”Nerde o eski günler,o eski aşklar, uzaktan sevmeler, ulaşamasakta vazgeçmeden diretmeler” Eskiden yaşanan aşkların kahramanlarından muhakkak duyarız bunları.Mailime gelen bir yazıyı sizinle paylaşmak istedim…Yaşlı bir bey sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken bir bisikletin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.Hemşireler önce pansuman yapmışlar ve” biraz beklemesini , röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini” söylemişler.Yaşlı bey, huzursuzlanmış ”acelesi olduğunu,röntgen istemediğini” söylemiş.Hemşireler merakla acelesinin ne olduğunu sormuşlar.”Eşim huzur evinde kalıyor, her sabah yanına kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.”Eşinize haber iletir ,gecikeceğini söyleriz” deyince yaşlı adam üzgün bir ifade ile ” Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiçbirşey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş.Hemşireler hayretle” Madem sizin kim olduğunuzu bile bilmiyor neden hergün onunla birlikte kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz?” diye sormuşlar.Adam buruk bir sesle ” Ama ben onun kim olduğunu biliyorum” demiş.Gerçek aşk,gerçek sevgi,fedakarlık budur işte.Yarı yolda bırakıp gitmek değil,karşılık beklemeden sevebilmek.Ne yazık ki günümüzdeki sevgilerin genelinde bir amaç var.Menfaat var.Geçmişe baktıkça gelecekten korkuyorum…