bildirgec.org

orhan pamuk hakkında tüm yazılar

binbir gece masalları ( ingilizce )

biSGen | 23 June 2009 11:00

binbir gece masallarını net ordamında okumak isteyenler ( ingilizce malesef ) buraya tıklasın. Aman ha dikkat, sakın tamamını okumayın. Sebebini öğrenmek için orhan pamuk‘a kulak verelim isterseniz:”bu konuda çok yaygın iki söz vardır. Biri bu kitabı sonuna kadar kimsenin okuyamadığı diğeri ise, tamamını okuyan kişinin öleceği üzerinedir. ” ===>

Meta – edebiyat

kahramancayirli | 26 May 2009 12:26

Meta-edebiyat
Kahraman Çayırlı

Modernleşme bütün dünyayı etkisi altına alırken, yalnızlaşan bireye tek bir şey vaat ediyordu: Daha fazla para! Gitgide daha fazla nesneye sahip olmalı, maddi-manevi tüm değerlerimizi öğütmeliydik. Öğüttük de. Modernleşmenin yozlaştırıcı değneğinin dokunduğu her ülkenin kültür ve sanatı, bu kurutucu etkiden nasibini aldı. Gerçek anlamda sanat yapmak, üretmek isteyenlerin yerini günübirlik, görsellikleriyle ayakta durmaya çalışan neo-sanatçılar kaptı. Her şeyin metalaştığı bu dönemde, yazarların edebi niteliklerinden ziyade onların özel yaşamlarından, son sevgililerinden haberdarız. MediaCat dergisinin HTP Exclusive’e yaptırdığı “yaşayan en popüler Türk yazarları” anketine katılanların yüzde 64’ünün herhangi bir yazar ismi belirtememesine şaşmamalı. Anket sonucunda hazırlanan “en marka(!) yazarlar” listesinde Orhan Pamuk’un yüzde 20’lik oranla birinci sırada yer almasına ne demeli peki? Pamuk’un ismini kaza bela telaffuz edebilenler, milliyetçilik polemikleri vesilesiyle mi yazarın ismini zikrettiler yoksa aralarında “Cevdet Bey ve Oğulları”nı, “Kara Kitap”ı veya “Benim Adım Kırmızı”yı okuyan, en azından yazarın kitaplarından herhangi birinin ismini duyan var mıydı?Gelişmekte olan bir ülke olarak sürekli okumamız, düşünmemiz; düşündüklerimizi özgürce ifade etmemiz gerekirken, magazin ağırlıklı, bol resimli / sansasyon haberli gazeteler günlük bir milyon tirajı rahatlıkla aşıyorlar. Fikir gazetelerimizse ancak otuz-kırk bin eve giriyor. Kitap satışlarında da durum farklı değil. Yeni bir beyaz eşyanın veya süpermarket raflarını süsleyen herhangi bir gıda maddesinin tanıtımı yapılıyormuş gibi kitapların, yazarların reklamı yapılıyor etrafımızda. Böylece görece daha çok düşünsel değeri olan, daha edebi nitelikte, okura daha fazla birikim katabilecek eserler kitabevlerinde tozlanırken, geniş kitleler bol reklamı yapılan “kof” kitapları alıyorlar.

ihsan oktay anar

kahramancayirli | 07 May 2009 14:40

Aslında her gün Pasaport vapuru ile geçiyorum karşıya, dünse Konak vapuruna bineceğim tuttu. İyi ki de binmişim.
Vapurdan indiğim yerde bulunan kafede oturan bir adamı İhsan Oktay Anar’a benzettim. Önce o değildir herhalde dedim, utandım çekindim geçip gittim. On saniye sonra geri döndüm. “Affedersiniz, sizi bir yazara benzettim, İhsan Oktay Anar’a” dedim. “Evet, ben İhsan. Buyrun oturun karşıma” dedi. Erdal Öz Edebiyat Ödül Töreni’ndeki fotoğraftan kendisini tanıdığımı, Suskunlar hariç tüm romanlarını beğenerek okuduğumu, en çok Puslu Kıtalar Atlası ve Kitab-ül Hiyel’i sevdiğimi, karşısında çok heyecanlandığımı, herkesin bir an daha ekranda, fotoğraflarda görünebilmek için bunca uğraş verdiği bir zamanda hiçbir yere röportaj vermemesinden, hiçbir yerde görünmemesinden söz ettim. Medyatik olmanın kimseye bir zararı olmadığını, ama hiçbir yerde görünmemesinin kendi tercihi olduğunu söyledi. Ben de sıradan bir insanım, sıradan biri gibi yaşıyorum, dedi. Ne kadar bilgili ve derinlikli olduğu nasıl belli halinden, anlatamam, orada bulunup hissetmeniz gerekiyor. Nasıl ağırbaşlı, nasıl mütevazı. Onun kitapları kadar ilgi gören, satan, okunan ve beğenilen başka bir günümüz yazarı olsa havasından yanına uğranmazdı herhalde. Nerede çalıştığımı sordu. Ceketimin cebindeki kitaba bakmak istedi. Bu devirde pek rastlamadığımız bir durum, diye tanımladı yanımda kitap taşımamı. Nahid Sırrı Örik’in Kıskanmak romanı vardı cebimde. Bu kitabı okumadığını söyledi. Bu kitabı şu anda Zeki Demirkubuz’un Kastamonu’da filme çektiğini, Demirkubuz’u bir yönetmen olarak çok beğendiğimi söyledim. Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde akademisyenliğe devam ettiğini söyledi, ben sorunca. Çok teşekkür ederek, onca mutluluk ve heyecanlar içinde, yanından ayrıldım.
Elif Şafak, Anar’ın etrafta hiç görünmeyen tavrını biraz olsun kendine örnek alırsa Şafak’ın tüm romanlarının hayranı biri olarak çok mutlu olacağım.

Molokanlar- Komünist Dinciler *

nevdalist | 18 February 2009 11:14

Molokan Ailesi
Molokan Ailesi

Rusya’da doğmuş benim dedemin dedesi. Bense Kars’ta doğdum. Kars dedemin göç ettiği zamanlar Ruslar’ın himayesindeymiş. Ben doğduğumda ise Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeydi. Memleket aynı, yönetim ve insanlar farklıydı sadece. Benim doğduğum yıl çok kar vardı. Kar, bu bağlamda Rusya’ya benziyordu. Ama anavatan dedikleri Rusya’da kar yağınca hayat durmaz. Kars’ta ise durur. Yıllardır Karstayım. Tek bir kimse sormadı, kimsiniz diye. Sonra Tarık Akan geldi, yeni filmi için. Bir Molokan’ı canlandıracakmış. Bir anda bakışlar bize çevrildi. Kimdik, Russak burada ne arıyorduk? Sorular artıkça yeniden ulaşımın kesildiği, hayatın durduğu ana dönmek istedim. Orhan Pamuk ile başladı, Kars furyası. Kars artık sineması olmadan film festivali yapılan şehir değil; Kars tarihin beşiği. Konumuz Kars değil, konumuz benim ve ailemin hikayesi. Anarşistik, deli doluyduk, Rusya’dan sürülünce en yakın ve en benzer olan şehre Kars’a geldik. Kimileri ise bizi çok sevdi. Lev Tolstoy onlardan biridir. Bize olan sempatisini her yerde haykırdı. Bizimle dayanışmak için kitabının teliflerinden verdi ve kampanyalar düzenledi. Ama yine de olmadı. Dünyanın dört bir yanında yaşayan, komünist özellikler taşımasına rağmen dindar olan, sürgünlerle geçen bir ömür süren, vatansız bir ulusuz.

yaşar alptekin, reha yeprem ve diğerleri

kahramancayirli | 14 January 2009 14:31

yaşar alptekin
yaşar alptekin

dün internette gezinirken yaşar alptekin’in hac fotoğraflarına rastladım. yaşar alptekin, sizin de muhtemelen tanıdığınız 80 ve 90ların gözde manken ve oyuncusu. 2000li yıllarda ise kadın programlarında dini ritüellerini nasıl yerine getirdiğini anlatır oldu.

reha yeprem
reha yeprem

ki nedense yılan yollu beynim bana derhal reha yeprem’i hatırlattı. zehirli bal adında bir kitap da yazmıştı hatta, işte genç bir erkek mankeni hangi tehlikeli tuzakların beklediğine dair. en son samanyolu televizyonunda eşiyle birlikte bir programı sunarken rastladık kendisine. bu yakışıklı adamların orta yaşlarından itibaren din’e bu kadar yaklaşmalarının sebebi (belki geçmişte de yakınlardı ama bu denli açığa çıkarmıyorlardı) ne olabilir ki. şöhretin bir gün kaybolacağı endişesi, insanın düşmekten tırsacağı büyük manevi boşluk korkusuyla birleşirse bu tür gelişmeler olabilir. zaten bu tür u-dönüşleri yapan birçok insan vardır etrafınızda, o iki manken göz önünde oldukları için dikkatimizi celbetmiş bulundu.

2009…Bembeyaz Bi Sayfa!

hayalicindegecti | 02 January 2009 09:07

İşte yeni yılın ilk günü, biraz başağrısı, epey akşamdankalmalık, ‘dur bi bardak suyla şu ilacı içeyim bişeyim kalmaz‘ demeler filan…

-‘Aaaa bana çıkan yılbaşı armağanı restoranda kalmış, kafamda hala tokalar var…Keşke o son kadehi içmeseydim‘ler.
-‘Ayyy en önde durunca resimde sen baya şişman çıkmışsın, dansöz nasıldı ama?‘lar.

-‘Neyse ki alkol muayenesi yoktu da, sağ salim dönebildik. Ama yokuşu tırmanırken bir ara araba nasıl kaydı? Hiiii, allah korudu bizi valla‘lar.