18 ine gelende gördüğü bir rüyanın tesiriyle girdi “mefkure” yolculuğuna.Bilincini bileğlemiş ve her zaman çıktığı sokağa artık bir maç sahası zihniyetiyle çıkmıştı. Ahdetmişti. kendini insanlığa adayacaktı. Okuduğu 3-5 yarım kitap ve ara sıra kıldığı namazlarının tesiriyle, birleştiremediği parçaları nefsiyle tamamlamış ve çıkmıştı. İdealizm diyordu bazen. Bazen de “davam”. Karmaşık duygular içerisindeydi. bir şeyler yapma düşüncesi vardı zihninde ama nasıl düşüncesiyle kol kola. Önce düşüncelerini ve hayatını gözden geçirmeye çalıştı. Eğeledi zihnini, yuğdu beynini. Çıkmaya hazır mıydı, bilemiyordu sahaya?.. sonra her şeyini O’na endeksleme düşüncesine girdi.Sokak da bir başka geziyordu zahid. Bir başkaydı bakışları. Gözleri 3 boyutlu bir resme bakar gibiydi, baktıklarına değil onun arkasındakilere odaklanıyordu. Bir diğer düşüncesi de anlatmaktı herkese, çünkü irşad emirdi. Nasıl ve hangi donanımla olacağı önemli değildi. Çabaladı zahid. Her mücadelesinde hüzne gark oldu. Fakat niyeti tamdı ve önündeki maçlara bakacaktı her seferki mağlubiyetinde.Zahid okudu öğretmen oldu. Kpss yi geçemedi ve bir kolejde işe başladı. Mefkuresine devamdı. Öğretmenliğinden çok mefkuresinin derdindeydi. İşini yapmıyor, zihnini bileğliyordu. Uyarıldı kaç sefer dinlemedi zahid. Bilgisi yarım, mefkuresi tamdı. Her yarım olan şey gibi, zahidi de çekiyordu bu mefkure gitgide “ifrat tefrit” bataklığına.Bir gün zahid otururken öğretmenler odasında bir veli geldi bir öğrencisine ait. Dedi; “iyi eğit evladımı.” Zahidin yüzü buruştu, hem de acıyla büküldü dudakları. Oysa bir insanın mefkuresinin yanında ne ehemniyeti vardı çor-çocuk ve eğitim kaygısının. Ama bir şey diyemedi zahid. Zaten yeterince yanlış anlaşıldığını düşünüyordu. Velinin suratında bir gülümseme oldu ve ekledi veli. “neyse hocam sen bilirsin”. Gitti veli, kaldı zahid.Yıllar geçiyor ve ülkenin tüm özel kurumlarını bir bir tüketiyordu zahid. Mefkuresine olan aşkı köreliyor, fakat yakıcılığı artıyordu. Evlenip de çor-çocuğa karışanda zahid, mefkuresini unutmaya başladı. Sadece işini iyi yapmak, eşine iyi bakmak, baba diyenleri bağrına basmak ve gecenin bir kısmında rabbinin kollarına kendini bırakmak istiyor ve elinden geldiğince yapıyordu zahid.Bir gün okul çağına gelen çocuğunu kaydettirip bir okula, evine döndü zahid. Yıllar önce yaptığı mesleğe ait dükkanı, o dükkandaki atölyeleri, o atölyedeki araç gereçleri görünce zahid. Ağlamaklı oldu. Oysa çok sevdiği mesleğinden üstün başarısızlıkları nedeniyle ayrılmak zorunda kalmıştı. Okullar açılmaya durmuş, hazırlanan çocuğunun elinden tutmuş ve yollara koyulmuş, gidiyordu zahid. Çocuğu, gökyüzüne bakan kanatlılar gibi kafasını eğerek bakarken. Zahid de ona bakarak gülümsüyordu.Okula varmış ve çocuğunun ilk öğretmenini koridorda yakalama fırsatı bulmuştu. Hemen kavradı öğretmenini zahid kolundan, nasıl olsa eski meslektaşıydı. Gözlerine bakan çocuğunun öğretmeninin gözlerine bakarak, “iyi eğit evladımı” diyebildi. Öğretmenin yüzünde bir buruşma ve dudaklarında acı bir bükülme gördü, hatırlamıştı zahid bu yüzü. Hatırladığı içinde gülümseyerek; “neyse hocam sen bilirsin” diyebildi.not: eski ajandalarımı karıştırırken, Nazan bekiroğlu’na ait nun masalları kitabından yazdığım aşağıdaki cümleler bana bu hikayeyi(tabi hikaye denirse) yazdırdı. Aslında bana aptalca geldiğini düşündüğüm bu yazımı buraya neden koyduğumu bilemiyorum…
Uyur uyanır zahid. Uyurken rüyadadır. Uyanıkken rüyadır.Uyur uyanır zahid. İyi bir rüyadır, kötü bir rüyadır.Rüyanın rüyasıdır. Bir rüyadan arda kalır.Ki uyandığında rüyası olan kitap yastığının altındadır.Hem sınanmıştır, hem sınavdır.nazan bekiroğlu nun masalları
yorumlar
Ne saçması be çokta güzel olmuş, bak her yazıyı da beyenmem ona göre ha. Sabah gözlerim kapalı okuduğum ilk yazı. Ama eline sağlık.
sana çok kızgınım ama okudum işte… acuisticin beğenisi okumaya itti beni…akıllı ol canımı ye…hadi neyse güzel olmuş… iyi yazmışsın (şımarma)
teşekkürler hepinize…valla gecenin bir yarısı çala-klavye yazdım aslında,kafamda böyle saplantılı birisinin evrimini yazmak vardı ama yazamıyordum. geçenler de “takva” filmini izleyince daha bir oturdu kafamda. ama istediğim gibi yine olmadı. kabiliyetim fazla elvermiyor napalım…
bence harika. çok samimi.
Kendi mefkure’nin ne olduğunu açıklamamışsın. Ya da ben anlamadım.
kendi mefkurem mi?açılamam mı gerekiyordu.?bu sadece kafamda ki bir kurgu.burada zahid’in dönüşümü ve yeni zahid’lerin eski zahid’lerle kesişimi temel olan.yani dünya bir bayrak yarışı gibi, her çeşit fikir belli dönemlerde belli kişiler tarafından taşınıyor ve sonra yeni kişilere aktarılıyor. burada aktaran ile aktarılanın karşılaşması var. sonra sarfedilen aynı cümleler.kendi mefkuremle de pek ilgisi olduğu söylenemez.teşekkürler…
Zulce Beyfendiciğim, sabah sabah sinirliyiz, galiba.
Bu kesişimde rol oynayan mefkuresidir, diye düşünüyorum. Bu yüzden sordum.Mefkuresinin, ülküsünün ne olduğunu merak etmemin sebebi budur.Kurguysa Zahid’in mefkuresi neydi diye sorayım?teşekkürler….
yok sinir değil anlama özrü.anlayamamışım. hem sinirli değildim ahkamı yazarken.kendi mefkuresi; “dini bir idealite” olmalı tabi burada.yahut, “emri bil maruf nehyi anil münker” de diyebilriz.google amca’dan aldığım adres. belki biraz açıklayıcı olur…
evet
nedendir bilinmez okurken kafamda ibrahim sadri’nin sesi vardı. ozellikle “iyi egit evladımı” sozunde..
@arrogantebunu bir iltifat kabul ediyorum. teşekkürler.yine de şüphelendiysen, sadri olmadığımı söylemek isterim.ama dinlerdim şiirlerini eskiden, özellikle adam gibi kasetindeki şiirlerini…
Bakma sen onlara, kusursuz olmuş ellerine sağlık.
sağol @akoni, beğendiğine sevindim…