Sana başlamamalıydım, beni hep uyardım. Bu darbe vücudun hangi tarafına indirilse aynı sonucu doğuracaktı; pişmanlık, şefkati ile…
Masamda saç dibinden koparıp getirdiği yağ tohumuyla bir saç teli vardı. Yanında öldürüldükçe öldürmeye devam eden bir sigara vardı, atalarının intikamını son derece sistemli alıyordu. Tabağın kucağında kedi-fare filmlerinde kameralara yakalanan birkaç dilim peynir ve yakında parfüm şişelerine ilham olmasını beklediğim ince belli bir çay bardağı, önüne geçemeyeceğimiz kadın vurgusu. Normal bir erkeğin hayatından saat başı alınacak istatistiklerde, bu elemanlardan en az birine rastlamak mümkündü. Bu size düzeni çağrıştırabilir, aslında monotonluk da olabilir. Bana ise pornoyu ve kaosu çağrıştırıyordu. Bu söylediklerim göreceliydi ve değil düzene sokulması; sıraya bile koysanız bir gün hallederim diye, elinizde patlardı. Elinde gözlemleriyle, masum bir şekilde babasına sunum yapan çocuklar artık gözünü elindeki telefona dikmiş cevap bekliyordu. Sorum burda başlıyordu işte, babalar çocuklarına hep cevap verdi ama çözüm üretmedi. Her cevap çözüm değildi… geçiştirmek, hastalığı bir sonraki rejime bırakan ilaçlar vermek ne yazık ki damarlarımızda dolaşan asil kana bulaşmıştı.
Benim bileklerime de bildiklerim kadar bulaşmıştı ve onu akıtıyordum şimdi. Beni eğitenlerin bakış açıları, rejime dayalı olarak değişti hep ve bu, okul değiştirmekten beterdi. Bazen şehit olmayı arzuluyordum, bazen büyük bir ülke olmayı, bazen mevcut sistemi tamamen değiştirmeyi ve bazen özgürlüğü kıyafetlerimde arıyordum. Kız arkadaşımdan bazen başı kapalı diye ayrılıyorduk, bazen gözü kapalı bazen de ağzı kapalı diye… hep ayrılıyorduk arkadaşlarımdan ve okuduklarımdan da ayrılıyordum, sorgulamak kaos ortamı için birebirdi ve hangi tarafta yer alsanız sizi öldürecek biri muhakkak vardı. Artık sokak isimlerini öldürülen yazarlar belirliyordu, ülke kendi yetiştirdiklerini birbirine öldürten bir senaryoyla kurguluydu ve oyuncular rollerini mükemmel yerine getiriyordu. İktidar sahipleri de şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid ediyordu zaten, tarihin bir cilvesi… bazen isim vermek güçleşiyordu, isim koymak seni diskalifiye edebilirdi. Televizyondaki kanallar hayata bakış açını belirleyecek şıklar gibi yerleştirilmişti, bazıları duaları cebine melodi olarak yüklemende sana yol gösteriyordu, bazıları rengine, diline, kıyafetine… insan günah işlemeyi özlüyor ve günah işlerse bu saydığım partilerden birine mensup olacağını biliyordu, günah işleme şekline göre partiler kuruluyordu belki?