kendimi buna zorluyordum. Artık hayattan işaret bekliyordum hep. Ne yöne olursa olsun, bir işaret işte. Kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi gibi olmuştum sanki unutmak için uğraşıyor ama bir taraftan unutmak da istemiyordum…

Akıl gecenin karanlığını bozan ay ışığında parlayan ıslak gözlerini kaçırmaya çalışıyordu kalpten. Kalpse sadece hıçkırıklara boğulmamaya söz verdiyi için ağlayışını saklamaya çalışmıyordu bile. Titreyen sesi buna izin vermezdi de zaten… Söze akıl devam etti: