Stanislaw Lem: Birçoğumuzun ortalarda iki versiyonu dolaşan (Tarkovsky, Soderbergh) Solaris filmi ile ismen tanıştığı Polonyalı dahi bilimkurgu yazarı.Aslında bilimkurgu yazarı demek haksızlık gibi geliyor. Felsefeye son derece hakim, insanoğlunun en çıkmaz sokak soruları ile uğraşan bilim-kurgu’yu kendine alet-edevat edinen bir dil ustası demek daha doğru. Sanki eserleri bilim-kurgu kitabı değil de felsefe sorunlarını anlatan ironik bir roman gibi. Kitapları action meraklıları için tatmin edici olmasa da, daha önce açtığı kapıların başka yerlere de (Bkz. Matrix) açıldığını görmek isteyen benim gibiler için başucu kitabı.Özellikle filminden önce okumaya başladığım Solaris kitabı hala üzerinde en çok düşünülmesi gereken eserlerden biri gibi geliyor bana. Nesneler oluşturabilen, kendini değiştirebilen Solaris gezegeni Gaia hipotezine uygun tanımlanmış. Bu teze göre, canlılar, özellikle mikroorganizmalar, cansız çevreyle birlikte evrim sürecinde dünyadaki koşulları yaşama uygun kılan bir denetleme sistemi oluşturmaktalar. Yani canlıların atmosfer, su ve yerküre üstünde denetleme & şekillendirme etkisi söz konusu. Yani dünya canlı tarif ediliyor. Solaris’te de böyle bir gezegen işte.Solaris’in kendisini gözlemlemek üzere yapılan aletleri tekrar modellemesi ise kuantum fiziğinin belirsizlik prensibini andırıyor diyorlar: Atom altı parçacıkların gözlemlenmesi, onların davranışını gözlemciyi gözlemden ayıramayacak şekilde değiştirmeleri ile sonuçlanır.Bu teori neredeyse tüm romanın altında yatıyor. “Ignoramus et ignorabimus” – Antik şüphecilerin aslında hiç bir şeyi tam olarak bilemezsiniz dediği de bu. Yaptığınız her gözlem yanıltılmıştır ve mutlak bilgi yoktur, çünkü onu gözlemlemek için kullandığınız her araç gözlenenin davranışını saptırır ve deneyin bir parçası olur. :)Kelvin’in filmde kullandığı insanın kendi isteklerine göre tanrılarını yaratması ile ilgili argüman’da kökünü Maniheizm’den alır. İnsanın iç hesaplaşmasının kavgası olan iyi ve kötünün mücadelesi Solaris’te karşımıza çıkar.Gelecekbilim Kongresi’nde ise insanın kimyasal ilaçlar kullanarak (psiko-kimyasal) gerçeği simüle etme gücünü kazandığı bir toplum tasvir edilir. Bu farmakokrasi! ile yönetilen toplumda herkes mutlu görünmektedir ama gerçek şudur: Lüks, güzel bir doğa ve gelişmiş bir ekonominin olduğu toplum aslında insan psikolojik bütünlüğü, ekonomi ve çevre açısından tam bir çöküş içindedir. Ne kadar da günümüze benziyor. Polislerin attığı Komsev (Komşunu Sev) bombaları ise bana 1984’ü hatırlattı. Ama bu romanı okuyan herkes Lem’in kelime oyunları tarafından dehşete düşürülebilir.Yıldız Güncesi, Yıldızlardan Dönüş kitapları ise ayrı bir güzellik ve derinlik. Zamanda yolculuk, insanlığın geleceği ile öyle çok kurgu var ki oturup düşünmek gerekiyor okurken. Kahraman Ijon Tichy ki bir çok romanda vardır ve insan Ijon’un gözünden bakarken Lem’le ayrı bir dostluk kurar, Lem’in ironi yeteneğinin de nefis bir ürünüdür. Özellikle yıldız güncesi kitabı Yirmi Birinci Yolculuk, insanlığın önümüzdeki yüzyıllarda kaydedeceği bilimsel ve teknolojik gelişmenin dinsel dogmaları nasıl birer birer yıkacağını, inananlar ile inançsızlar arasında çağlar boyu süren tartışmaların ve savaşların anlamsızlığını gösteren hüzünlü bir öykü diyor bilimkurgu2000.com. Tamamen katılıyorum +22. yolculuk. Ijon’un bir yolculuğu esnasında zamanın kırılması sonucu bir sonraki günlerin Ijon’ları ile aynı gemide aynı zamanda buluşmaları hala unutamadığım enfes yazılardan biriydi. Özellikle Çarşamba Ijon’unun gemiyi tamir etmek için gerekli olan uzay elbisesini alabilmek için inat eden Salı Ijon’unun kafasına vurarak bayıltması ve Salı Ijonu’unun Çarşamba sabahı baş ağrısı ile uyandığında aynı anı tekrar yaşayarak inat eden Salı Ijon’una sınırsız bir öfke duyarak kafasına vurarak bayıltmasını hala unutamıyorum. Sonra ortam baya kalabalıklaşmış ve tüm Ijon’lar gemiyi doldurmuştu.:)Diğer kitapları da anlatmayı çok isterdim ama yer bitecek. Fiyasko’nun da sonunu mutlaka okuyun.Diğer kitaplar için sitede kapaklar var.İnsanlığın senin gibi üretken beyinlere ihtiyacı var, Sen çok yaşa Lem!
yorumlar
Gaia hipotezi Asimov’un imparatorluk serisinde de uzun uzun işleniyor. O da pek güzeldir. Bir de Final Fantasy de ayni konu uzerine kurulu. Bunlarin linkleri de vardır ama ben nasıl eklenir bilemiyorum.Lem iyidir ama Felsefe+Bilimkurgu konusunda Frank Herbert’ın Dune serisi kadar derin, geniş ve acayip bir kitap olabileceğini sanmıyorum.Solaris bence guzel bir fikir uzerine yeterince iyi kurgulanamamış bir kitap.
İlginç olan Solaris Fahrenheit 451 gibi günümüzden bilmem kaç yüzyıl sonra geçen hikayelerde kitapların hala çok önemli olması. Yanlış hatırlamıyorsam Solaris’in esasoğlanı gezegen hakkında bilgi edinmek için uzay gemisinin kütüphanesine gidiyor, Fahrenheitta ise kitaplar yakılıyordu. İkisinin de bilim kurgu yönü çok ağır basmasa da o kadar teknolojinin arasında kitapların hala önemli olması komik geliyor.Ayrıca Solaris’teki izolasyon hissini çok güzel verdiği için Soderbergh’in elini öpmek gerekiyor. Bir de bütün film kitaptaki sonu nasıl anlatacak diye merakla bekledim onu da muazzam bir şekilde bağlamış. Yer yer Lem’in açıklarını kapatmış. Harikulade olmuş.
lem gerçek anlamıyla bir bilim adamı(tıp dokturu, kaynakçı ve direnişçi) olarak iyi bir adam, gerçek bir bilim insanıydı, kurgusunu bilimsel temellere dayandırmakta asimovla beraber bayrağı taşıdığı söylenebilir, solaristeki kitaplara gelince onları bir veri tabanından(üssün bilgisayarından) okuduğu göz önüne alınırsa (ki bilimsel makaleleri arıyordu esas oğlan) tıpkı netinde bir çok gerçek anlamda bilimsel kaynak içerdiği göz önüne alınırsa öncü fikirleri olduğu ve bir bilim kurgu yazarı olmasının yanında bilim felsefesinin mihenk taşlarından birisi olduğu su götürmez.
Bilim kurgu merakım neredeyse sıfırdır ama yazdıklarınız derhal Stanislaw Lem okuma, Solaris’le başlayarak tabi sonra da Soderbergh’in Solaris’ini izleme isteği uyandırdı. Belki, 72 yapımıymış ama, Tarkovski’ninkini de bulup izlemeli…Aslında işin içine felsefe girince benim ilgim direk odaklanıyor galiba. Peki bu ikliliye biraz da action eklesek…Frank Herbert’ı da hiç duymamıştım. Dune serisi? Hangisinden başlamalı?
Lynch’in yönettiği Dune izlenmeli muhakkak. Hem ekşın hem de felsefe barındırıyor bünyesinde. Hatta kötü çocuk rolünde Sting’i bile barındırıyor. Hazır başlamışken 2001: A Space Odysseyle de devam edilmeli.
mösyönün söylediği gibi filmi izleyebilirsiniz ancak, melanjın tadını tam almak için kendinizi 4000 sayfadan fazla sürecek yolculuğa hazırlayınız ve dahi içecek olarak kahveden başka bir şey almayınız.bahsi geçen film dune serisinin ilk kitabını kapsar, ek olarak, oğlunun yazmaya çalıştığı 3 tane devam kitabından uzak durmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. herkes c. tolkien değildir.
Frank Herbert’un yazmış oldugu Dune Serisi;Çöl Gezegeni DuneDune MesihiDune’nun ÇocuklarıDune’nun İmparator TanrısıDune’nun KafirleriRahibeler Meclisiolmak üzere 6 seri olmakla beraber, birde oglunun(Brian Herbert) ve Kevin J. Anderson, birlikte Frank Herbert’ın notlarından yararlanarak 1. kitapın yani Çöl Gezegeni Dune’nun öncesinin anlatıldıgıDune Atredies HanedanıDune Harkonen HanedanıDune Corrina Hanedanıadlarında 3 adet kitap vardır. Yakın bir zamanda serilerin bazılarında bahsi geçen butleryan cihadı hakkında 2 serilik kitaplar türkçeye cevirilicektir. En azından öyle umuyorum. Frank herbert ile ilgili bir küçük not son kitapında rahibeler meclisinde bizi büyük bir olaya hazırlar yani 7. bir kitap söz konusudur. o kitapda hersey netlige kavusacaktır. ama malesef ömrü yetmemiştir. Kesinlikle okunması gereken bir kitaplar hepsi birbirinden iyidir. başta sıkılabilirsiniz. ama sonlarına dogru yükselen tempo sizi baglayacaktır.Dune’un ilk 2 serisinin dizileri vardır. filminin haricinde Frank Herbert’s Dune ve Frank Herbert’s Children of Dune tabiki hiçbiri kitabının yerini kesinlikle tutamaz.
Stanislaw Lem öldü.
çok önemli bir yazardı. soruşturma ve kör talih kitaplarındaki uslubu unutamam. hala tekrar tekrar okuyasım gelir. o kitaplarda istatistiğin nasıl gerçekten uzaklaşabileceğini, mantıkla açıklama kaygısının insanı nasıl saçmalamaya ve alakasız teoriler üretmeye ittiğini görür insan.Allah rahmet eylesin kendisine.