Penceremi açıyorum. Güneş ve hafif bir esintiyle birlikte dalıyor içeri bir anda ‘gün’. Peşinden sesleri ve kokuları da sürüklüyor… Evle dışarıyı birbirine katıyor, karmançorman ediyor… En küçük bir ayırım bile bırakmıyor aralarında.En çok bu saatlerde seviyorum, O’nu odama konuk etmeyi. Güneş yeni yeni yükselmeye, pencerelerin perdeleri birer ikişer henüz açılmaya başlamışken… Ve dışarıdaki seslerin tek hakimi, hala kuşlarken…Gün boyu hakim olacak sesin sahipleri, daha yeni yeni üzerlerinden atmaya çalışırken uykularını; uykunun kendileriyle aralarına soktuğu uzun saatlerin yarattığı, geçici hafıza kaybından kurtulmaya, kendileri olmaya çalışırken… ben çoktan kendime gelmiş, günü karşılamaya hazır bir şekilde açıyorum penceremi.Karşı evlerin pencerelerinden yansıyan gündelik hayat manzaraları, ‘yeni bir gün’ kavramını daha da pekiştiriyor. En çok böyle evlerinde, uykudan tam olarak sıyrılamamış ve davranışları her zamanki kalıplara henüz dökülmemiş, hala bir çocuk saflığını koruyan halleriyle seviyorum o pencerelerin gerisindekileri. Hiç değilse bu saatlerde evlerinde olmalarını, günü bana bırakmalarını da seviyorum.Sonra istedikleri gibi doldurabilirler sokakları. Her zamanki benliklerine dönebilir, kendilerini tanımlayan her çeşit özelliklerini bol bol sergileyebilirler. Ama yeter ki, bu saatlerde yapmasınlar bunu. Sokakları kuşlara ve güneşe bıraksınlar.Zaten şu ‘uyku’ denen muhteşem şeyin halen süren etkisi nedeniyle, isteseler de istemeseler de evlerinde olacaklar. Uykuları tamamenaçıldığındaysa, benim için gerekli zaman da zaten çoktan geçmiş olacak.Sonra sokaklara dökülecekler… Sesler dünyasında her zamanki hakimiyetlerini kuracaklar yine. Kuşların sesi, arasıra da olsa, hala kaybolmadıklarını, hakimiyeti hepten insanoğluna bırakmadıklarını hatırlatsa da, yine de günlük yaşam herkes için esas o zaman başlamış olacak. Hayvanlar aleminin en gelişmişi, diğer türler arasından sıyrılıp, alacak yine eline sazı… Gün boyu bıkmadan çalıp duracak.Onlardan biri de ben olacağım. Tek farkım, onlardan topu topu birkaç saat öncesinde güne başlamam olacak. Ama görünürdeki bu küçük fark, aslında o kadar büyük olacak ki! Mesela onlardan farklı olarak, kuşların sesini hala duyuyor olacağım ben!

… Ki okula ya da işe yetişebilmek için apartopar yapılan bir kahvaltıda, asla yeri olmayan seslerdir onlar… Gerçekten kulak verilebildiğinde, yeni bir günü müjdeleyen… ama gündelik hayatla ilgili her tür kelimeden soyutlanmış, tamamen gerçek anlamına kavuşmuş bir günü müjdeleyen seslerdir… Bize yukarısını, o seslerin hakimiyetindeki dünyayı hatırlatır. O’nu bir kez hatırlayınca, bir an için de olsa aklından çıkarmak imkansızdır. Artık aşağıdaki dünyada nerede bulunduğunun hiçbir önemi kalmaz. Aklının bir yanıyla hep oradasındır.Bu yüzden, ben dışarıya çıkıp diğerlerinin arasına karıştığımda, görünürde onlarla aynı şeyleri yapıyor olsam da, aslında benim için çok farklı olacak herşey… Gün’ü penceremden içeri davet ettiğim o saatlerdeki kadar, dost olacağım yine O’nunla. O’nu kimseyle paylaşmadığım o saatlerde, tüm sırlarını fısıldamış olacak bana çoktan. Akşam eve döndüğüm ana kadar karşılaşacaklarımdan hangilerinin gerçekten kendisinden; hangilerininsetamamen insanların, hayatlarını bir parça daha renklendirmek adına oynadıkları, ama o rengin hernedense sonunda hep siyaha dönüştüğü o oyunlardan kaynaklandığını fısıldayacak.Ve diğerlerinden farkımı da O’nun bu söyledikleri oluşturacak. Çünkü ben onların uğraştıkları, üzüldükleri, sevindikleri, öfkelendikleri, hatta belki de hayatlarını adadıkları şeylerin çoğuyla hiç mi hiç ilgilenmeyeceğim… Hangilerinin saçmasapan bir oyun, hangilerininse gerçek olduğunu biliyor olacağım çünkü.