Bir süredir kendini koyvermiş, dertleri bir mıknatıs gibi kendine çeken kadın, bir acemi hırsız gibi dünyasına giren adama gidiyorum demesini başarmıştı..Karamsar meleklerle bir ömrü geçirebilme ihtimalini barındıran hislerden kurtulması gerekiyordu; böyle yaşamak uzak bir ölümü daha yakına çekmekten farklı bir şey değildi..Nicedir erkekleri, erkek olarak görmek, öylece değer biçmek gibi bezdirici bir alışkanlığa kaptırmıştı kendini.Şimdi ise ansızın gelen aşk’la birlikte, şehvetle yüklü bir gülmseyişin hazzını hissediyordu. bir süredir uyurgezer dolaşan gözleri yeniden doğmuştu adeta. Gülmeyi istiyordu.. Bir kedi mırıl mırıllığı içinde sevilip,okşanmak istiyordu..Koşup kavuşmakla kaçıp saklanmak arasında yalpalayan kadınlardan olmayacaktı..eksik olan bir yanı yoktu;kendisinden, coşku cesaret bekleyen hayatı kucaklamaya hazırdı..” Kendimi küçük bir kız gibi hissediyordum. sıçrayıp oynamak, çocukça şeytanlıklar yaptığımda eşimin beni sevmesini,saçlarımı okşamasını beklemiştim..Ama heyhat !..Evli bir kadındım, sorumluluklarım vardı; eve bakmak,çocukla ilgilenmek..ciddi olmalıydım”
Evlilik o’na sadece ve sadece ,bedensel yazgısını tamamlayan “analık” vasfını kazandırmıştı. Bu da bir kadının gelişimindeki en önemli devrimdi belki de..ya da bu güne kadar kadına verilen etkili bir afyondu.. O’ da birçokları gibi çocukların, aşk’ın yerini tutan birer oyuncak olmadıklarının farkına varmıştı..Elbette ki çocuklar, yaşamın boşluğunu dolduracak birer malzeme değillerdi..” Ne kadar garip! Yaşama hiç bu kadar yakın olmamıştım , tuzağa düşercesine yaptığım hatayı gene kendim düzelttim.Adeta iki kişi arasındaki suç ve acı ortaklığına dönüşen evliliğimin karşıtlığını gene kendim yarattım..”
Derin derin iç geçirerek, omuzlarına dökülen koyu renkli saçlarını topladı; çok alışık olduğunu belirten bir el hareketiyle tutup,başının üzerinde büktü, göz alıcı bir topuz yaptı..Aynada uzun uzun profilini inceledi; güzel burnunu, irade belirtisi olan çenesini yeniden keşfetti. Mavi sabahlığı saçlarına köpüklü dalgalar yansıtıyordu. koyu kestane gözleri, düne nazaran ışıl ışıldı..” Hadi küçük hanım durma artık; Orada duran şu ukala adama gözlerini dik bakalım. o’nu alman lazım “ diye söylendi..
yorumlar
kadının sahip olduğu gücün farkına varması ile tüm dünyası değişir.gücünün farkında olmak daha da güçlü kılar.güzel ifedeler.
hayat her daim zor değildir; meşakkat gerektiren her yokuştan sonra yürünebilecek güzel yollar vardır… O yollara çiçek serpenlere de ayrıca teşekkür etmek gerekir…
“Diye söylendi.” diye bitirmen dışında çok hoş bir deneme. Tabi alınıp verilmek hoş bir duygu değil. Acı gerçek sanırım buna deniyor :)Kendi tarzını oluşturan bir yazar daha mı görücez yoksa? Ne mutlu bize .(Salak sen kendine bak önce)(Hastir lan)
evlilikler içinde bizler de kadınlar gibi bazen sorgulama yapıyoruz ama kadınlar daha detaycı.bize onlara yetişmemiz için pek zaman tanımıyorlar.onlar uçarak gidiyor biz yaya:)güzel yazı.
Nicedir erkekleri, erkek olarak görmek, öylece değer biçmek gibi bezdirici bir alışkanlığa kaptırmıştı kendini.bu cümleyi anlayamadım, sanki başka bir şekilde olması mı gerekiyordu?Nicedir erkekleri, insan olarak görmek, öylece değer biçmek gibi bezdirici bir alışkanlığa kaptırmıştı kendini.
siz öyle murad ettiyseniz öyle olsun linet hanım.Yalnız burda da önemli bi sorun yok mu? erkekleri ya da kadınları “insan” olarak görmekten daha doğal ne olabilir ki? bezginlik bunu neresinde diye sormazlar mı adama? Erkekleri “erkek” olarak görmekten murad edilen ise; onlara yüklenen cinsiyet misyonudur.
BU ruh halinde ki bir kadını düşünerek yazdım bunu karşısındaki insana anne olduğu için cinsiyetsizce bakmak, sadece insan olarak görmek olarak yorumlamıştım. Hani birden aşkın içinde bulunca kendini ondan yadırgadı diye algılamıştım..Demek ki tam tersini ifade etmişsiniz, kusura bakmayın bugün biraz kafam fazlaca dağınık ondan olsa gerek, yarım saat önce klavyeyi laptopdan çıkarttığımı unutum aaa neden çalışmıyor bu klavye diye söylenen birinden de bu beklenir..
Çok dincim ama ben de böyle anlamıştım.
piki
güzel bir deneme olmuş..bide yazardan “irade belirtisi çene” ve “onu alman lazım” satırları için biraz detay istesem…
yüzhatlarının insan karakteri ile ilgili ipuçları verdiği bilinir ben de burdan yola çıkarak yazdım.O’nu alman lazım derken de, bekleme sevdiğin orada git onun ol,demek istedim.bi sakıncası yoksa!
yüz hatlarının karakter üzerindeki ipuçlarına tamam. “İrade belirtisi çene” deyince gözümde canlanan bişey olmadı. oysa yuvarlak, dikdörtgen,kare, dışarı çıkık, sivri,köşeli vs gibi bir tanım ile pekiştirilmeliydi diye düşündüm.”Onu alman lazım” derken bu duygunun ukala adamı mağlup etme arzusu mu yoksa gerçek duyguları mı olduğunu yazardan öğrenmek istedim.son satırdaki, şiddet ve celalin beraberindeki ünlemin nedenini de yazıverin de bileyim bi sakıncası yoksa?
kelebek, canım:)yazar dediğimiz nedir?okuduğumuz kadarını sunmuştur zaten, o kadarını iletmiştir, o an öyle uygun bulmuştur yahut kendisinin içinde bulunduğu ifade etme isteğinin şiddeti ölçüsünce yazmıştır yazısını…Tam olarak bu kelime neye karşılıktır?Burada tam olarak ne denmek istenmiş?deyipyazardan hesap vermesini pek beklememeliyiz…Okuyucu dediğin, zaten o hesapsız kitapsız yazan adamın ürününü biraz da kendi algısına göre okuması gereken ve yazıda geçen nitelemeleri, tasvirleri kendi hayal gücünde cevap arayan olmalıdır, değil mi?Yoksa okuduğumuz tüm kitapların yazarlarına ulaşmak zorunda hissederiz kendimizi, hem de sayfalarca bu ne demek? diye diye…!
makaleciciğim yazmak bi tuhaf olduğundan,sevgili makaleci diyecem:))içimiz yazma, öğrenme, eleştirme, isteği ile doluyken “yazardan hesap vermesini beklememeliyiz” şeklindeki cümlene katılamayacağım…biz bir kitap yazarından bahsetmiyoruz ki, çok sesli bir platforma yazılan yazılar için elbette fikir beyan etme hakkımız olmalı.”yazar her şeyin en iyisini bilir ve yazar” diye bir kaide olmadığına göre eee…:))
fakat, burası doğası gereği neredeyse yaşayan bir organizma gibi bile olsa, yine de yazısını yazıp sisteme bu ürününü yollayan dahası kendini amatör veya profesyonel anlamda ”yazan” gören herkes kendince bir yazardır…beğenip beğenmemek, kritik etmek zaten okuyucuya düşer, orada varım…Ama ister sanal ortamda 3-5 satır yazan ve kendine yazar diyen, ister cilt cilt kitaplar yazıp yazar kelimesini hayat tarzı haline getirsin, bence yazan, yazardır…Yazdığına; ne demek istedin? niye daha fazla açıklamadın deme hakkımız olamaz…Ve yorumunun en sonunda, yazar herşeyin en iyisini bilir ve yazar diye bir tespitten bahsetmişsin, bunu yapan biri değilim, ama neden??? diye hesap sormam, içimde ararım o yanıtı…!
ben yazı sahiplerini yazar kategorisine sokmadığımı söylemedim. sadece kitap yazarlarından farklı olarak (burada yazdıkları için) bazı sorulara muatap olmalarının gayet normal olduğunu söyledim.ayrıca karşımda bir muatap varken, yekten ona sormayı uygun bulurum çünkü düşüncelerim hakkında yanılıyor olabilirim ya da yazar benim düşündüklerimi o an düşünemeden yazmış olup,sonrasında söylediklerime hak veriyo olabilir…
senin ne düşündüğün, yazının sana ne düşündürttüğü hakkında serbestsin kelebek…aynı şekilde ben veya bir başkası da…ama yazara ne düşündüğümüz teyit ettirmek veya yanlış düşündüysek de düzelltirmek için okumamalıyız. Zira , hayal gücümüzün rengarenkliğine nasıl teslim olabiliriz başka türlü?
iyi işte bende aklıma geleni klavyeye döküyorum makaleci, bunda bu denli yadırganacak ne var ki ?..hafifteki deneme yazılarına bir göz atarsan 4/3 kısmı yazara yazı hakkındaki soru ve önerilerle doludur.kaldı ki yazarın kendisinin de benzer yorumları vardır..demek ki senin tarafından kaleme alınmış bir yazıya fikrimizi beyan etmeyip , işi hayalgücüne bırakacaz..
şimdi konuyu değiştirdin ama kelebek:)eleştirdiğim aklına gelenin klavye ile buluşması değildi ki!Yazara sürekli olarak,neden bunu böyle yazdın?bunun açıklamasını rica edelim yazı sahibindengibiyazarı kendi yazdığını açıklatacak ve doğal olarak kendisine o büyüyü kaybettirecek şeyler sormak abes…bunu bizlere yapmak yani okuyanlara yapmak anlamına da geliyor bir taraftan bu sorgulayıcılık,yani bizler için de yazının büyüsü gidiyor,sürekli sorgulanan bir cümleye ister istemez gözler takılıyor…Hayal gücüm zarar görüyor…Bu arada; benim tarafımdan yazılan yazılara da neden çenesi şöyle,daha fazla açıklayıcı olmalıydı gibi yazılar elbette yazılmasın yani:)genel olarak eleştiriye açığım amacümleler, tasvirler bana aittir, o kadarla açıkladıysam o kadardır…Onlara kimseyi elbette karıştırtmam…
sürekli olarak değil makaleci, sürekli olarak değil..hayal gücümde bir şeyler eksik kaldığında, sahneyi beynimde tam olarak tasvir etmek istediğimde, yazıyı güzel bulup aklımın takıldığı sorulara cevap almak istediğimde sadece…senin nasıl sorgulanan cümlelerle hayalgücün zarar görüyorsa benim de sorularıma cevap bulamadığımda görüyor.benim yazılarıma her türlü yorum yapılabilir, buraya koyduğum yazılara “benim yazıma”….diye başlayan cümleler kurmam..yazıyı yazan ben dahi olsam, gelen yorumlardır onu şekillendiren (çenesi, gözü vs sorulsa bile :))bu arada, benim yazara sorduğum sorulara cevap vermekle kıymetli zamanını bana ayırmış oldun.sağol, varol…
ben asla yazara sorduğun soruları yanıtlamadım…sorularını analiz ettim…cevap vermek isterse muhakkak cevaplar diye düşünüyorum
cevabımı çoktan aldım sevgili makaleci, bakma buranın kuş uçmaz kervan geçmez olduğuna :))
yazar bire bir cevap verdiyse, ne mutlu sana…
Hanımlar biz daha ölmedik..Açıklama yapayım izninizle. yazılara yorum yapma hakkı elbette vardır.burada anlaşılmayan şu;yazara yazdığı ile alakalı soru sormak abesle iştigaldir.çünkü makaleci hanımın dediği gibi yazar o an ne murad ettiyse onu yazar,belki de sevgilisini bir uzaylıya benzetmiştir ya da bir başka şeye. bu onun özgürlük alanıdır. siz yazının sadece bütünü ile ilgili yorum yapabilirsiniz.beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz.yoksa burada kimse kimseye yazar olma dersi vermiyor;Betimleme şöle olur,kurgu şudur,çatı budur..diye anlatmaya kalkarsanız işin içinden çıkamazsınız.