Metrodayım.Günün ilk dakikaları.Bakmayın böyle yazdığıma. Aslında gecenin bir yarısı.Kimileri için gece yeni başlıyor kimileri içinde gün.Etrafımdaki kuru kalabalığı seyrediyorum inceden inceye.İnceden inceye çakır keyf halimle.Köşedeki ince uzun yüzlü çocuk ve yanındaki balık etli kıza takılıyor gözüm. Çocuğun el kol hareketlerine ve kızın ayağındaki dans ayakkabılarına bakılırsa oldukça profosyonel dansçılara benziyorlar. Ellerindeki iphone’da muhtemelen son yaptıkları dansın videosunu facebook’a ekleyerek profillerindeki insanlara işlerini yaparken aslında ne kadar eğlendiklerini göstermek istiyorlar.Karşımda oturan yaşı epey geçkin iyi giyimli beyefendi kalın çerçeveli gözlüklerinin ardından çantasındaki notlarını çıkarıp üzerine çizikler çizmeye başlıyor. İşinin ehli olduğu nasılda belli! Okuduğu sözcüklerin dudağının kenarında bıraktığı haz, orgazm sonrası yaşanılanlardan da öte.Kapının yanında oturan otuzlarını yeni geçmiş iki kokoş bayana ne demeli? Belli ki saçlar saatler öncesinden yapılmış fakat gecenin ilerleyen saatlerinde duyguları gibi onlarda dağılmış. Onlarda ellerindeki telefonda çektikleri fotoğraflara bakıp fısır fısır bir şeyler konuşuyorlar endamlarını koruyarak.Şu ayaktaki uzun boylu beyefendinin vücut yapısından anlaşıldığına göre bir doktor. Evet, evet! Hiç öyle şaşkın şaşkın bakmayın. Hayatınızda gördüğünüz ve hatta TV dizilerindeki doktor tiplerini düşünün. Yüzde 90’nı uzun boylu, orantılı irilikte insanlar olduğunu göreceksiniz. Ben buna zeka-vücut orantısı diyorum. Cidden! inanmıyorsanız gözlemleyin. Onunda gözlerine ve dudaklarına dikkatlice baktığınızda kurtaramadığı bir hastanın burukluğuna kapılmış olduğunu anlayacaksınız. Tek anlamadığım metroda işi ne?Çocuk sesi duyuyorum. Hafifçe bacak atar gibi yapıp yerimde yan dönüp arka çaprazıma baktığımda görüyorum o aileyi. 4 yaşlarında bir kız çocuğu kucaklarında karı koca çift. Adam kızıyla öylesine ilgili ki kadın bir o kadar da ayrı dünyalarda. Hiç de ev hanımına benzemiyor. Üzerindeki kıyafetler doğal ürünlerden seçilmiş sonbahara özgü renklerden oluşan pantolon, gömlek, hırka ve monttan oluşan bir dörtleme. Kadın ne kadar rahat ve özgürlüğüne düşkünse adamın klasik tavrı bir o kadar ele veriyor kendini. Finans yatırım uzmanı. Sağlamcı yani!Peki yanımdaki tip! Kolu koluma değdiği için rahatsız olmayan bu tip nasıl biri? İnsan uzağındakileri daha iyi görüyor maalesef yakınındakilerden. Şimdi kafamı çevirip yüzüne bakmaya çalışsam.. O kadar yakın mesafedeyiz ki ancak birbirine aşık iki insan gibi gözgöze gelinebilir bu mesafede!Akılcıl davranmalıyım.Önce karşıma, sonra ters çaprazıma daha sonra da onun bacağına ellerine..Ve en son kafayı kaldır bak!Ve bir kiii üç…Sırasıyla yazar, kokoş kızlar, yeşil kadife pantolon, sırt çantasını tutan uzun tırnaklı eller ve yarı baygın bakan iki su yeşili göz. Korktuğum başıma geldi ve gözgözeyiz (Hatta 10cm. daha yakınımda olsa g.t g.teyiz bile diyebilirim). Kumral omuzlarda saçlar arkadan havlu tokayla tutturulmuş.İşte son durak. İnsanlar nasılda omuzları dik, yaptıkları işlerden keyifli, yaşama bir güçle sarıldıklarını ifade eden tavırlarda metrodan iniyorlar. Hepsi kendi dünyalarını “Ben” yarattım diyor emin adımlarla ilerlerken.Oysa.. oysa yürüyen merdivenlerde!?Tartışıyordu dansçı çiftimiz kızın daha fazla ve başka partnerlerle de dans etmesi gerektiğini söylerken erkeğe,Çantasının yan gözünden sarkan “Cinsel Sorunlar İçin Taocu Yoga” kitabını saklamaya çalışıyordu yaşı epey geçkin iktidarsız yazarımız,Trafiğe takıldıklarını söylüyordu, hala ailesinin yanında tabu ve yasaklarla yaşamaya çalışan otuzlarındaki kokoş kızlarımız evin aile babasına,Arabasının bozulduğuna ikna etmeye çalışıyordu kıskanç karısını aynı zamanda gününün altı yaşında ameliyat masasında kalan kızın ölümüyle berbat olduğunu söyleyen doktorumuz,Sağlamcı finans uzmanımız mutlu bir ailesi olduğunu düşünüp ilerlerken mesaj atıyordu karısı avukatına boşanma evraklarını hazırlaması için,Ve kolu koluma değen su yeşili gözlü gitar çalan ıssız adam çekingen bir edayla beni bekliyordu yürüyen merdivenin başında “gay” olabilme ihtimalim üzerinde düşünceler gözlerinde dolanırken.Bir tek.. Bir tek metro çıkışındaki lavantacı kadın yaşıyordu kendi gibi kendince, lavanta torbalarına paketlemeden hayatını!…
yorumlar
hakikaten güzel
son durakta keyifle inen insan düşünemiyorum.. olsa olsa o insanların yüzünde ancak günün yorgunluğu olabilir..Hem doktorlar metroyala gezmeyecek diye bir kural yok. trene de biner, metroya da
akoni yahu doktorlar metroya binemez mi denilmiş bir yerde, ben mi kaçırdım
Evet, evet! Hiç öyle şaşkın şaşkın bakmayın.
galanthus senin için kopyalıyorum.
Niye binmesin ki, bazen halkın içinde yaşamak gereksinimdir..
o son cümleyi görmemişim akoni.doktorda senin benim gibi insan yahu.
doktor yerine hekim yada tabip denseydi tam süper olurdu
Arkadaşlar, yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Olumlu ya da olumsuz olması hiç önemli değil, okumuşsunuz ya! :]Uzunca bir aradan sonra (yaklaşık üç yıl) ilk defa kağıt kalemi elime aldım ve daha ilk alışımda bu yazı ortaya çıktı. Sonuçta bir heyecanla hızlıca paylaşmak istedim. Yeniden yazabilmek o kadar güzel ki! :}Doktor muhabbetine gelince.. Çevremde tanıdığım doktorlardan gözlemlediğim saniyelerin insan hayatını kurtarmada ne kadar önemli olduğu, yapılan çağrılarda hastasına olabilecek en kısa zamanda ulaşabilmesi dolayısıyla da özellikle hayati önem taşıyan branşlarda doktorların kendine ait bir arabasının olduğudur. Yazımda bu bölümde bu gözlem üzerine kurgulanmıştır.
Ablam bir buçuk metreden az fazla 😀 boyunda bir oldugu için bu satırları ona okutmayı düşünüyorum. Neden uzman olmazdan evvel ailemdeki hekimlerin hepsi metroya neyin binerlerdi, bitlr kanlanınca arabalara koştular:D
bitleri kanlanınca demek istedim