bildirgec.org

2007 hakkında tüm yazılar

JOEL SCHUMACHER’DEN JIM CARREY’Lİ “THE NUMBER 23”

widfara | 11 November 2010 12:28

Joel Schumacher’in son filmi; “The Number 23” 2 Mart tarihi itibariyle ülkemiz sinemalarında gösterime girdi. (2 mart, yani 2 3…) Sinema hayatında inişli çıkışlı bir kariyere sahip olan yönetmenimizin filmografisinde pek çok ”ilginç” yada “garip” olarak nitelendirebileceğimiz film mevcut. “Phone Booth, The Phantom of Opera, 8MM, The Lost Boys, Flatliners” gibi ünlü filmlerin yönetmeni daha önce “Batman Forever” isimli filminde Jim Carrey ile çalışmıştı. Kendi adıma en çok Flatliners (Çizgi Ötesi) filmini sevdiğimi söyleyebilirim; tüm filmlerini izlemesem de. Ancak sanırım sinemacılık açısından Schumacher’in en iyi filmi; Phone Booth’tur (ülkemizde Telefon Kulübesi adıyla gösterildi) denilebilir.

Filmimizin konusuna gelince; bir hayvan yakalama görevlisi olarak belediye için çalışan Walter Sparrow’a 32. yaş gününde karısı “The Number 23” isimli bir kitap hediye eder. Bu kitapla birlikte Walter’ın hayatında bazı değişiklikler olmaya başlayacaktır. Sıradan, sessiz sakin bir hayatı olan Walter, kitabı okudukça anlatılan hikayede kendinden bir şeyler bulmaya, kitabın ana karakteri Fingerling’le arasında bir bağ kurmaya başlar.

Kitapta 23 sayısını takıntı haline getirmiş bir dedektifin öyküsü anlatılmaktadır. Zamanla, Walter’da da 23 sayısına karşı bir takıntı başlar, bu takıntıyla birlikte Walter gittikçe paranoyaklaşmaya ve etrafındaki herkesten, her şeyden şüphelenmeye başlar. Walter’ın içine düştüğü bu durum aile ilişkilerini de yıpratmaya başlayacaktır zamanla. Ama karakterimiz ne olursa olsun bu kitabın gizemini (ya da aslında 23 sayısının gizemini) çözmeyi kafasına takmıştır. Zira hayatındaki her şey (bir şekilde) 23 sayısını işaret etmektedir. Bu saplantılı durum kahramanımızın psikolojisini gittikçe bozacak; ipuçlarını birleştirdikçe ortaya çıkan ve asıl “katil”i işaret eden gerçekler onu içinden çıkılmaz kafa karışıklıklarına itecektir.

Shadow Puppets /2007

pretoria | 05 November 2010 18:55

Sekiz kişi her biri ayrı bembeyaz bir hücrede uyanıyor, nerede oldukları, kim oldukları ve neden iç çamaşırlarıyla kaldıkları hakkında en ufak bir fikirleri de yok. Hapishane mi, hastane mi, ne olduğu belli olmayan garip binada dolaşırken 9. kurbanı hafızalarının silindiği makinede ölü halde buluyorlar.
Sorularına cevap bulmak için araştırmaya devam ederken gölgelerindeki garipliği fark etmek de zor olmuyor.
Michael Winnick imzalı filmin başrollerinde James Marsters, Tony Todd ve Marc Winnick yer alıyor.
Gayet ilginç bir korku gerilim örneği olan filmi saçma sonuna rağmen beğendimi söyleyebilirim.

Şeytan Ayrıntıda Gizlidir: Gone Baby Gone (2007)

| 12 October 2010 09:58

Gone Baby Gone, Türkçe ismiyle Kızımı Kurtarın Ben Affleck‘in kariyeri düşüşe girdikten sonra Aaron Stockard ile beraber uyarladığı ve yönettiği bir gerilim-dram filmi. Film, Dennis Lahane‘in aynı isimle başarılı polisiye eserinden uyarlandı ve başrollerini Affleck’in kardeşi Cassey Affleck, Michelle Monoghan, Amy Ryan, Ed Harris, Morgan Freema üstlendi. Eleştirmenlerden genelde olumlu tepkiler alan film Affleck’in kariyerini kurtardı.

Ben Affleck, Gone Baby Gone filmine kadar düşüşte olan oyunculardandı. Çektiği bir sürü filmde vasat altı performans sergilemesi, magazine kaymış hayatı gibi nedenlerle düşüşteydi. Bilindiği kadarıyla da o dönemlerde yapımcıların tercihinde olan oyunculardan değildi. Senaryo gelmediğini görünce Affleck kolları sıvadı ve kariyerini düzeltecek bir film çekmeye karar verdi. Tabii ki çoğu yönetmenin tercih edeceği gibi Dennis Lahane’in aynı adlı eserini uyarlamaya karar verdi. Senaryo yazma konusunda tecrübesiz değildi. İlk yazdığı senaryo Good Will Hunting (Can Dostum) idi. Bu senaryoyu daha tanınmadığı zamanlarda gene tanınmayanlardan olan Matt Damon‘la yazmış ve “senaryo” dalında Oscar‘ı
kapmıştı. Sonuçta yönetmenliğini de üstlendiği Gone Baby Gone, başarılı bulundu ve Affleck’in kariyerini düzeltti. Oyunculuk anlamında hala güvenilmese de yönetmenlik ve senaristlik alanlarında aranacak kişilerden bir tanesi oldu. Hatta Amerika’da vizyona giren ve bizde 24 Aralık’ta vizyona girecek olan “The Town” filmini çekmesi ve büyük yönetmenlerden Terrence Mallick‘in yeni projesinde başrolde yer alacak olmasının nedeni de Gone Baby Gone’ın başarısında gizli.

Zodiac

0770 | 27 September 2010 17:30

Afiş
Afiş

Bu kadar mı uzun sürer yok artık dedirten bir katil yakalama hikayesi! David Fincher’ın yönetmenliğini yaptığı 2007 yapımı film, bir seri katilin yakalanamama hikayesi. Seri katil ilk cinayetini 1968’de işler, üzerine birkaç kişiyi daha öldürür ve her seferinde de polisi arayarak “ben yaptım” der, bir de öldürdüğü insanların yerini tarif eder.. İyi ki de tarif eder, çünkü öldürdüğü insanları genelde kimsenin olmadığı ücra yerlerden rastgele seçer. Kendine Zodiac ismini takan katil, ilk cinayetlerinden sonra şehrin gazetelerine şifreli yazılar gönderir ve kendi haberlerinin gazetelerin baş sayfalarında yayınlanmasını ister, yayınlanmadığında daha çok cinayet işlemekle gazeteleri tehdit eder.
Genelde çiftlere saldıran katilin kadınları öldürüp erkekleri yaralı bırakma gibi bir takıntısı var. Polisimizin de balık kraker takıntısı.. (Nedir anlamadım film boyunca 🙂

Polisler senelerce katili arar, arar… Filmi izlerken bürokrasinin lanetine sinirlenmeden edemezsiniz. Katil belli, her şey ortada ama kanıtlanamaz bir türlü! Bu arada dava eskir, sene 1980’leri geçer Zodiac gazetelere mektup gönderdiği sıralarda gazetede çalışan karikatürist bu işin peşine düşer. Karikatüristten dedektif olmaz demeyin adam çözüyor izleyin görün..

Kappa no ku to natsu yasumi (Summer Days with Coo)

bilgepanda | 21 September 2010 09:46

Kappa no ku to natsu yasumi
2007 yapımı anime tarzında bir çizgifilm. İlk bakışta pek iyi bir izlenim vermese de ön yargılı davranmayıp izlendiğinde karakterleri ve konusuyla sizi içine çekecek başarılı bir film.

Karakterimiz Coo, son örneği Samurai’ lerin hüküm sürdüğü dönemde görülmüş, bataklılarda yaşayan Kappa türünde çirkince bir yaratıktır.
Filmimiz bu dönemde başlar, bir dizi olay sonucu çirkin ama sevimli Coo toprak altında kalarak uykuya dalar (dehidrasyona uğrar) ta ki başrolü paylaştığı karakter Kouichi onu bulana kadar. Sonrası bariz, yıllardır varlığından bile şüphelenilen, masalsılaşmış bir yaratığın birden bire yaşayan bir üyesine yapılabilecek herşeyi sevimli Kappa Coo’ya yapıyorlar, TV programları, roportajlar, fazla ilgi vs.. Bu sırada Coo’nun mistik yanları onun üstüne gittikçe ortaya çıkmaktadır ve insanların dikkatini çekip aynı zamanda onları korkutur.
İnsanlığın tüketime olan ilgisini sürükleyici bir şekilde anlatılmış.

Fragmanı izledikten sonra daha iyi bir fikre sahip olacağınız bu güzel anime yi izledikten sonra ne kadar duyarlı olursunuz bilemem ama etkileneceğiniz kesin. Anime izlemek istiyorum şöyle eğlenceli bişeyler olsun ama çok da boş olmasın diyorsanız isteğinize cevap verecek bir çalışma.

İyi Seneler Londra

nevdalist | 23 March 2010 09:44

İnternetten tesadüf eseri rastlayarak izlediğim bir film. Nedense pek adı sanı da duyulmamış. Ya da ben duymamışım diyerek suçu üzerime alayım. 2007 yapımı film gerek çekimler, gerekse konu itibariyle türk filminden ziyade bana avrupa bağımsız sinemasını hatırlattı.

KÜNYE

Yönetmen: Berkun Oya
Senaryo: Berkun Oya
Oyuncular: Ülkü Duru, Ali Atay, Zuhal Olcay, Şebnem Sönmez, Vahide Gördüm
Müzik: Fazıl Say, Tan Tunçağ
Yapım Yılı: 2007
Tür: Dram

Lucky You (2007)

queennothing | 02 March 2010 16:55

Oscar Ödüllü Amerikan sinemacı Curtis Hanson‘un yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Lucky You” (Şans Sende), 2007 senesinde vizyona girdi. Avustralya doğumlu aktör Eric Bana‘nın başrolünde yer aldığı filmde Altın Küre Ödüllü Amerikan aktris Drew Barrymore, Oscar Ödüllü Amerikan aktör Robert Duvall, iki defa Oscar’a aday gösterilen aktör Robert Downey Jr., Joey Kern ve Debra Messing rol alıyor.

Huck Cheever, oyunahakim olabilen, yetenekli ve oldukça güçlü sezgilere sahip olan bir poker oyuncusudur. Pokerde her türlü hileyi biilen ve karşı tarafın elindeki kartları tahmin etme tahmin etme becerisine sahip olan genç adam, kumara adeta bağımlı hale gelmiştir.
Kadınlarla da karmaşık ilişkiler yaşayan Huck, eski bir arkadaşının tanıştırdığı masum ve güzel Billie’den etkilenir. Hayatına ciddi anlamda bir kadının girdiğini fark edemeyecek kadar kumar tutkunu olan Huck,’un aklı, kısa bir süre sonra gerçekleşecek olan poker turnuvasındadır. Ancak, para ve nam getireceğini düşündüğü bu turnuva ona büyük bir hayat dersi verecektir.

İspanyol korku şaheseri [Rec] serisi üzerine

gorcun | 01 March 2010 18:19

[Rec]
[Rec]

Yazı özellikle ikinci filmle ilgili ayrınıtılı bilgi ve fotoğraflar içerir. İzlemeyenlerin dikkatine.

İspanyol korku filmi ”[Rec]” , 2007 yılında çeşitli festivallerde gösterildikten sonra, Kasım ayında İspanya’da genel gösterime girdi. Kısa süre içerisinde ünü tüm dünyaya yayılan film, Amerika’da sinemalarda gösterime girmemesine rağmen DVD olarak satışa sunuldu. Ardından Amerikan yeniden çekimi ”Quarantine” (Karantina) için yapım hakları satın alındı. Aynı hızla filme çekilen ”Quarantine”, ”[Rec]”in hikayesinden, çekimlerine kadar birebir kopyası olmasına rağmen ününün dünyaya yayılması açısından başarılı oldu. Muhtemelen yapımcılarına ve orijinal filmin yapımcılarına kazandırdığı paralar dışında başka da bir başarısından söz edilemez. Ülkemize filmin gelmesi de bu sayede oldu ve ”[Rec]: Ölüm Çığlığı” adıyla vizyona girdi. İlk filmin konusu için şuraya bakabilirsiniz. Filmde, sıradan insanların yaşadığı sıradan bir apartmanda hızla yayılan tehlikeli bir virüsün kontrol altına alınması için bina karantinaya alınıyordu. Hikaye, sakinlerinin yanı sıra, yerel bir televizyon kanalının çalışanları, itfaiyeciler ve polislerin de içinde bulunduğu mekanın içindeki korku dolu anları anlatıyordu. Çok sıradan ve basit görünen hikaye, filmin tek bir kameradan (handy-cam) sahte-belgesel havasında çekilen görüntüleriyle korku sinemasında şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş gerçekçi bir virüs salgını hikayesi sunuyordu.

[Rec]
[Rec] 2

Cleaner (2007)

queennothing | 22 February 2010 19:14

Finlandiyalı sinemacı Renny Harlin‘in yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Cleaner“, 2007 senesinde vizyona girdi. Oscar adaylığı bulunan Amerikan aktör Samuel L. Jackson‘un başrolünde yer aldığı filmde, dört defa Oscar’a aday gösterilen aktör Ed Harris ve Amerikan aktris Eva Mendes rol alıyor.
Tom Cutler, eski bir polistir. Kızı Rose ile birlikte yaşayan orta yaşlı Tom’un yeni işi, ölü bedenlerin arkalarında bıraktıkları kalıntıları temizlemektir. Genellikle kan ve et parçaları temizlemek zorunda kalan Tom, işini polisle birlikte, yasalara uygun olarak yürütmektedir.
Bu şekilde ilerleyen günlerden birinde, bir villanın oturma odasındaki kanları temizleme görevini üstlenen Tom, bir kaç saatte salonu eski haline getirir. Aradan zaman geçer ve her zaman polise rapor vererek çalışan Tom, yine her zamanki gibi usulüne uygun olarak villada yaptığı işin raporunu teslim etmesine rağmen kayıtlarda bulamaz.

Eastern Promises (2007)

queennothing | 18 February 2010 16:34

İngiliz sinemacı Steven Knight‘in senaryosunu yazdığı, Kanadalı yönetmen David Cronenberg‘in yönetmenliğini yaptığı 2007 çıkışlı sinema filmi “Eastern Promises” (Şart Vaatleri), ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında Oscar’a aday gösterildi. Oscar adaylığı bulunan İngiliz aktris Naomi Watts‘ın başrolünde yer aldığı filmde Manhattan doğumlu aktör Viggo Mortensen, Fransız aktör Vincent Cassel, Armin Mueller-Stahl ve Sinéad Cusack rol alıyor.

Anna, anne ve babasıyla yaşayan genç bir kadındır. Hastahanede ebe olarak görev yapan genç kadın, senelerdir içinde kalan annelik özlemini, geçmişinde yaşadığı bir takım trajik olaylar yüzünden içinde saklamaya devam etmek zorundadır. Hastahende genç bir kızın çocuğunu doğurduktan sonra hayatını kaybetmesinden derin bir şekilde etkilenen Anna, genç kadının ardında bazı sırlaar bıraktığına inanır ve olayı araştırınca bir günce bulur. Güncede, kendisine güzel bir hayat vaadedildiğini, ancak sonrasında büyük bir Rus mafyasının içine karıştırıldığını ve tecavüze uğradığını anlatan cümleleri okuyan Anna, dehşete kapılır ve babasının tutucu tavırlarına aldırmadan olayın peşine düşer.