“Depresyon, kişinin güzel anılarda seyirci pozisyonunda, kötü anılarda katılımcı pozisyonunda olması durumuydu” diye geçirdi içinden. Zaman zaman depresyona girmesinin sebebi buydu demek. Kötü bir anısına gitmek zorunda olduğunu hissetmişti. Hâlbuki gitmek zorunda değildi ki. Bu mantığı bir türlü çözememişti. Sonra aklına geldi birden. “Zihin yarım kalanları tamamlamak ister, bu yüzden geçmişe gideriz, o hatıralarda yarım kalan bir şeyler olduğunu hisseder ve çıkamaz. Hiçbir mantıklı sebep olmasa bile orada kalır. Ve bu durum kişinin psikolojisini bozar. Çünkü gittiği zamanın psikolojisine sahip olmuştur.” Şimdi de yaşarken nasıl o zamanın psikolojisine sahip oluyorum ki? Bir belgeselde seyrettiklerini düşündü. “Beyin, anılar ile gerçeği ayırt edemez.”

Hayal ve gerçek
Hayal ve gerçek

Taktik belliydi. Kötü anılarda katılımcı pozisyonundan çıkacak ve seyirci pozisyonuna geçecekti. Aslında düşünmese bile olurdu ama girmişti bile. Hemen kendini bir koltukta, siyah-beyaz TV’yi seyrederken hayal etti. Televizyon iyi göstermiyordu, görüntü bulanıktı, sesler iyi duyulmuyordu. Ama işine yarayacak şeyleri aldı oradan. Katılımcı pozisyonunda olduğu dönemlerde sinir küpü haline geldiğini düşündü. Bu teknik güzeldi sahiden. Şimdi kötü anılara televizyondan bakıp bir film şeridinden akan film gibi görüyordu. Orada kendi psikolojisini bozan insanların şimdiki durumları aklına geldi. “Hepsi de olanları unutmuştur, kaç yıl geçti aradan ben niye hala takılıp kalıyorum ki” diye serzenişte bulundu kendi kendine.” Kimsenin umurunda olmayan kötü anılar beni niye geriyor ki” diye düşündü. Ama NLP eğitiminin çok faydasını görmüştü. Artık öğrendiği teknikleri uygulayıp psikolojisini şimdiki zamanda tutmasını öğrenmişti.

Modunuz değiştirin
Modunuz değiştirin

Mümkün olduğunca geçmişte yaşadığı acıları aklına getirmemeye çalışıyordu. Ama gelse bile artık önemi yoktu nasıl olsa çözümü biliyordu. Bu düşüncelerle öğle yemeğine çıktı. Ne yiyeceğini düşünürken eski bir iş arkadaşına rastladı yolda. Kendisine beraber yeme teklifinde bulundu. Güzel bir yemekten sonra muhabbet başlamıştı bile. Eski güzel anılardan açılmıştı sohbet. Bir yaz günü tatilinde iş yerindeki arkadaşlarla minibüs kiralayıp nasıl denize gittiklerinden bahsediyordu arkadaşı. Güzel anılardı sahiden. Arkadaşının anlatırken yaşadığı coşkuya sadece gülümsemekle katılıyordu. Hâlbuki olayların birebir içindeydi, niye o coşkuyu bende yaşamıyorum ki diye sordu kendi kendine.Evet.. Güzel anılarda katılımcı pozisyonunda değildi. Dışarıdan sanki bir film seyreder gibi hatırlıyordu. Hâlbuki minibüste giderken hayal edebilirdi kendini. Sahile giderken o dönemlerde çok moda olan kaset doldurma modası ile özel olarak hazırlattığı kasetin, kasetçalardaki melodisini ve arkadaşlarının bu parçalar için kendisini nasıl kutladığını yaşadı bir an. Sahile vardıklarında plajın kumunun sıcağını hissetti ayaklarında. Denizde yaşadıkları eğlenceyi, sonra plajda yedikleri öğle yemeğini, yemekten sonra hava sıcak olduğu için hemen denize girmeyip çevirdikleri okey partisini ve o sırada birbirlerine anlattıkları fıkralar ile nasıl kahkahalar attıklarını yaşadı. Bunları sahiden yaşadı. Modu nu tamamen değiştirmişti.

Güzel anılarınızdan faydalanın
Güzel anılarınızdan faydalanın

Mesai başlayacaktı. Mecburen kalktılar masadan. Ama hala yüzlerinde gülümseme vardı. Birden bire değişmişti psikolojisi. Bu kadar kolay mı yahu? dedi kendi kendine. Bunu neden daha çok sık yapmıyorum ki? Neden moralim bozulduğu zaman güzel anılardan bir demet sunmuyorum ki kendime diye geçirdi içinden. Sonra Mevlana’nın bir sözü aklına geldi. Arkadaşı ile ayrılırken bu sözü ona da söylemeyi ihmal etmedi. “Sen düşünceden ibaretsin, gül düşünürsen gülistan olursun diken düşünürsen dikenlik”