Sussex Üniversitesi’nde astronomi profesörü olan John D.
Barrow, Dünya içinde Dünya adlı kitabında, gerçekten orda bir yerde keşfedilmeyi bekleyen Doğa yasaları var mı, bu yasalar temel gerçekler mi yoksa yalnızca bize yol göstermesi için bizzat bizim koyduğumuz kurallar mı, Doğa yasaları matematikle neden bu kadar iyi anlatılıyor, bu yasalar her yerde ve her zaman aynı mı, gibi sorulara yanıt arıyor.
Kitaptan kısa bir alinti:
“Eric Rogers’ın kaleme aldığı eğlenceli bir diyaloğun yardımıyla, aynı olguya ilişkin farklı ama farklılığı yüzeysel olan düşüncelerimizin, farklı sözcükler kullanmaktan öte bir anlam taşımadığını göstermek istiyorum.
Siz ve Faust, sürtünme olgusuyla ilgili farklı düşüncelere sahipsiniz. Siz yuvarlanan bir topun sürtünme tarafından durdurulduğunu iddia ederken, Faust topun aslında bir grup küçük sevimli cin tarafında durdurulduğuna sizi ikna etmeye çalışıyor:
Siz: Cinlere inanmıyorum.
Faust: Ben inanıyorum.
S: Her neyse, cinlerin nasıl olup da sürtünme yarattığını anlamıyorum.
F: Nesnelerin önünde duruyorlar ve onları iterek hareket etmelerine engel
oluyorlar.
S: En pürüzlü yüzeyde bile hiç cin göremiyorum.
F: Çok küçükler ve neredeyse şeffaflar.
S: Ama pürüzlü yüzeylerde daha fazla sürtünme olur.
F: Yani daha fazla cin.
S: Yağ sürtünmeyi azaltır.
F: Çünkü cinler yağda boğulur.
S: Yüzeyi parlatırsam sürtünme azalır ve top daha uzun süre yuvarlanır.
F: Yüzeyi parlatırken cinleri yüzeyden uzaklaştırmış olursun, böylece topu itecek daha az cin kalır.
S: Ağır bir topa etki eden sürtünme daha fazladır.
F: Daha fazla sayıda cin topu durdurmaya çalışır ve top daha fazla cinin kemiğini kırar.
S: Masanın üzerine yüzeyi pürüzlü bir tuğla koyduğumda sürtünmeyi yenmem için, uyguladığım kuvveti, belirli bir sınır değere kadar, gittikçe artırmam gerekir. Bu sırada tuğla hareketsiz kalır,çünkü sürtünme itmemi tam olarak dengeler.
Buna ne diyeceksin?
F: Cinler de tam olarak, tuğlayı hareket ettirmene engel olacak şiddette iter, ancak dayanıklılıklarının bir sınırı vardır ve sınır aşıldığında yıkılırlar.
S: Yeteri kadar şiddetli ittiğimde ve tuğlayı hareket ettirdiğimde, tuğlanın yolu
boyunca hareketine direnç gösteren bir sürtünme olur.
F: Evet, cinler yıkıldıklarında tuğla tarafı ndan ezilirler. Tuğlanın kaymasına direnç gösteren cinlerin kırık kemikleridir.
S: Onları hissedemiyorum.
F: Parmağını masaya sürt.
S: Sürtünmenin kesin yasaları vardır. Örneğin deneyler, masanın üzerinde kayan bir tuğlanın sürtünme tarafından, tuğlanın hızına bağlı olmayan bir kuvvetle durdurulmaya çalışıldığını gösteriyor.
F: Üstlerinden ne kadar hızlı geçersen geç ezilecek cin sayısı elbette ki değişmez.
S: Bir tuğlayı masanın üzerinde kaç defa kaydırırsam kaydırayım, sürtünme her seferinde aynıdır. Oysa senin cinler ilk seferde eziliyordu.
F: Evet ama inanılmaz bir hızla çoğalıyorlar.
S: Sürtünmeyle ilgili başka yasalar da var. Örneğin, harekete karşı direnç yüzeyleri bir arada tutan basınçla orantılıdır.
F: Cinler yüzeylerin gözeneklerinde yaşar: Basınç arttıkça daha fazla sayıda cin
hareket eden nesneyi itmek için gözeneklerden çıkar ve ezilir. Cinler tam da deneylerinde
bulduğun kuvvetlerle iter ve
harekete direnç gösterirler.”
…konuşma böylece sürüp gider…Faust’un düşüncesi birbirini tamamlayan yasalar oluşturmak için kesinlikle yararlı bir araçtır. Bir sürtünme “yasası” ileri sürdüğünüzde, o da cin topluluğunun bir kuralını ileri sürer. Yukarıdaki diyalog bağlamında iki öneri aslında birbirinden
farksızdır. Biri “bilimsel” ve doğru gibi görünürken diğeri (bereket cinlerle ilgili
olanı), bu diyaloğun bağlamı dışında başka çağrışımlar içerdiğinden saçma görünür.
Kullanılan terimlerin farklı olmasını daha önemli farklılıkların işareti olarak düşünmemek gerekir. “Doğa Yasaları” bu zararlı alışkanlıktan çok kolay etkilenen
bir konudur. Tanrı’nın varlığına inanan biri genellikle, Doğa yasalarını Tanrı’nın eylemleriyle
açıklamak, hatta onları Tanrı’ yla özdeşle.tirmek ister. Tanrı’ya inanmayan biriyse Evren’in işleyişini “mantık” veya “iç tutarlılık” ile açıklayabilir.
Ancak bilimsel açıdan, her iki açıklama da aynıdır, tıpkı cinler ve sürtünme kuramı gibi…
yorumlar
Ortaokuldayken din dersinde bir hoca vardı, konu neydi hatırlamıyorum ama teneffüslerde biryerlerde namaz kılan bir öğrenci arkadaşımız kalkıp şöyle demişti: Yaprak Allah istediği için dalından düşüyor. Yazıyı okuyunca birden bu geldi aklıma. Evren’in işleyişi nasıl ki salt “mantık ve tesadüf” ile açıklanamazsa, yaprağın düşmesi gibi minik doğa olayı da salt “Allahın işi” olamaz, diye düşünmekteyim.
Tuğlanın kaymasına direnç gösteren cinlerin kırık kemikleridir
diye burada geçirdiğimiz herşey İslamiyet’te sebepler diye adlandırılır ve bu sebepleri de Allah yarattığı için hasıl-ı kelam Allah’ın herşeyden haberi vardır ve herşeyi yapan odur noktasına gelinir.yani salt “Allah’ın işi ” oluyor sonunda.
okuduğumuzu anladık mı soruları gerekmekte gibi geldi. son iki paragrafı daha dikkatli okuyalım lutfen.
bu kadar ilgileniyorlar? Hah tamam inlerle kuytu yerlerde top oynamak için bizim topu ele geçirmeye çalışıyorlar, desene.
OnceLikLe veriLen bu ornek beni pek tatmin etmedi(Tatmin eden olursa kırk yıl degil 45yıl hadi ulen kolsei olucegim anacim)
Bu ornek bana gunumuzdeki Tıppın care bulmayıpda Lokman hekimlerin yada daha bilimsel olsun otla bokla birkac iksir yapıp o kisilerin dertlerine derman olmalari hususu aklıma geldi.Tıp bu kisilerin yaptıklarini hic bir zaman ciddiye almamıstır ve isin icinden tesaduf diyerek cıkmıstır.Ama o otla bokla tedavi usulleri olan amcanın yaptıklarina inanmamakta elde degil ornekleri mevcut.Peki burda Tıppın bittigi yerde Otlu boklu iksirLi amcalar mi devreye giriyor:))
Darwin vari bir yazi yazmissin yada copy paste etmissin.Cik cikabilirsen icinden.
Wallahi ne desem yalan olur.Ben hala bir arayis icindeyim.Ciktigim an kararimi verecegim.Ya otcu bokcu yada tıpcı olacagım.Nede olsa baska secenek yok.
Siz darwinci lestiremediklerimizden misiniz…
surtunmeler top oynuo
🙂
puruzlu yuzeylerde bi cin on kaplan gucundeymish 🙂
John D.
Barrow’in Dünya içinde Dünya’sini okumassam, top oliim!
bilim de bir araç, inanılanlar üzerine, varsayımlardan yola çıkarak yapılıyor, bilimin en önemli kuralı yanlışlanabilir olması ve ileriye gidilmesi için bir açıklık bırakması. bir nevi evrimleşme. yukarıda anlatılmak istenen sanırım; inandığımız neyse onu görürüz düşüncesi. bilim de ise biraz daha farklı; ne görürsek ona inanırız durumu var. gözlem yapma, teori geliştirme, uygulama şeklinde durmaksızın ilerleyen bir inançtır belki de bilim. tek açıklamamıdır bilmiyorum ama bir gücün herşeyi yaptığına inanmaktansa, araçları birleştirerek birşeyler elde etme çabası hem daha büyük bir oyun, hem daha heyecan verici hem de bana daha mantıklı geliyor. belki de büyük güç bunların hepsini düşünerek yaratmıştır herşeyi, insanlar oynası diye de önlerine atmıştır :0}} olamaz mı??