hafif’te ve hayatımızın diğer bölgelerinde sürekli tartışıyoruz, eleştiriyoruz, çıkarımlar yapıyoruz, vs. Mantık çıkmazları da bu fikir savunma anlarında insanın yanlış bir fikri savunduğu zaman başvurduğu hileler.

Veya diğer bir deyişle, “Aristo ve Sokrat’ın retorik diye giydirdikleri kurnazca hazırlanmış düşünce tuzakları”. Burada olası tüm durumlar var herhalde. Aşağıda da çok sevdiğim Hakkı Öcal‘ın derlemesi (çeviri-derleme desem daha doğru) var:


1) Ad hominem (ed hom-iii-nim okunur, Latince, “kişiye” demektir. “Ad” –ye, –ya takısı; “hominem” ise homo=insan kökünden belirli bir kişi, bir muhatap, muarız, düşman gibi, kim olduğu ne olduğu bilinen belirli bir kişi demektir.) Bir tartışmada veya bir fikri savunma çabası sırasında, eldeki konuyu bırakıp, karşı görüşü savunan kişinin şahsını konu edinme çabasıdır. Türkçede kimi zaman “kişilik yapmak” diye kullanılan bu ifadenin kapsamına giren mantık hatasına başvuran kişi, ya hasmının ya da tartışmayı izleyenlerin ilke, inanç, duygu veya çıkarlarına hitabederek tartışmayı kazanmaya çalışır. Örnek: Gökte uçan daire gördüğünü söyleyenlerin dediklerine inanılmaz çünkü hepsi delidir! Evrimciler yaratılış kuramını reddederler çünkü hepsi ateisttir. Sen Serdar Turgut’u kınıyorsun, çünkü sen onu ve Hürriyet yöneticilerini kıskanıyorsun.

2) Ad ignorantum (ed ignoran-tum okunur Latince, “bilmemeye” demektir.(Bilmemeye dayalı fikir yürütme)) Yanlışlığı bilinmeyen bir şey doğrudur; doğruluğu bilinmeyen şey yanlıştır, inancıyla fikir yürütmek. Örnek: İnsan beyni hakkında çok şeyi bilmiyoruz; öyleyse telepati doğru olabilir. İnsan beyni hakkında çok şeyi bilmiyoruz; öyleyse telepati diye bir şey olamaz.

3) Otorite Beyanı:Bir fikrin doğruluğunu ve yanlışlığını kişinin otoritesi ile savunmak. Örnek: Doktor Ahmet’in söylediği doğrudur, çünkü o doktordur.

4) Arabayı atın önüne koşmak: Özellikle kötü veya ters sonuç ihtimalini ileri sürerek fikrin doğruluğunu veya yanlışlığını savunmak. İlahi adalet vardır; çünkü aksi takdirde kaos olurdu.

5) Soru dilenmek: Bir fikrin doğruluğunu veya yanlışlığını–fikri doğru veya yanlış varsayarak–sonuçlara bakarak savunuruz. Örneğin: Ölüm cezası, cinayetleri azaltmakta en önemli araçtır. Burada, katillere ölüm cezası verilirse bunun diğer katil adayları üzerinde caydırıcı etkisi olacağı fikri doğru varsayılıyor ve bu varsayıma dayanılarak ölüm cezası savunuluyor. Yani bu kişi, bize adeta yalvarıyor: “Bana “Başkalarına verilen idam cezasının diğer katil adaylarını nasıl olup da caydırdığını sorun!” Ki böylece konu ölüm cezasının insanîliği filan olmaktan çıksın, varsayılan bir sonucun tartışmasına dönüşsün!

6) Paralelliği sebebiyet saymak: Atbaşı birlikte giden iki sosyal olguyu ele alıp, birinin ötekinin sebebi olduğunu öne sürmek. Örnek: Doğumlar hep leyleklerin geldiği zaman artar; demek ki bebekleri leylekler getirir. Suudi Arabistan veliaht prensleri uçak hizmetlerinde kadınların görev almasını istemezler, öyleyse müslümanlık kötüdür. Çocuk tacizi katolik papazlar arasında yaygındır, öyleyse hristiyanlık kötüdür.

7) Araştırılmamış’ı açıklanamaz ile eşitlemek: Sıradan kişilerin bilinmeyen karşısında acz içinde kalarak söyleneni kabul etme eğiliminden yararlanarak, henüz araştırma konusu olmamış bir durumu öne sürerek, bir fikrin doğruluğunu veya yanlışlığını kanıtlamaya çalışmak. Örnek: Gökteki şu ışığın ne olduğunu bilmiyoruz, demek ki bu bir uçan dairedir.

8) Çıkarsama: Doğruluğu veya yanlışlığı söz konusu olmayan bir genellemeden hareketle hareketle özel bir durum hakkında fikir beyan etmek. Örnek: Bütün Türkler cesurdur; sen korkaksın, öyleyse sen Türk değilsin.

9) İkileme sürükleme:Bir olgunun açıklamasını ikilem olarak tanımlamak ve ya birinci, ya da ikinci açıklamadan birini seçmenin gerekliliğinde israr etmek suretiyle bir fikri savunmaya veya çürütmeye çalışmak. Eğer Filistinlileri haklı bulmuyorsan, o zaman İsrail’i haklı buluyorsun demektir!

10) Gereksiz genelleme:Bir kaç örneği ileri sürerek, bir bütün hakkında fikir ileri sürmek veya bütünün bir özelliğini var ya da yoksaymak. Örnek: “Müslümanlar hep böyledir..” “Ateistler hep böyledir..”

11) Tutarsızlık: Bir mantıksal kuralı bir duruma uygulamak, bir diğerinde uygulamamak.

12) Anlamsız soru: İçinde tutarsızlık bulunan bir soru sorarak, cevabın yokluğunu bir fikre kanıt saymak.

13) Rastlantıya anlam atfetme: Ya da istatistikleri çarpıtma! İstatistikler, sebep sonuç ilişkisi bakımından sağlam kuramlara oturtulmamışsa çarpıtılmadan da yanıltıcı olabilir.

14) Non sequitur: (nan-seki-vi-tur okunur; Latince, non, olumsuzluk edatı ile üçüncü tekil şahıs geniş zaman kipindeki sequi=takip etmek mastarından türetilmiş, “izlemiyor” “takip etmiyor” anlamında) Bir ifadenin, kendi önceli ile arasında hiç bağ olmaması.

15) Kasıtlı gözlem: Bir fikri kanıtlamak veya çürütmek için belirli bir grup olayı belirtmek, fakat tersini kanıtlayabilecek olayları görmezden gelmek; işine gelen kanıtları derlemek, gelmeyenleri yok etmeye çalışmak.

16) Post hoc, ergo propter hoc veya kısaca post hoc:(post hok, ergo propter hok okunur. Latince post=sonra + hoc=bu “bundan sonra” veya “dolayısıyla” anlamına geliyor; ergo da “sonuç itibariyle” veya “bundan dolayı” demek; propter ise, “olan” veya “ortaya çıkan” diye çevrilebilir. Tümü birden “bundan sonra bundan dolayı bu” şeklinde çevrilebilir. Bir tartışmada bir olguyu sadece zaman bakımından bir diğerinden önce olduğu için sebep saymaya verilen ad. İki olay arasındaki tek ilişki birinin önce, ötekinin sonra olmasıdır. B, A’dan sonra olduğuna göre B’nin sebebi A olmuş olmalı. Bu tür kanıtlara kısaca “post hoc kanıt” denir.

17) Reductio ad absurdum: (ri-dük-tiyo ed abzurdüm okunur. Çoğulu reductiones ad absurdum’dür.) Latince reductio, “geri getirme” veya “indirme” anlamına geliyor; ad ise –ye, –ya takısı; absurdum ise “saçma” veya “tamamen akıl ve mantık dışı” ya da “olamayacak bir şey” olarak çevrilebilir. Bir fikri, eğer uygulanacak veya uygulanmayacak olursa sonucun akıl-mantık kabul etmez, son derece saçma bir durum olacağını öne sürerek savunmak veya çürütmektir. Örnek: Bugün kitle gazetelerinde pornografik yazıları yasaklayacak olursak, yakında siyasal konularda da ne yazacağımıza, ne yazamayacağımıza devlet karar verecektir!

18) Kanıtlanamaz kanıt: Genellikle muğlak, olağandışı, veya çok özel durumları bir olgu için sebep saymaktır. Örnek: Katolik papazların sapıklığına, hristiyanlığın Roma’da gelişmiş olması sebep oluyor.

19) Komikliğe sürüklemek: Karşı görüşü karikatürleştirerek, çürütülmesini kolaylaştırma tekniği! “Senin savunduğun fikrin gerçekleşmesi için balıkların da kavağa çıkması gerekir!”

20) Totoloji: Grekce, tauto=fazla, gereksiz, boş yere tekrar edilen anlamındaki kelime ile logos=kelime, sözcük, bilgi, tanrısal bilgi anlamına gelen sonekten oluşan Tautology, kesinlikle doğru ama hiç birşeyi kanıtlamayan ve çoğu zaman bir parçası diğer parçasını doğrulamakta kullanılan ifadeye denir. “Yerçekimi, cisimlerin birbirini çekmesidir,” veya “Hristiyanlar ya iyidir, ya da kötüdür!” ifadeleri totolojidir. “Türk halkına fazla demokrasi yaramaz!” ifadesi de bir totolojidir. Totoloji’yi anlamak için paradoks kelimesini bilmek gerekir. Grekceden Latinceye geçmiş olan paradoxon kelimesi, para=ötesi ve doxa=fikir, düşünce, düşünmek anlamına gelen köklerden türetilmiş, beklentilere ters düşen şey anlamına gelir. Paradoks, görüntü aykırı ala sonuç itibariyle doğru olabilecek zıtlık ifadesidir. “Ayakta durmak yürümekten yorucudur!” ifadesi bir paradoksal ifadedir; doğru olabilir; “Ya yürümek, ya da durmak daha yorucudur!” ifadesi ise totolojidir ve kesinlikle doğrudur. Ama paradoks, üzerinde çalışabilecek bir hipotez verir; totoloji vermez.

21) Tu quoque: (tu kok okunur.) Latince tu=sen ve quoque= dahi anlamına de, da kelimelerinden türetilmiştir; “Sen de!” demektir. Bir münakaşa veya münazarada bir fikri ona yöneltilen eleştiriye karşı savunurken, karşıdakini de aynı şeyle eleştirmeye denir. “Benim fikrim ırkçı olabilir, ama sen de ırkçısın!” veya “Sen benim ataistlikle suçluyorsun ama sen de dincisin!”