Kısa süren iş hareketliliğinden sonra tekrar durağan bir şekilde evde oturmak hoş.

Bu boş vakitleri arkadaşları ziyaret ederek geçiriyorum. İlk önce Öz’e uğrayıp bu kadarda çalışılmaz ki diyorum. Acı kahve yudumlarken Neurosis den girip ne olacaksa olsuna varan muhabbetimiz bizi bir yerlere götürmüyor. Bir ara kapının yanında uzun bacaklı gözlüklü bir kadın beliriyor. Rahatımızı bozmadan yavaşça oturuşumuzu düzeltiyoruz. Uzun bacakları olduğunu Öz’e yumurtlarken kadın Öz bey diyor. Oturduğum hizadan baktığımda kaliteli siyah çorap bayağı iyi gözüküyor.

Öz bey son yaptığımız basın ilanının şablonunun da ufak bir değişiklik olacak. Öz o sırada bir sigara yakıyor. Kadın geldiği yöne bakarak beni hiç umursamıyor. Bu durumdan yararlanarak uzun bacaklarına bakıyorum. Güzel çoraplar diye geçiştiriyorum. Kadın bana dönüp bu sakallının kaç para edeceğini düşünüyor.

Sanki her gün bacaklarının güzel olduğunu duyan kadın hiç oralı olmadan mersi diyor ve oradan uzaklaşıyor. Öz bir siktir çektiğinde kadının gerçekten hoş bacakları olduğunu tekrarlıyorum. Öz ufaktan işinin başından aşkın olduğunu söylediğinde sarı saçlı bir adam Öz’ü toplantıya çağırıyor. Bende oradan uzaklaşıyorum.

Nişantaş’ından Taksim’e kayarken insanların biçimsizliği dikkatimi çekiyor. Sonra oradan otobüslere bakıyorum kasılmalar, sıkışmalar arasında kim nereye ulaşıyor.

Taksim de oldukça uzun bir yürüyüşten sonra Bog’u görüyorum elinde bond bir çanta sigara ile özel bir görev peşinde. Kendisi ile Robi ye gidip en ucuzundan 2 bira ısmarlıyoruz. Bira 1 milyon. Bu bizi sarhoş etmeye yetecek mi bilmiyorum. Bog evinden, yeni Ferrari’sinden bahsediyor. Aldık. Aldıkta şimdi ne olacak diyor. Olacakları hemen oracıkta yumurtluyorum.

Bir test: Demet Şener mi Ferrari mi.

Elbette Ferrari diyen Bog a şimdi bir Demet Şener gerekiyor. Bu hoş sohbette bu iğrenç mekana 3 adet üniversiteli öğrenci giriyor. 2 kız bir de pis sakallı erkek. Kızlar bize bakarak yanımızdaki masaya oturuyor. O an Ferrari’yi ucuz birayı ve bu kızları aklımdan geçiriyorum. Bu düşündüklerimi Bog’a söyleyip işte güzel olanda bu diyorum. Aslında ne kadar da güzel ha. Ne güzelliği. Bombok bir durum bu. Evet evet bombok. Hesabı hemen ödeyip oradan ayrılmak istiyoruz ama yan masadaki kızlardan biri Bog’a okulunu soruyor. Ve masamıza katılmaları ile muhabbet doğuyor.

Şimdi o uzun bacaklı karı nerede acaba. Hangi reklam metninin kelimeleriyle oynuyor. Peki ben neredeyim…

Oradan yalnız ayrılıyorum.

App ile randevum saat 3 de. Bana verdiği iş adresi beni bir hana oradan bok gibi bir asansöre en sonunda da kahverengi bir kapıya ulaştırıyor. Ne bok adamdır bu, ne ballı adamdır diyorum içeri girerken.

Evlendi göbekler atıldı 1200 adet fotoğraf çekildi. Photoshop harikalığı göze battı. Kendisine bu düğünü yazmadığımı hatırlatıyorum. Bunu gülerek geçiştiriyor. Cidden bakın bu konuyu atlamışım…

İçeri girdiğimde mavi gözlü sanırım gelinin babası bizi karşılıyor. Oradan avluda Saff bey ve Hal hanımı görüyorum. Ellerini sıkarak hoş sohbet yaparak mekana adım atıyorum. Gözlerim tanıdık suratlar mı arıyor yoksa hemen rönte yatıp kısa eteklerin peşine mi sıralanacağımı çözemiyorum. Yanımdan uzun röfle saçlı kıytırık bir adam geçiyor. Uzun burunlu ayakkabılarına bakıp, kim bu i(nsan) diyorum.

Bunu daha önce Caddebostan da gördüm. Belki üstü açık bir BMW si de olabilir hatta beyaz. Neyse bu insanın modacı ve gelinliğin yaratıcısı olduğunu öğrenince o kadar paranın nereye gittiğini hemen anlıyorum. Gülerek App’ten borç istemeye gidiyorum.

İnsanların hepsi gülüyor. Hoş bir hava her şey olduğundan da iyi. Ne iyi insanlar diyorum. Amma iyiler. Bizim gibi çakallar nerede.. Çakalları bulmak kolay oluyor. Ya yemek masalarının hemen yanında ya da bara yakın yerlerde…

Uzun zamandır görmediğim sevgili kardeşlerimi burada görüyorum. Kısa kısa konuşmalarla olan bitenden bahsediyoruz. Dinliyorum dinliyorum içiyorum. Müzikle hanımlar dans ediyor, erkekler gravatları sallıyor. Pera Palasın içinde neleri anlamaya çalışıyorum.

Er Dj yi gebertmek için para topluyor. Ama düğün denilen formatın dışına çıkılamıyor. Yemekler açıldığında kimse o tarafa doğru adım atmıyor. Yine tanıdık suratları yemek masasının yanında görüyorum.

Her şeyden uzaklaşıp App’ın evlendiğini düşünüyorum. Yok diyorum ve….Yıllar öncesine gidiyorum.

Hatırlamıyorum ne aldığımı ama Ak’dan güneşli ve sıcak hava ile ayrılıyorum. Migrosun orada App ve şirin bir kız görüyorum. Hoş bayanın elbisesi o an dikkatimi çekiyor. Milyonlarca mavi çiçeğin bir araya gelmesinden pantolon ve bir üst oluşuyor. Bu mutluluk bana ağır gelince hemen oradan ayrılıyorum. Nu ile ilk karşılaşma budur….

Gittigim düğünlerin en güzeli burada gerçekleşiyor (kaç düğüne gittim) İnsanlar hoş, herkes keyfice eğleniyor. Mutluluklara adapte olmak istiyorum ama bana ağır geliyor. Bende köşede duran kıza bakıyorum. Güzel elbisesinin içinde herkese alımlı alımlı bakıyor. Oradan bara geçip ne kadar zaman oldu hayvan adam diyen Cücü’yü görüyorum. Eşi ile tanışıp eski günleri anıyoruz. Hoş sohbet beni nerelere götürüyor………

Kısa bir aradan sonra alevler eşliğinde pasta geliyor kılıçlar havada uçuşup pasta 2 ye ayrılıyor. Sonra bir anda her yer harika pasta ile doluyor. App ve Nu un pastasını mideye indirdikten sonra dans pisti o gece hiç boş kalmıyor. Bir ara Ker in yanına gidip siyah file çoraplıdan bahsediyoruz.

Sevgili kardeşim o gün belki de yaşadığı en güzel günü yaşıyor…

Kendime bakıp aradan ayrılıyorum. Gecenin içinde bir bira açıp kadehimi bana kazandırdığı tüm güzel insanlara kaldırıyorum…

Tekrar…..

App in bundan sonra yapması gereken bolca para kazanması. Bunu başarıp başarmadığını soruyorum. Cevabı geçiştiriyor. Tekrar eskilere giderek App’ten izin istiyorum. Ve o beni Master Of Pup le uğurluyor.

Bunun üzerine bira içmek için Taksim’den Sıraselviler’e yöneliyorum. Kendimi bir anda duvarlarda sik göt anarşi yazan ucuz bir barda buluyorum. Yanımda İsm var. Uzun zaman oldu.

O bana dönüp bu yaşandı mı yoksa hayal mi diyor. Çok uzaklarda yaşandığını anımsıyorum. Bir bira isteyip masamızı donatıyoruz. Bu berbat mekana yakışmayacak güzellikte bir muhabbet dönüyor. Hoş sohbetten sonra buradan ayrılacağını söylüyor. En güzeli olabilir. Ufak bir sayıklama ile oradan ayrılıyorum. Şimdi başka yerlerdeyim.

Odamda oturmuş resimleri kurcalarken tüm bu geçmişten kurtulmanın ne kadar zor olduğunu düşünüyorum. Devamlı kalkan kadehlere bakıp sarhoş oluyorum. Müziğin sesini biraz daha açarak odamda genişliyorum. Bana uzanan elleri gökyüzünde kucaklıyorum.

Bundan sonra yarın ne tarafa gideceğimi düşünmeliyim….

Kurtulmak zor oluyor. Sesimin çıktığı kadar bağırmak. Olduğum yerde sayıklamak. Uykularım ağırlaşıyor. Gecenin içinde oturup, bir yere ulaşacak gibi bekliyorum.

Bu durağanlıkta ne gelen var, ne de giden. Tüm dostlar birlik olup aynı şarkıyı söylüyor.

Ben tekrar perdeleri açıyorum. Tıpkı 16 yaşımda yaptığım gibi cam kenarındayım.

Aynı duygularla atlamak istiyorum.