sanırım bir kaç ay evvel seyrettiğim “Seinfeld”deki hikaye üzerine biraz kafa yormuştum.
o bölümde jerry tesadüf eseri bir kızla tanışır.[burasını biraz unuttum;ya jerry kızı araba çarparken son anda kurtarıyordu ya da tam tersi oluyordu.] yedikleri,içtikleri,beğenileri her şeyleri kızla birdir.gelişen olaylar neticesinde jerry kızla evlenmeye karar verir.lakin sonra anlar ki aslında kızı sevmiyormuş,orada gördüğü kendisine aşıkmış falan…o arada bir kaç felsefik modda laflar geçmişti,zihnimde kalmamış…
sonra düşündüm işte.haklı sanki dedim en başta…sonra yok bu biraz abartı diye düşündüm.ama bir müddet sonra yeniden fikrim değişti;doğru bir tespit kararına vardım.velhasıl hayatta böyle olmuyor ki…hepimiz bize benzeyen,tanıdık zevkleri olan arkadaşlar,sevgililer aramıyor muyuz? pek çok kişi için cevap evet olacaktır.
yine yakın bir zamanda şöyle bir cümleye denk geldim:”karşılaştığımız farklılıklar bizde olmayanı bırakır bize,biz de ona bizde var olanı veririz.ona söylediğimiz ve ondan duyduğumuz her söz heyecan doğurur…” bilmiyorum kafam karışık…[çünkü kız arkadışımdan farklıyız biz diyerekten ayrılmıştık.] demek ki kağıt üzerinde bulunanlar pratikte pek geçerli değilmiş;en azından benim açımdan…
yorumlar
herşeyiyle uyuştuğun birinden çabuk sıkılırsın. senden farklı olursa anlaşamazsın. bunun bi ortası yok galiba. fazla kafa yormamak lazım.
gazetem.net te
Ahmet Altan bu konuyu ne guzel anlatmis bakin:
Sevmek, yalnızca sevgiden oluşmuyor.
Bir altın madeninin duvarından kopardığımız bir parçanın içinde altınla birlikte nasıl taş, çakıl, çamur buluyorsanız, sevmek dediğinizde de sevginin yanında sevgiye benzemeyen birçok duyguyu buluyorsunuz.
Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret olsaydı, sevdiğimizin mutluluğunu ister, onun mutluluğundan mutlu olurduk ama biz sevdiğimizin mutlu olmasını değil, “bizimle mutlu olmasını” istiyoruz.
“Bizimle” sözcüğü altının yanındaki çakıl işte.
Sevdiğimiz kadın bir başkasıyla mutlu olduğunda bu bizi mutsuz ediyor, sevdiğimiz bir başkasıyla güldüğünde bu bizi ağlatıyor, sevdiğimiz bir başkasıyla seviştiğinde bu bizi yaralıyor.
Sevmek, sevdiğimiz “bizimle” mutlu olduğunda, bizi başkalarına tercih ettiğinde sevgiye benziyor ama sevdiğimiz bir başkasıyla mutlu olmayı tercih ettiğinde, bizi terk ettiğinde sevmek sevgisizliği hatta düşmanlığı andırıyor.
Sevmek, ancak “bizimle” şartı gerçekleştiğinde sevgiyse eğer, o zaman, sevmek karşımızdakine mi yoksa kendimize mi sevgi duymamızdan kaynaklanıyor? Hem seven hem sevilen biziz de, sevdiğimizi sandığımız kişi, kendimize duyduğumuz sevgiyi yansıtan bir ayna mı; sevdiğimizi kaybettiğimizde bizi ve sevgimizi yansıtan aynayı kaybettiğimiz için mi o kadar mutsuz oluyoruz?
Peki ama eğer sevmek böyle bir şeyse, niye herhangi birini değil de özel olarak seçtiğimiz birini seviyoruz, niye ancak bir kişi bizim aynamız olabiliyor?
Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret değil, daha karmaşık, daha anlaşılmaz, daha tehlikeli bir şey.
Sevdiğimiz insan uğruna öldüğümüz öldürdüğümüz de oluyor.
Bir kadını sevdiğimizde “benim olsun” diyoruz.
Bir erkeği sevdiğimizde “benim olsun” diyoruz.
Sevmek, yalnızca sevgiyi değil sahiplenmeyi de getiriyor.
Bir de “vatanı sevenler” var.
Peki onlar ne diyor?
“Vatan mutlu olsun” mu diyorlar? Yoksa “vatan benimle mutlu olsun” mu diyorlar?
Vatanı sevdiği için darbe yapanlar, çete kuranlar, faili meçhul cinayetler işleyenler, siyasete hile karıştıranlar, hukuku çarpıtanlar, “vatan mutlu olsun” diye mi yapıyorlar bunları yoksa vatan “onlarla” mutlu olsun diye mi?
Vatan, “onlarsız” daha mutlu olursa, bu, onları sevindirecek mi yoksa üzecek mi?
Vatanı sevdikleri için hak etmedikleri iktidarlardan vazgeçmeyenler acaba vatanı mı seviyorlar yoksa kendilerini mi, vatan onların kendilerine duydukları sevginin bir aynası mı, o aynayı kaybetmekten mi korkuyorlar, “biz olmazsak parçalanır” dedikleri vatan mı yoksa kendi varlıklarını yansıtan ayna mı?
Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret değil.
Sevdiğimiz “mutlu olsun” değil, sevdiğimiz “bizimle” mutlu olsun istiyoruz.
Sevdiğimiz “başkasıyla” mutlu olduğunda, sevmek, sevgiden çok düşmanlığa benziyor.
Kızıyor, kıskanıyor, öfkeleniyor hatta öldürüyoruz.
Sevdiğimiz vatan bizden başkasıyla mutlu olduğunda, bizim iktidarımızı istemediğinde ne yapıyoruz?
Kızıyor, kıskanıyor, öfkeleniyor hatta öldürüyor muyuz?
Sevmek, karmaşık, anlaşılmaz hatta tehlikeli bir şey.
Seven öldürebiliyor da…
Öldürülen bazen bir insan oluyor bazen de bir vatan…
hem farklı olsun hem de aynı olsun..
hebe hebe…
bu sitede ahmet altan’ın yazısının paste edildiğini görmek, göğsüme ok saplanmasıyla eşdeğer bir etki yarattı bende. ağır yaralıyım, açıkçası..
yaziyi ben yazdim deseydim ya da anonymus falan deseydim bi problem yoktu o zaman ?
bu sitede biraraya gelmemizin en büyük esprisi “kendi” görüşlerimizi birbirimize aktarmak, her gün kafamıza boca edilen (ama doğru, ama yanlış) fikirlerden bir nebze olsun kurtulup hayatta bir hava deliği açmaktır. ahmet altan’ın dünya görüşüne çok fazla itirazım yok. konu da o değil zaten. her konuda yazı yazan, aşk ve kadın uzmanı bu adamı kafamı çevirdiğim her yerde görmekten sizi bilmem ama şahsen bana gına geldi.. hiç olmazsa burada görmeseydim, dedim. kötü olsun senin olsun ya da kötü olsun benim olsun. sen aslında ahmet altan’dan daha önemlisin. ya da daha önemsiz değilsin. bilmem derdimi anlatabildim mi?
“mutlak gerçek” olanla senin “algıladığın gerçek” farklıdır. bu ilişkiler için de geçerlidir. karşı cinsle ilişkilerde insan asgari müştereklerde buluşmaya çalışır. ama önce bir ön eleme yapar kafasında. dış görünüm, sosyal statü, davranışlar vs. bence ‘davul dengi dengine çalar’ atasözündeki denge burdaki dengeyi ifade eder. bu eşik geçildikten sonra farklılıklar devreye girer. örneğin siz gitar çalmak isteyen bir insansanız ama bir türlü buna vakit bulamadıysanız gitar çalan bir insan size oldukça çekici gelebilir. yani insan önce bir aynılık arar daha sonra bu aynılığın üzerinden kendine cazip gelen farklılıklara yönelir. farklılıklar merak uyandırır, insan merakını hiçbir zaman yenemez ve heyecanla peşinden gider. ilişkiyi sürdüren de bu heyecanın yine bir eşiğin üzerinde kalmasıdır. e tabi insan zamanla değişir (hem aynılıklar, hem farklılıklar). heyecan kalmazsa (zaman içinde diğer insandan daha iyi gitar çalmaya başlarsanız) ilişkiniz bitiş sürecine girer. bu aşamada ilişkiye, karşınızdaki insana -bazen biraz da yapay- değerler (negatif/pozitif) yüklerseniz (anılar, onu yakından tanımanız, onun sizi yakından tanıması ve olası bir ayrılıkta bunların getireceği güvensizlik, başka biriyle ilişkiye girmenin getireceği yükün ağırlığı, çocuk vs.) ilişkiyi sürdürebilirsiniz ama asla peak noktayı bulamazsınız tekrar.
okudum da çok kesin şöyledir, böyledir şeklinde olmus yazı. tabi bu yüzeysel bir yaklaşım, yaşamda çok daha fazla parametre olduğu kesin. ama genel olarak doğru olduğunu düşünüyorum. en azından şimdilik.
mushroom, yaziyi ahmet altanin yazisi oldugu icin degil guzel oldugu icin yapistirdigimi belirtmek istemistim sadece…
neyse hava deligi fikri hos,