(türban için:)Simdi kendimi onsuz düşünemiyorum. Çünkü “ASIL BEN” i temsil ediyor.
Bir kızın İ.Ü.’nün konferans salonunda Nur Serter’e “başörtümü çıkardınız, peki beynimin üstündeki örtüyü de çıkarabilecek misiniiiiz!” diye bağırması gibi… Kızın beynini çok iyi “örtmüşler”, nasıl çıksın…
başörtümü çıkardınız, peki beynimin üstündeki örtüyü de çıkarabilecek misiniiiiz
Cümle kendini ne kadar güzel anlatıyor, değil mi? Kulaklarımla duydum, şaşırdım… Kız olan biteni farkında olmadan o kadar net anlatmış oldu ki bu haykırışıyla…
“uşağı olduğunuz orak çekiç, ülkeyi karanlık günlere götürmek üzereydi ki şanlı ordumuz duruma el koydu, ey beyni soydaşlarımızın kanıyla yıkanmış azgın komünistler…”
Ama yazmadan edemeyeceğim. Yahu kardeşim kendisine ekim diyen kişinin bizlere ilettiği enstantene ne kadar güzel değil mi. Beyninin üstünde ki örtüye ne güzel değinmiş orada ki hanım kızımız. Gerçektende bu kişilerin beyinleri örtülü. Yani bu türban denen örtü parçası inandıkları dinde ki görevi(ki buda bilindiği kadarıyla saçlarını örtmek) dışında artık bir saplantı bir beyin örtücü haline gelmiştir. Örneğin kendisine tok evin aç kedisi diyen kişinin ahkamında kullandığı orak-çekiç sembolü gibi bir kendini belli etme, bir belirlenme sembolü olmuştur. Yani artık bu görüşe sahip kişilerin birbirlerini göstermek, bu görüşte olduklarını belli etmek, birbirlerini tanımak vs. gibi görevler üstlenmiştir türban adı verilen örtü. Öyle ya da böyle bence bu bir sorundur. Ve çözülmesi gerekmektedir. Çünkü bu kişilerin sahip olduğu görüş ULU ÖNDER ATATÜRK’ ün binbir zorlukla kurduğu cumhuriyet rejimini ve bu rejimle yönetilmeye çalışan üklemizin bütünlüğünü tehdit edici duruma gelmiştir. Görüşü her ne olursa olsun bireyler nezdimde birer insan olarak kabul ediliyorda olsalar savunduğum değerlere saldıran kişiler daimi olarak benden aynı saldırganlığı hatta fazlasını göreceklerdir. Ki zaten ilgili linkte ki şu satırlar olayı yerime özetliyor değil mi dostlar.
1) Yaklaşık 7-8 yıldır başörtülüsünüz hepiniz. Siz büyüdükçe başörtüsünün anlamı da büyüdü mü sizinle; bir uzaklık, ya da bir yakınlık oldu mu başörtüyle aranızda?
Merve Kıyak: Tabii ki ilk günde ki anlamıyla çok farklı! “Dinin emiri” ile başlayan hayatımın bu sürecinde “onun” uğruna bir çok şey feda ettim ve aklimin ucundan hiç bir zaman geçiremeyeceğim şeyler yasadım. Evet bunun en büyük göstergesi yurtdışında eğitim görüyor olmam olabilir… Dinin emri ile başladı dedim, çünkü bu yapılması gerekendi, doğal olanıydı hayatimin, ama o zamanlardan bugünlere kadar anlamı çoğu kez değişti denebilir!… Kimi zaman kafa tutmam, kimi zaman özgürlük mücadelem, ve kimi zaman da maneviyatımın gerektirdiği sahiplenmem. Ama simdi yasadığım bu duygu geçişlerinin hepsi simdi aynı anlamı taşıyor, aslında hep aynı amacı benimseyerek çıkmışım yoluma, bazen adına özgürlük demişim, bazen de inat… Şimdi dönüp baktığımda hayatimin “en önemli unsuru” olduğunu görüyorum, çünkü hayatım tamamıyla onun ekseninde şekillendi..
ULU ÖNDER ATATÜRK ‘ün siperi arkasına sığınıp onu kullananlara lanet olsun… inancı olmayıp ta kendi idolojisi uğruna başkalarını ezenlerede lanet olsun…Din tartışması açanada lanet olsun… Düşmanından bu kadar korkan Ozan ŞENSILAY sen ve senin zihniyetinede yazıklar olsun… Bırakında insanlar istediği gibi yaşasın. Farkına varamadınız mı? bu gün onların yaşamını etkileyen güç yarın bizimde tarzımızı kısıtlayacak. Bu bok çukuru beyin parçasıyla gelişimden, yüksek hayat seviyesinden nasıl bahsedilecek ilerde bilemiyorum… Yok aslında bize yapılanlar doğru. Televole çocuğu olduk biz. Televole deki maymunların hayatını izler iç geçirir, aptal aptal reha muhtar seyreder ve boynumuzu uzatırız yavaş yavaş… Tasma takanlara…
bu sitenin beşeriyete en büyük hizmeti, bakış açısı ve empati olarak en sol uçtakinden en sağ uçtakine hiçbir farkımızın olmadığını açıkça gözler önüne sermesidir.
dünya üzerinde başka bir ülke yoktur ki, egemen güçler tarafından ezildiğini her fırsatta ağlarcasına dile getiren farklı alt kültürlerdeki bireyleri, egemen güçler “karşı tarafa” antidemokratik yaptırımlar uygulamaya başladığında orgazmın eşiğine gelsin. ben link vermeye üşeniyorum ama siz üşenmeyin, arayın, laiklik konulu, din konulu yahudiler konulu yazı ve ahkâmları şöyle bir okuyun. çoğunun “kahrolsun karşı taraf”a çıktığını göreceksiniz.
“beyindeki türban meselesi”ne gelince, siz bir insana birtakım antidemokratik olduğu tartışılamayacak yasaklar koyduğunuzda, yasaklanan şeyin o insanda bir obsesyona dönüşmesini kim engelleyebilir? “ben bir militan yarattım” deneceği yerde emsali görülmemiş bir pişkinlikle “aha işte kendisi de itiraf etti, geri kafalı bu” denmesini iyimserliğimden ötürü argüman yokluğuna bağlıyorum. söyleyecek sözü olmamak fânidir, saplantı bâki kalır.
peki bu nasıl aşılacak? onyıllar sürecek bir “nesil gelişim programı” ile belki. ancak kafaların, sistemlerin, sistematiklerin, ideolojik mastürbasyonların çok yüksek bir devinimle değişmesi gerekiyor. aksi takdirde yarın öbür gün “öteki” başa geldiğinde söyleyeceğiniz tek bir kelime olamaz.
ha, “ben zaten ötekinin başa gelememesi için gerekli ortamı hazırlıyorum merak etme” ise karşı söyleminiz, o takdirde tartışacak bir şey yok. mesele sizin için tamamen bir güç oyunudur, ufak tefek (?)sakatlıkları hoş görmeniz lazım.
Türbanlı kızın türbanını açtırmama çabası, kablonet kullanıcılarının, bağlantı hızlarını sözleşmede yazan hıza düşürtmeme çabasına benziyor. TTNet satış yapmak için kurnazlık etti, ne zaman biteceğini baştan söylemediği bir kampanya başlatıp, sonra çott diye kullanıcıları yarıda bıraktı. Bugün türbanını bayrak yapıp ona sarılan kız da yıllar önce açılan kuran kurslarının, imam hatiplerin, kapatılan köy enstitülerinin, din tüccarlığı yapanların eseri… Bugün ise senin “egemen güçler” dediklerin, kampanyayı bitiriyor ve eskisi kadar ihtiyaç duymadığı bu toplumsal hareketin bant genişliğini yarıya indiriyor. Yani “antidemokratik uygulama, ziv ziv…”; bunlar hikaye… Sözleşmede, “burası laik bir hukuk devletidir” falan filan yazıyor.
Al sana argüman, hem de güncel bir olaya yapılan göndermeyle, pek de somut oldu…
empatisi gelişmemiş, demokrasi anlayışı da kendi bakış açısının sürekliliği ve dokunulmazlığından ibaret bireylerin, insanların kendi özel hayatlarıyla ilgili tercihlerin illa ki dışgüdümlü olduğunu zannetmelerini normal karşılıyorum. ne de olsa nüfus cüzdanındaki “din” hanesinden başlayarak pek bir alışığız başkasının yerine karar vermeye… parsel farklı hasat aynı anlayacağın.
amma velakin metafor pek bir yanlış, türk telekom’un verilmiş hakkı geri almasıyla, -kendi savına göre- çeşitli kukla kurumlarla başı örttürülen insanların başlarının zorla açtırılmasını bir tutmuşsun, bu da savunduklarınla çatışmış. biz buna paradoks diyoruz. kısacası olmamış.
unutma ki sen de bir başkasına göre “beyni yıkanmış, kandırılmış, dejenere, milli manevi duygulardan bihaber” bir insansın ve sana böyle diyen insanlardan tek farkın durduğun yer. anlayış aynı, felsefe aynı, karşındakini tanımadan inançlarının altında güdüm arama eğilimi aynı. tuzun halâ kuru iken otur düşün bunları bence.
Sen de sebep-sonuç ilişkisinden bihabersin be güzelim… Ben bugün kız bişeye inanmıyordur, birileri kafasına vurarak türban taktırıyordur demiyorum ki, harika inanmış, ama yıllar önce o tohumlar atılmasaydı bugün orman nasıl yetişecekti onu da deyiver hele.
Bir de durduğum yer neresiymiş “savundukların” dediklerin madde madde nelermiş, ondan da bahsediver de insan sarrafı yanını görelim.
ihtisasını kendini mihenk taşı zanneden bireyler üzerinde yapmış bir insan sarrafı olarak diyorum ki, bunlar senin ölçülerin.
ve fakat “eskiden böyle şeyler yoktu”, “imam hatip’i açtılar tohumu saçtılar” gibi savlarında, yine aynı hatayı yaparak milâdı da kendi kafana göre belirlemişsin, halbuki tesettür -en azından kadınların başını örtmesi-, toplumda imam hatiplerin açılmasından önce de varolan bir unsurdu. sanki ortada hiç böyle bir uygulama yokmuş, devlet eliyle açılan birkaç dini kurumun etkisiyle insanlar inanç sistemlerini değiştirivermişler zannedecek yazını okuyan; hoş senin de öyle zannedip zannetmediğinden şüpheliyim. sav böyle sığ olunca, karşıdaki de Atatürk’ün annesinin tesettürlü resimlerini gösterip sıyrılıyor işin içinden maalesef.
bir de, arada kelime meali merakımız pekişecek olursa göreceğiz ki, “güdümlü olmak” ile “kafasına vura vura yaptırmak” aynı şey değildir. can havliyle yandaki linklerden apartılmış “bandwith” örneğine bakıldığında bunun olasılığı pek de yüksek gözükmüyor… itiraf.com keklemeye benzemez böyle şeyler.
Tesettür vardı, ama bunu bayrak eden bir toplumsal hareket yoktu. Yarattılar.
Bandwidth örneği de harika oturdu, takdir ettim kendimi.
Hadi yeter artık, yaz bişeyler, son cevabı sen vermiş ol da gururuna da dokunmasın, ihtisasına da zeval gelmesin, yoksa kıvıl kıvıl’a girecez. Taa ne zaman “bırakıyorum” dediydim, bırakamadım sohbeti…
“kaale almamak” stabil olması gereken bir kavramdır. bedava yolculuk hakkı alınmış malul gazi gibi gazla başlayıp “ben onları kaale almıyorum, demagoji yapıyorlar alsınlar gazoz kapaklarını gitsinler, süper örnek verdim ben bi kere” şeklinde devam eden template’ler, sübyanlık dönemlerimizde, o da olmadı, bilinçaltımızda kalması gereken küçük ve tatlı anılardır.
zeytinyağı gibi üste çıkmasına izin verince “kıvıl kıvıl” mevzulara da aynı hassasiyetle yaklaşılıyor maalesef.
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
(türban için:)Simdi kendimi onsuz düşünemiyorum. Çünkü “ASIL BEN” i temsil ediyor.
Bir kızın İ.Ü.’nün konferans salonunda Nur Serter’e “başörtümü çıkardınız, peki beynimin üstündeki örtüyü de çıkarabilecek misiniiiiz!” diye bağırması gibi… Kızın beynini çok iyi “örtmüşler”, nasıl çıksın…
taktigin kocaman at gozluklerini cikartabilecek misin onu sordun mu hic kendine?
ekim’eydi yukardaki soru..yanlis anlasilmasin istedim.
cümle şu:
başörtümü çıkardınız, peki beynimin üstündeki örtüyü de çıkarabilecek misiniiiiz
Cümle kendini ne kadar güzel anlatıyor, değil mi? Kulaklarımla duydum, şaşırdım… Kız olan biteni farkında olmadan o kadar net anlatmış oldu ki bu haykırışıyla…
“uşağı olduğunuz orak çekiç, ülkeyi karanlık günlere götürmek üzereydi ki şanlı ordumuz duruma el koydu, ey beyni soydaşlarımızın kanıyla yıkanmış azgın komünistler…”
kötü durdu değil mi? evet kötü durdu.
yobazın dini olmaz vesselam.
ilahi kedi
Ama yazmadan edemeyeceğim. Yahu kardeşim kendisine ekim diyen kişinin bizlere ilettiği enstantene ne kadar güzel değil mi. Beyninin üstünde ki örtüye ne güzel değinmiş orada ki hanım kızımız. Gerçektende bu kişilerin beyinleri örtülü. Yani bu türban denen örtü parçası inandıkları dinde ki görevi(ki buda bilindiği kadarıyla saçlarını örtmek) dışında artık bir saplantı bir beyin örtücü haline gelmiştir. Örneğin kendisine tok evin aç kedisi diyen kişinin ahkamında kullandığı orak-çekiç sembolü gibi bir kendini belli etme, bir belirlenme sembolü olmuştur. Yani artık bu görüşe sahip kişilerin birbirlerini göstermek, bu görüşte olduklarını belli etmek, birbirlerini tanımak vs. gibi görevler üstlenmiştir türban adı verilen örtü. Öyle ya da böyle bence bu bir sorundur. Ve çözülmesi gerekmektedir. Çünkü bu kişilerin sahip olduğu görüş ULU ÖNDER ATATÜRK’ ün binbir zorlukla kurduğu cumhuriyet rejimini ve bu rejimle yönetilmeye çalışan üklemizin bütünlüğünü tehdit edici duruma gelmiştir. Görüşü her ne olursa olsun bireyler nezdimde birer insan olarak kabul ediliyorda olsalar savunduğum değerlere saldıran kişiler daimi olarak benden aynı saldırganlığı hatta fazlasını göreceklerdir. Ki zaten ilgili linkte ki şu satırlar olayı yerime özetliyor değil mi dostlar.
1) Yaklaşık 7-8 yıldır başörtülüsünüz hepiniz. Siz büyüdükçe başörtüsünün anlamı da büyüdü mü sizinle; bir uzaklık, ya da bir yakınlık oldu mu başörtüyle aranızda?
Merve Kıyak: Tabii ki ilk günde ki anlamıyla çok farklı! “Dinin emiri” ile başlayan hayatımın bu sürecinde “onun” uğruna bir çok şey feda ettim ve aklimin ucundan hiç bir zaman geçiremeyeceğim şeyler yasadım. Evet bunun en büyük göstergesi yurtdışında eğitim görüyor olmam olabilir… Dinin emri ile başladı dedim, çünkü bu yapılması gerekendi, doğal olanıydı hayatimin, ama o zamanlardan bugünlere kadar anlamı çoğu kez değişti denebilir!… Kimi zaman kafa tutmam, kimi zaman özgürlük mücadelem, ve kimi zaman da maneviyatımın gerektirdiği sahiplenmem. Ama simdi yasadığım bu duygu geçişlerinin hepsi simdi aynı anlamı taşıyor, aslında hep aynı amacı benimseyerek çıkmışım yoluma, bazen adına özgürlük demişim, bazen de inat… Şimdi dönüp baktığımda hayatimin “en önemli unsuru” olduğunu görüyorum, çünkü hayatım tamamıyla onun ekseninde şekillendi..
ULU ÖNDER ATATÜRK ‘ün siperi arkasına sığınıp onu kullananlara lanet olsun… inancı olmayıp ta kendi idolojisi uğruna başkalarını ezenlerede lanet olsun…Din tartışması açanada lanet olsun… Düşmanından bu kadar korkan Ozan ŞENSILAY sen ve senin zihniyetinede yazıklar olsun… Bırakında insanlar istediği gibi yaşasın. Farkına varamadınız mı? bu gün onların yaşamını etkileyen güç yarın bizimde tarzımızı kısıtlayacak. Bu bok çukuru beyin parçasıyla gelişimden, yüksek hayat seviyesinden nasıl bahsedilecek ilerde bilemiyorum… Yok aslında bize yapılanlar doğru. Televole çocuğu olduk biz. Televole deki maymunların hayatını izler iç geçirir, aptal aptal reha muhtar seyreder ve boynumuzu uzatırız yavaş yavaş… Tasma takanlara…
Ben uzatmıyorum. Ama söylenecek çok şey yok değil, var…
bu sitenin beşeriyete en büyük hizmeti, bakış açısı ve empati olarak en sol uçtakinden en sağ uçtakine hiçbir farkımızın olmadığını açıkça gözler önüne sermesidir.
dünya üzerinde başka bir ülke yoktur ki, egemen güçler tarafından ezildiğini her fırsatta ağlarcasına dile getiren farklı alt kültürlerdeki bireyleri, egemen güçler “karşı tarafa” antidemokratik yaptırımlar uygulamaya başladığında orgazmın eşiğine gelsin. ben link vermeye üşeniyorum ama siz üşenmeyin, arayın, laiklik konulu, din konulu yahudiler konulu yazı ve ahkâmları şöyle bir okuyun. çoğunun “kahrolsun karşı taraf”a çıktığını göreceksiniz.
“beyindeki türban meselesi”ne gelince, siz bir insana birtakım antidemokratik olduğu tartışılamayacak yasaklar koyduğunuzda, yasaklanan şeyin o insanda bir obsesyona dönüşmesini kim engelleyebilir? “ben bir militan yarattım” deneceği yerde emsali görülmemiş bir pişkinlikle “aha işte kendisi de itiraf etti, geri kafalı bu” denmesini iyimserliğimden ötürü argüman yokluğuna bağlıyorum. söyleyecek sözü olmamak fânidir, saplantı bâki kalır.
peki bu nasıl aşılacak? onyıllar sürecek bir “nesil gelişim programı” ile belki. ancak kafaların, sistemlerin, sistematiklerin, ideolojik mastürbasyonların çok yüksek bir devinimle değişmesi gerekiyor. aksi takdirde yarın öbür gün “öteki” başa geldiğinde söyleyeceğiniz tek bir kelime olamaz.
ha, “ben zaten ötekinin başa gelememesi için gerekli ortamı hazırlıyorum merak etme” ise karşı söyleminiz, o takdirde tartışacak bir şey yok. mesele sizin için tamamen bir güç oyunudur, ufak tefek (?)sakatlıkları hoş görmeniz lazım.
Türbanlı kızın türbanını açtırmama çabası, kablonet kullanıcılarının, bağlantı hızlarını sözleşmede yazan hıza düşürtmeme çabasına benziyor. TTNet satış yapmak için kurnazlık etti, ne zaman biteceğini baştan söylemediği bir kampanya başlatıp, sonra çott diye kullanıcıları yarıda bıraktı. Bugün türbanını bayrak yapıp ona sarılan kız da yıllar önce açılan kuran kurslarının, imam hatiplerin, kapatılan köy enstitülerinin, din tüccarlığı yapanların eseri… Bugün ise senin “egemen güçler” dediklerin, kampanyayı bitiriyor ve eskisi kadar ihtiyaç duymadığı bu toplumsal hareketin bant genişliğini yarıya indiriyor. Yani “antidemokratik uygulama, ziv ziv…”; bunlar hikaye… Sözleşmede, “burası laik bir hukuk devletidir” falan filan yazıyor.
Al sana argüman, hem de güncel bir olaya yapılan göndermeyle, pek de somut oldu…
empatisi gelişmemiş, demokrasi anlayışı da kendi bakış açısının sürekliliği ve dokunulmazlığından ibaret bireylerin, insanların kendi özel hayatlarıyla ilgili tercihlerin illa ki dışgüdümlü olduğunu zannetmelerini normal karşılıyorum. ne de olsa nüfus cüzdanındaki “din” hanesinden başlayarak pek bir alışığız başkasının yerine karar vermeye… parsel farklı hasat aynı anlayacağın.
amma velakin metafor pek bir yanlış, türk telekom’un verilmiş hakkı geri almasıyla, -kendi savına göre- çeşitli kukla kurumlarla başı örttürülen insanların başlarının zorla açtırılmasını bir tutmuşsun, bu da savunduklarınla çatışmış. biz buna paradoks diyoruz. kısacası olmamış.
unutma ki sen de bir başkasına göre “beyni yıkanmış, kandırılmış, dejenere, milli manevi duygulardan bihaber” bir insansın ve sana böyle diyen insanlardan tek farkın durduğun yer. anlayış aynı, felsefe aynı, karşındakini tanımadan inançlarının altında güdüm arama eğilimi aynı. tuzun halâ kuru iken otur düşün bunları bence.
Sen de sebep-sonuç ilişkisinden bihabersin be güzelim… Ben bugün kız bişeye inanmıyordur, birileri kafasına vurarak türban taktırıyordur demiyorum ki, harika inanmış, ama yıllar önce o tohumlar atılmasaydı bugün orman nasıl yetişecekti onu da deyiver hele.
Bir de durduğum yer neresiymiş “savundukların” dediklerin madde madde nelermiş, ondan da bahsediver de insan sarrafı yanını görelim.
ihtisasını kendini mihenk taşı zanneden bireyler üzerinde yapmış bir insan sarrafı olarak diyorum ki, bunlar senin ölçülerin.
ve fakat “eskiden böyle şeyler yoktu”, “imam hatip’i açtılar tohumu saçtılar” gibi savlarında, yine aynı hatayı yaparak milâdı da kendi kafana göre belirlemişsin, halbuki tesettür -en azından kadınların başını örtmesi-, toplumda imam hatiplerin açılmasından önce de varolan bir unsurdu. sanki ortada hiç böyle bir uygulama yokmuş, devlet eliyle açılan birkaç dini kurumun etkisiyle insanlar inanç sistemlerini değiştirivermişler zannedecek yazını okuyan; hoş senin de öyle zannedip zannetmediğinden şüpheliyim. sav böyle sığ olunca, karşıdaki de Atatürk’ün annesinin tesettürlü resimlerini gösterip sıyrılıyor işin içinden maalesef.
bir de, arada kelime meali merakımız pekişecek olursa göreceğiz ki, “güdümlü olmak” ile “kafasına vura vura yaptırmak” aynı şey değildir. can havliyle yandaki linklerden apartılmış “bandwith” örneğine bakıldığında bunun olasılığı pek de yüksek gözükmüyor… itiraf.com keklemeye benzemez böyle şeyler.
derler buna. tek cümle yetiyor cevaplamaya:
Tesettür vardı, ama bunu bayrak eden bir toplumsal hareket yoktu. Yarattılar.
Bandwidth örneği de harika oturdu, takdir ettim kendimi.
Hadi yeter artık, yaz bişeyler, son cevabı sen vermiş ol da gururuna da dokunmasın, ihtisasına da zeval gelmesin, yoksa kıvıl kıvıl’a girecez. Taa ne zaman “bırakıyorum” dediydim, bırakamadım sohbeti…
“kaale almamak” stabil olması gereken bir kavramdır. bedava yolculuk hakkı alınmış malul gazi gibi gazla başlayıp “ben onları kaale almıyorum, demagoji yapıyorlar alsınlar gazoz kapaklarını gitsinler, süper örnek verdim ben bi kere” şeklinde devam eden template’ler, sübyanlık dönemlerimizde, o da olmadı, bilinçaltımızda kalması gereken küçük ve tatlı anılardır.
zeytinyağı gibi üste çıkmasına izin verince “kıvıl kıvıl” mevzulara da aynı hassasiyetle yaklaşılıyor maalesef.