bildirgec.org

2009 hakkında tüm yazılar

Başka Dilde Aşk

exorientelux | 26 March 2010 09:26

Başka Dilde Aşk, yönetmen İlksen Başarır‘ın ilk filmi olmasına rağmen, ilk filmlerde rastlayabileceğimiz çoğu aksaklıkları/aksamaları bertafar edebilmiş son dönemlerde çekilmiş güzel Türk filmlerinden birisi.

Konusu şimdiye kadar çoğumuzun malumu olmuştur, ben yine de temelde işitme engelli bir genç olan Onur ile işitme engelsiz Zeynep adında bir genç kızın ilişkisini anlattığını, bunun yanında normal insan-anormal insan kavramlarına değindiğini, insan ilişkilerini özellikle de arkadaşlık ve aşk ilişkilerini incelediğini, bunları yaparken de toplumsal sağırlığı da ele aldığını söyleyeyim.

Başka Dilde Aşk‘ın ele aldığı bu kavramları sinema sanatı bazında anlatmada başarılı olduğunu düşünüyorum (tabii sinemadan anladığım kadarıyla). İşi acındırma boyutuna taşımadan, işitme engelli birinin kendi ayakları üstünde durma çabasını izlerken, Onur’un bu işi nice engelsiz insandan daha iyi yaptığını görüyoruz, aynı zamanda ilişkilerinde de “normal” (!) insanlardan daha sağlıklı bir anlayışı var. Zeynep’in Onur’u sahiplenme ve ona ayak uydurma çabası da nice insana ders verecek nitelikte.

Fabrikadan Bombalı Mercedes.

maniacgeneral | 12 March 2010 11:09

Öncelikle Bir Mercedessahibi olarak haberi gördüğümde şok oldum diyebilirim.
Mercedes Bomba Yüklü arabalar üretmeye başlamış.

Sls, amgve f 800 modellerinde yukarı açılan Kapılar kullanmıştı mercedes. Bundan Sonra Üreteceği Modellerde İse kaza sırasında yolcuların Hızla tahliye edilebilmesi için kapılara patlayıcı yerleştirilmiş ve bu kapılar tıpkı uçaklarda olduğu gibi patlayarak araçtan uzaklaşacakmış. İşin ilginç yanı ise uçakların model aınarak yaptıkları bu yeni fikir karada ne kadar tutar sizce de düşündürücü değil mi. Gerçi insan Arkadaş mercedes Bu;
92 model 190 Eserisene 6 silindir 2,6 motor koyup, uzaktan kumanda ile kapıları açtırmamışmıydı ? Ve bu arabada ABS,SRS, Airbag Cruz kontrol, sağ dikiz ayna elektrikli değil miydi? aynı arabanın güneşliklerini açtığın zaman aynanın yanında iki tane lamba koymayı da ihmal etmemişti Mercedes, hatta araba çalıştığında radyonun anteni otomatik olarak yukarı çıkıyor, stop edildiğinde ise otomatik olarak yuvasına girip saklanmıyormuydu? Evet Benim ArabamBunların Hepsini Yapıyor. 1992 yılında bunları düşünen mercedes 2010 da kapılara patlayıcı koymuş sizce çok mu?
1

Güneşi Gördüm (2009)

queennothing | 11 March 2010 11:11

Mahsun Kırmızıgül‘ün “Beyaz Melek“ten sonra çektiği 2009 çıkışlı sinema filmi “Güneşi Gördüm” (I Saw The Sun), yaşanmış olayların da etkisiyle tamamen hayatın içinden vizyona giriveren başarılı bir yapım. ‘En İyi Yabancı Film’ dalında Oscar adayı olmasına ramak kala Akademi’ye giremeyen film, yurtiçi ve yurtdışında yoğun ilgiyle karşılandı.
Kentlere, şehirlere dağıtılan köy insanlarından en inatçıları, en umutlularından genişçe bir aile. Zorunlu göçe mecbur bırakılan Altun Ailesi, Doğu’nun bağrından kopup İstanbul’a, ‘her şeyin başı’ Tarlabaşı’na gelir.İki oğlundan biri asker, diğeri terörist olan yaşlı bir baba; oğlunun işlevsiz bacaklarının acısını diliyle, suskunluğuyla yaşayan bir anne.
Öte yanda, senelerden beri özlemini çektiği erkek evladına kavuşan genç bir baba ve hastalığı sebebiyle çocuklarından ayrı düşen sevgi dolu bir anne. Acının, sevginin, şefkat ve affetme ve gururun, farklılığın ortasında kendini yaşamaya çalışan, içindeki kadınlığı yaşamak için saflığını İstanbul’a teslim eden ”farklı’ bir genç adam.

The Road

alploganer | 06 March 2010 09:17

Açlığın, sefilliğin, çaresizliğin hüküm sürdüğü dünyada bir baba ve onun küçük oğlunun dramatik öyküsü… İnsanların yiyecek bulmak için acımasız hayvanlara dönüştüğü bu yerde acılı babanın tek bir amacı var, o da küçük oğlunu bu kötülüklerden korumak… Tehlikelerden korunmak için onun da acımasız olmaktan başka çaresi yok. Ama onun da inancı git gide zayıflıyor, gücü gittikçe azalıyor ve diğer birçok insan gibi intiharı düşünmeye başlıyor. Tehlike anında başına eğer başına bir şey gelirse oğluna bir tabancayla kendisini vurmayı bile öğütlüyor. Fakat bu adam oğlunu korumak için gösterdiği bu hassaslığı karısında gösteremiyor, onun evden ayrılmasına engel olamıyor. Küçük çocuk da annesinin yaşam karşısında bu kadar zayıf kaldığını belki de kalmak zorunda kaldığını görüyor. Bütün olanlar onu babasına sımsıkı bağlıyor ve günün birinde onu kaybetmeyi düşünmek bile istemiyor. Baba ve oğulun yolculuğu gün geçtikçe zorlaşıyor ve kaçınılmaz sona kendilerini alıştırmaya başlıyorlar.

Looking For Eric (2009)

piquetero | 03 March 2010 15:51

Ken Loach son filmi Looking For Eric‘le Simon Kuper’in “Futbol asla sadece futbol değildir” sözünü beyaz perdede sergiliyor. Film ne basit bir futbol filmi, ne de yüzeysel şekilde futboldan bahseden bir film.
Filmimizin baş karakteri olan Eric Bishop koyu Manchester United taraftarı bir postacıdır. Ancak diğer işçi arkadaşlarıyla beraber, Manchester United maç biletlerine paraları yetmediği için şehrin alternatif takımının maçlarına giderler. Takım yönetimini ve kalbur üstü taraftarlarını endüstriyelleşme nedeniyle eleştirirler. Eric bu endüstriyelleşmeyi evinin içine kadar hisseder. Çünkü ülkemizdekine benzer bir şekilde tribünlere tüneyen, endüstriyel tribünlerin baş aktörleri mafyatik kişiler Bishop’un oğluna zorla silah emanet ederler, oğlu da silahı evde saklar.
Diğer yandan büyük sıkıntılar yaşadığı eski eşiyle yeniden temas kurmaya çalışan Eric, oğlunun yarattığı sorunlar nedeniyle bunda başarılı olamayınca bulanımlar yaşar. Bu bunalımlı dönemlerinde, esrarın da yardımıyla yanında posteri duvarını süsyelen efsane futbolcu Eric Cantona’yı bulur. Feylesof futbolcu Cantona Bishop’a özlü sözler eşliğinde yardımcı olmaya çalışır.

Grey Gardens (2009)

queennothing | 02 March 2010 14:19

1917 – 2002 tarihleri arasında yaşamış olan Edith Bouvier Beale‘nin hayat hikayesini anlatan TV filmi “Grey Gardens“, 2009 senesinde HBO‘da yayımlandı. İki dalda Altın Küre Ödülü kazanan filmde Amerikan aktris Drew Barrymore, iki Oscar Ödüllü aktris Jessica Lange, Jeanne Tripplehorn, Arye Gross, Justin Louis, Daniel Baldwin, Louis Grise, Joshua Peace rol alıyor. 1975 senesinde çekilen “Grey Gardens” adlı belgeselin çekim zamanını, öncesi ve sonrasını; anne – kız Edith’in (her ikisinin de adı Edith idi) yaşamlarını anlatan film, Emmy Ödüllü sinemacı Michael Sucsy tarafından yönetildi.

Başarılı bir şarkıcı olan Edith, ne yazık ki artık yaşı başı geçmiş bir kadın olarak görülmektedir ve önce kocası, sonra kızı tarafından yalnız bırakılınca, hayata dair pek çok gerçeği fark etse de, kendini savunmaya devam edecektir. Kızı Eddie ise New Yrok’a gidip aktris olabilmek için uğraşırken, evli bir adamla ilişki yaşamaya başlar. Annesinin de tecrübeleri üzerine genç Eddie, kırıcı bir şekilde terk edilir ve tekrar annesinin yanına, kasabaya döner. Aktris olma hayalinden vazgeçen genç kadın, annesinin hastalanmasıyla nerdeyse tüm hayatından vazgeçecektir.

Whip It (2009)

queennothing | 27 February 2010 19:04

Amerikan aktris Drew Barrymore‘nin ilk yönetmenlik deneyimi olan 2009 çıkışlı sinema filmi “Whip It“, Shauna Cross‘un romanından uyarlandı. Kanadalı aktris Ellen Page‘nin başrolünde yer aldığı filmde Juliette Lewis, Drew Barrymore, Zoe Bell, Eve, Kristen Wiig ve Jimmy Fallon gibi isimler rol alıyor.
Bliss, gündüzleri restoranda çalışan ve üniversite sınavlarına hazırlanan 17 yaşında bir genç kızdır. Kuralcı annesinin güzellik yarışmasına katılmasını istediği Bliss, alışverişe çıktığı bir gün paten kayan kızları görür. Kızların dükkandan aldıkları el ilanına göz atan Bliss, kızlardan oluşan paten yarışı takımına yeni kızların arandığını öğrenir ve hemen Austin’e doğru yol alır.
Akşam yarışlarını izleyen Bliss, gerçek yaşını saklar ve kendini 22 yaşında olarak gösterip, ertesi günkü seçmelere katılmaya karar verir.

Seçmelerde başarılı olan genç kız, kurulan takıma alınır ve iki senedir şampiyon olan kızlar takıma rakip olur. Tutkuyu, arkadaşlığı, aşkı ve en önemlisi de yaşamayı keşfeden Bliss, isteklerinin peşinden gidecektir.

It’s Complicated (2009)

queennothing | 27 February 2010 10:36

Senarist/ yönetmen/ yapımcı kimliğiyle Hollywood’da oldukça iyi bir yer edinen Amerikan sinemacı Nancy Meyers‘in yazıp, yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “It’s Complicated” (İlişki Durumu: Karmaşık), 2009 senesinde vizyona girdi. Üç dalda Altın Küre‘ye aday gösterilen film, kadın-erkek ilişkileri üzerine yapılmış başarılı bir romantik/ komedi. İki defa Oscar Ödülü kazanan ve defalarca Oscar’a aday gösterilen Amerikan aktris Meryl Streep‘in başrolünde yer aldığı filmde, Oscar adaylığı bulunan Amerikan aktör Alec Baldwin, Amerikan aktör Steve Martin, John Krasinski, Mary Kay Place, Lake Bell ve Rita Wilson gibi isimler rol alıyor.

Jane, 10 senedir yalnız yaşayan, kendi deyimiyle ‘gittikçe yaşlanan’, durgun bir özel yaşamı olan ve hayatı güvenli bölgesinden yaşayan bir kadındır. 10 sene evvel kendisini aldattığı için aurıldığı kocası Jake ise, genç ve güzel Agness ile evlenmiş ve bir çocuk sahibi olmuştur. Jake’nin bu ‘her şey yolunda’ hayatını kendi hayatıyla kıyaslayan Jane, hayalkırıklıkları ve yalnızlıktan başka bir şey görememektedir.
Hayatın bu sert yönüne zaten alışmış olan Jane, hayal ettiği ve çok yakında sahip olacağı evinin planlarını hazırlayan mimar Adam ile tanışır ve aralarında herhangi bir elektriklenmeden önce başınabuyruk bir arkadaşlık gelişir.

Yeni bir seri mi doğuyor?: ”The Collector” (Koleksiyoncu)

gorcun | 26 February 2010 17:00

”The Collector” (Koleksiyoncu), Amerika’da 2009 yazında gösterime girmiş bir gerilim filmi. Yönetmeni daha önce Feast (Kanlı Şölen) ve Saw (Testere) gibi serilerin yazarlığını yapmış olan Marcus Dunstan. Geniş oyuncu kadrosunda ise Madeline Zima, Andrea Roth, Daniella Alonso, Robert Wisdom, Josh Stewart, Michael Reilly Burke, Juan Fernández, Haley Pullos ve Karley Scott Collins gibi isimler yer alıyor. Büyük ve gösterişli bir evde gece vakti yaşanan ürkütücü bir olayla açılış yapan film, daha sonra aynı ev içerisinde farklı bir hikayeye geçiyor. Evin sahipleri Michael, karısı Victoria, lise çağındaki kızları Jill ve küçük kızları Hannah refah içinde yaşayan, klasik varlıklı bir Amerikan ailesi olarak resmediliyor.

Up In the Air (2009)

queennothing | 25 February 2010 16:36

Kanadalı sinemacı Jason Reitman‘ın yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Up In The Air” (Aklı Havada), 2009 senesinde vizyona girdi. ‘En İyi Senaryo’, ‘En İyi Film’, ‘En İyi Sanat Yönetimi’, ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ (her iki oyuncu da), ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dallarında Oscar adayı olan film, bir erkeğin yalnızlığını anlatıyor. Oscar Ödüllü Amerikan aktör George Clooney‘in başrolünde yer aldığı filmde Amerikan aktris Vera Farmiga, Anna Kendrick, Jason Bateman, Danny McBride, J.K. Simmons, Zach Galifianakis, Sam Elliott gibi isimler rol alıyor.

Ryan Bingham, çalıştıkları şirketten kovulan insanlara ‘işten çıkarıldıklarını’ söyleyen ve bunu profesyonel bir edayla halleden, hızlı yaşayan ve yalnızlığı seven, orta yaşlı bir adamdır. Hayatını seyahat ederek geçiren Ryan, bir çok ülkede ‘hayatınızdaki yükler’ temalı konferanslar vermekte ve yılın sadece 43 gününü kendi evinde geçirmekten oldukça memnundur. Yalnızlığa fazlasıyla alışmış, ‘hafif’lemiş Ryan, bu durumu bir kadın için bozmaya hiç niyetli görünmemekte. Ancak, seyahat kartlarıyla kendince bir rekor kırmaya çalışan Ryan’ın bu mükemmel yalnızlık planı, çalıştığı şirketin yepyeni bir politikaya geçmesiyle son bulacaktır.