bildirgec.org

kuşlar hakkında tüm yazılar

Mutluluğu Ürkütmemek

mavilikler | 30 January 2011 14:28

Mutluluğa da aynen böyle yapacağım. Güvercinlere ekmek verirken yaptığım gibi…

Ürkütmemek için hiç igilenmiyormuş görüneceğim. Yoksa o da uçup gider onlar gibi.

Bugün bu kararıma uyarak hemen harekete geçtim ve dışarıya çıkmadan önce, ilk kez kendime sormadım nasıl bir gün olacağını. Şu köşeyi dönünce her şeyle karşılaşmaya hazırdım.

Beklenti olmayınca, inanılmaz bir uyum baş gösteriyor içinle çevren arasında. Zihnindeki resimle kıyaslayıp durmuyorsun gördüklerini. Bu yüzden de hayal kırıklığı denen şey bir anda çıkıp gidiyor yaşamından.

OYUN VE GERÇEK

mavilikler | 26 January 2010 09:36

Penceremi açıyorum. Güneş ve hafif bir esintiyle birlikte dalıyor içeri bir anda ‘gün’. Peşinden sesleri ve kokuları da sürüklüyor… Evle dışarıyı birbirine katıyor, karmançorman ediyor… En küçük bir ayırım bile bırakmıyor aralarında.

En çok bu saatlerde seviyorum, O’nu odama konuk etmeyi. Güneş yeni yeni yükselmeye, pencerelerin perdeleri birer ikişer henüz açılmaya başlamışken… Ve dışarıdaki seslerin tek hakimi, hala kuşlarken…

Gün boyu hakim olacak sesin sahipleri, daha yeni yeni üzerlerinden atmaya çalışırken uykularını; uykunun kendileriyle aralarına soktuğu uzun saatlerin yarattığı, geçici hafıza kaybından kurtulmaya, kendileri olmaya çalışırken… ben çoktan kendime gelmiş, günü karşılamaya hazır bir şekilde açıyorum penceremi.

özgür ruhum

gulsey | 15 April 2009 15:27

Ey güzel kuşlar beni alın sarın bırakmamacasına
Sizlerle uçayım sonsuz maviliklere
Sizlerle çoşayım uçsuz bucaksız sahralarda
Kaygısız ve masum ruhumla

Hür olmak hiç tutsak olmadan
Ruhumda kopan fırtınalardan habersizce
Kanat açmak özgürlüğe
Hem de hiç geri dönmemecesine

The Birds (1963)

pardus01 | 13 February 2009 14:06

Kuşlar
Kuşlar

1963 yapımı bir film olan Kuşlar ( The Birds ) Kuzey Kalifoniya’da tatil yaptığı sırada o bölgede kuşların insanlara saldırdığına dair bir gazete haberi okuması ve bu gazate haberini, daha önce de kitaplarından uyarlamalar yaptığı Evan Hunte Daphne du Maurier’in aynı adlı kısa hikâyesi ile birleştiren Alfred Hitchcock‘a aittir. Sinema tarihinin en ünlü yapıtlarından biri olan film kendisinden sonra gelecek doğanın insandan öç alması temalı filmleri büyük ölçüde etkileyen bir klasiktir. Başrollerde Tippi Hedren ve Rod Taylor’ın oynamıştır. Elbette özel eğitime tabi tutulan her cinsten kuş sürülerini de unutmamak gerekir.

Çektiği filmlerinde cameo yapmayı adet haline getiren yönetmen bu filminde de bunu, evcil hayvan dükkânında yapar ve kapıda Tippi Hedren’ın yanından köpekleriyle geçer.

Ana tema küçük ve yeni modernleşmeye başlayan kasabadaki kadınların özgürlük talepleri, yalnızlıktan korkan kadınların arayışları ve kırılgan bir aşk hikayesinin her cinsten kuş sürülerinin biranda siddete yönelmeleri ve önüne gelene saldırdıkları gibi sonrasında planlı denebilecek eylemlerde bulunmaları ile yoğrulması. Ünlü yönetmenin filmde yaptığı aslında insanoğlu ile doğanın vazgeçilmez parçaları olan gökyüzünün hakimi kuşlarla ironisi. Son sahnelere yakın, özellikle evlerine hapsolan yada kuşlar tarafından acımasızca öldürülen insanlar gerçek hayatta, süs eşyası olarak kullanılmak üzere kafeslere hapsedilen her çeşit kuş ve avlanmak adına acımasızca sülale boyu yokedilen kuşlarla ne kadar benzerlik gösteriyor. Tüm zamanların en iyi gerilim filmlerinden sayılan filmde insanoğlunun arayışları ve doğanın acımasızca katledilmesi çevresinde dönmektedir tüm olaylar.

YAŞAM SAVAŞI

teacher07 | 03 February 2009 09:09

Orta Anadolu’nun dondurucu soğuğunda, gün batımından önce sığırcıklar (sturnus vulgaris) dondurucu geceyi yenmek için hazırlık içindedirler. Sürü halinde, birbirlerine kenetlenmiş, keskin soğuğa karşı uçuşurlar. Her günün akşamında, göller ve sulak alanların üzerinde uçuşarak bir yaşam savaşı verirler. Bu, yüzyıllarca değişmeyen bir kural olmuştur. Kimisi ince kar örtüsü altında kalarak toprağa karışırken, kimisi de bahara ulaşabilmektedir. Birlikte, yaşamlarını buz tutan göllere sığınarak sürdürmeye çalışırlar. Sığırcıklar tek başına uçma özgürlüğüne sahip olmalarına karşın, kışın hayatta kalabilmek için dev bir sürü oluştururlar. Kışın “ben”liği kenara atarak, birliğe yönelirler.

“Kartallar yüksekten uçar”

| 27 January 2009 13:53

resim:resimler_im.com
resim:resimler_im.com

“Kartallar yüksekten uçar” deyimini bilmeyen yoktur.
Bu deyim nereden gelmiştir? Bu deyim tek anlamlı mı ya da birbiri ile çelişkili iki anlamlı mı?
Dünyanın her yerinde kartalların yüksekten uçtuğu kesin. Bu arada “Serçelerde jet motoruna kapılsa dahi ölmezler” diye bir söz de var. Ayrıca, maçlarda “Kartallar yüksek uçar, öylede koyar, böylede” veya “Kartal isen uç uçabildiğin kadar yüksekten” gibi sözlere de rastlayabiliriz.
Buradan kartalların yüksek uçuş açılımına geçebiliriz. Bu deyimin, kartal olarak adlandırılan bütün kuşlardan geldiği açık ve nettir.
Kartal olarak bilinen bütün kuşlar doğal özelliklerine göre 4 ana grup altındatoplanmışlardır.
1) Deniz Kartalları ve Balık Kartalları: Bu grup, 8 türü olan Haliaetus ve 2 türü olan Ichthyophaga cinslerini kapsar. Güney Amerika ve Hint okyanusunun doğusundaki adalar dışında bütün dünyaya yayılmışlardır. Büyük akarsulara, göllere ve denizlere yakın yerlerde yaşarlar. En önemli besin kaynakları balıklar, fok gibi memeli deniz hayvanlarının yavruları ve çeşitli deniz kuşlarıdır.

2) Yılan Kartalları: Daha çok sürüngenlerle ve özellikle yılanlarla beslendikleri için bu adı almıştır. Asya ve Afrika’da yaşayan bu grup kartallar 5 cinsi kapsar. Bu cinslerden dördü (Circaetus, Terathopius, Dryotriorchis, Eutriorchis) Afrika’da, beşinci cins (Spilornis) Asya’da görülür. Tepeli spilornis cheela, Asya kıtasının tropikal bölgelerinde ve birçok adalarında yaşar. Çoğu yılan kartallarının ayak bilekleri çıplak, pençeleri kısa ve güçlü olduğundan en zehirli yılanları bile kolayca yakalayıp hareketsiz bırakabilirler. Bu kartalların yılan zehrine karşı bağışıklıkları yoktur; ancak, çok çevik olduklarından dolayı tehlikesizce avlanabilirler. Yılan kartalları çok iyi uçucudurlar. Bu kartalların en ilginci Afrika’da yaşayan Terathopius cinsidir. Bunların kanatları oldukça uzun, kuyrukları ise kısadır. Günlerinin büyük bir bölümünü 60-150 m. yüksekliklerde, saatte 60-90km. hız ile uçarak geçirirler. Sürüngenlerden başka kuşları ve leşleri yerler.

5

buddhala | 30 June 2008 11:22

Sana başlamamalıydım, beni hep uyardım. Bu darbe vücudun hangi tarafına indirilse aynı sonucu doğuracaktı; pişmanlık, şefkati ile…

Masamda saç dibinden koparıp getirdiği yağ tohumuyla bir saç teli vardı. Yanında öldürüldükçe öldürmeye devam eden bir sigara vardı, atalarının intikamını son derece sistemli alıyordu. Tabağın kucağında kedi-fare filmlerinde kameralara yakalanan birkaç dilim peynir ve yakında parfüm şişelerine ilham olmasını beklediğim ince belli bir çay bardağı, önüne geçemeyeceğimiz kadın vurgusu. Normal bir erkeğin hayatından saat başı alınacak istatistiklerde, bu elemanlardan en az birine rastlamak mümkündü. Bu size düzeni çağrıştırabilir, aslında monotonluk da olabilir. Bana ise pornoyu ve kaosu çağrıştırıyordu. Bu söylediklerim göreceliydi ve değil düzene sokulması; sıraya bile koysanız bir gün hallederim diye, elinizde patlardı. Elinde gözlemleriyle, masum bir şekilde babasına sunum yapan çocuklar artık gözünü elindeki telefona dikmiş cevap bekliyordu. Sorum burda başlıyordu işte, babalar çocuklarına hep cevap verdi ama çözüm üretmedi. Her cevap çözüm değildi… geçiştirmek, hastalığı bir sonraki rejime bırakan ilaçlar vermek ne yazık ki damarlarımızda dolaşan asil kana bulaşmıştı.

Benim bileklerime de bildiklerim kadar bulaşmıştı ve onu akıtıyordum şimdi. Beni eğitenlerin bakış açıları, rejime dayalı olarak değişti hep ve bu, okul değiştirmekten beterdi. Bazen şehit olmayı arzuluyordum, bazen büyük bir ülke olmayı, bazen mevcut sistemi tamamen değiştirmeyi ve bazen özgürlüğü kıyafetlerimde arıyordum. Kız arkadaşımdan bazen başı kapalı diye ayrılıyorduk, bazen gözü kapalı bazen de ağzı kapalı diye… hep ayrılıyorduk arkadaşlarımdan ve okuduklarımdan da ayrılıyordum, sorgulamak kaos ortamı için birebirdi ve hangi tarafta yer alsanız sizi öldürecek biri muhakkak vardı. Artık sokak isimlerini öldürülen yazarlar belirliyordu, ülke kendi yetiştirdiklerini birbirine öldürten bir senaryoyla kurguluydu ve oyuncular rollerini mükemmel yerine getiriyordu. İktidar sahipleri de şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid ediyordu zaten, tarihin bir cilvesi… bazen isim vermek güçleşiyordu, isim koymak seni diskalifiye edebilirdi. Televizyondaki kanallar hayata bakış açını belirleyecek şıklar gibi yerleştirilmişti, bazıları duaları cebine melodi olarak yüklemende sana yol gösteriyordu, bazıları rengine, diline, kıyafetine… insan günah işlemeyi özlüyor ve günah işlerse bu saydığım partilerden birine mensup olacağını biliyordu, günah işleme şekline göre partiler kuruluyordu belki?

son kuşlar ayağına takar: hal hal

kahkar | 16 May 2008 13:39

Gökyüzünde uçup duran, özgürlüğüne düşkün kuşları hepimiz biliriz. Hatta kollarımızı açıp onları taklit ettiğimiz bile olur. Dahası, onlara öykünerek uçaklar filan yapmaya koyuluruz. Bir de, utanıp sıkılmadan onlara masallarımızda bile yer veririz: anka kuşu, kelaynak, mavi kuş vs. Peki ama, onları yakından tanımak için bugün ne yapılabilir? İşte, bunun cevabını kısaca bir kelime veriyor: halkalama.


Kuşlara meraklı olan kimseler, çatılarında veya balkonlarında bulundurdukları kafeslerle veya küçük kümeslerle birlikte kuşları rahat ettirmek için çalışmalara koyulurlar. İşte, misafirleri için gerekli yemleri de hazır ettiler mi, bir tek kuş sütünün eksik olduğu ziyafet sofrası da tamamlanmış olur. Bunun kuş sağlığı için basit yöntemlerden biri olduğu söylenebilir. (Demek ki, kuşlar bulduğu değil, umduğu yemeği yerlermiş.) Tabi, akla gelebilecek en temel sorun kuşların bizleri bırakıp gitmesidir. İşte bu probleme engel olmak için, kuşların ayaklarına ip bağlanır. Hatta bunu bir arkadaşımdan görmüştüm ilk. Kuşların ayakkabıları olmadığı için bunu yapmak zorunda kaldığını anlatıp durmuştu. Kendisi karıncayı bile incitmeyen biri olduğu için, bu yaptıklarından büyük üzüntü duyardı. Halkalamaya dönüş yaparsak, bu ip yerine halka kullanıldığını söyleyebiliriz.