Z, keyifle anlatıyordu, arkadaşına; ‘Vanilya, pudra ve bir parça misk kosusu yayılıyor… Yine her zamanki gibi pırıl pırıllık.Gözler canlı ve o gözlerin ardındaysa ‘İnsana dair olan, ölmedi.’ dedirten anlamlı bakışlar… Saatlerin nasıl geçtiğini anlamadığım -iki lafın arasında kalan- akşamlar…’
N- Z’nin kelimeleri bölünmesin diye düşündüğünden, Z coşmuşken ve sözcükleri sepete koyup, serüvenler bulurken kendine, dokunmadı; dokunamadı.Ve sonra Z devam etti…‘Havaya karışan bu “keskin” kokunun sebebi, için için yanan ben olabilir miyim? Vanilya, misk, pudra kokuları benden yayılıyor olabilir mi odaya? Yoksa biri tütsü mü yaktı?Arkadaşındaki etkiyi anlamak için bir an durmuş olan Z, belli ki kendi imzasını taşıyan tradı yazıyordu, biriktirdikleriyle…‘Gözlerdeki pırıltı içimdeki alevin yansıması olabilir mi? Bir çıkış yolu arıyordur belki bedeni terk etmek, başka bedenlerde vücut bulmak için. Belki seninle alev alev yanmak için…Nafile, beyhude bir çaba da olsa, deniyor olabilir mi? İçimdeki ateş kavuruyor olabilir mi kelimeleri? Harfler, cümleler, yapım ekleri, çekim ekleri, edatlar, sıfatlar bu ateşte ısınıyor, pişiyor, öyle dökülüyor olabilir mi ağzımdan? Bu sebeple böyle gevrek, böyle çıtırlardır belki. Peki, bu soruların sonu gelir mi?’Tam bu an da telefon çaldı, öyle güzel bir yerdeydiler ki; sohbette, derinde… Bakamadılar telefona, kim olduğuna dahi bakmadan, sadece gözlerinin içine bakarak devam ettirdiler söyleşiyi, paylaşımı ve unutulmaz ışık saçan büyülü bir dolunay akşamını…Telefon sesi devam ederken, sanki bu sesi hiç duymayan Z, ‘Yeri geldi diye, bana önceleri anlamsız ama şu saniye çok anlamlı gelen bir şarkıyı paylaşayım. Yan yan yan yanmam lazım. Daha yol almam lazım. Kendimden caymam lazım. Zor.’ dedi, gülümseyerek zıpırca.Bu sırada nedendir bilinmez N söze karıştı ve belki daha ötesine; ‘İçinde biraz tasavvuf felsefesi barındırıyor gibi. Hamım, pişmem lazım. Egolarımdan, “nefsimden” caymam lazım. Ama biliyorum zor.’Ve söz bitmiş gibi dururken, N’nin değil, Z’nin beklemediği cümleler döküldü N’nin dudaklarından. Meğerse günün kahramanı son cümlede belli olacakmış ki, bu yazara dahi sürpriz olanmış.‘Sonu alakasız oldu biliyorum ama seni özledim. Sonsuzluğu yeniden yazmayı, olmaz denileni oldurmayı, çılgınlıklarını gözlerinden okumayı ve özüne karışmayı…’Z, şaşkınca kaşlarını hareket ettirdi, anlamak istercesine. Bunu N’ye kendi söylemek isterken…Evet, en güzeli bu şaşırtıcılığın ahenginde bir fısıltının pelerinine takılıp gitme vakti geldiğini ona söylemeliydi. Birlikte okyanuslara doğru yol almaya gitmek. ‘Evet, rüya serüvenine adım atmak için en iyi an’ dedi içinden, karşısındaki güzelliğe bakarken…(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)