Yaz bitti. Rehaveti geçmez kolay kolay.. Eylül hep kendinden önceki görkemli 60-70 günün akşamdan kalması gibi geçer. Kolay kolay toparlanmaz işler. Sadece sahil gülleri, uzun tatil bronzları için değil, hemen hemen her yaz mevsimi içinde bulunan için böyledir bu.. Birçok şeye nedense farklı gözlerle bakılır. Herşey çok daha çabuk tüketilir.. Belki bu yüzden “yaz aşkı” diye dilden dile dolanan, “ismi var içi nerde?” kavrama sahibizdir. Yaz aşkı denen şeyi “unutulmaz”, “heves edilen”, “özlenen” v.s. yapan şey illa da yaz gecelerinin mehtaplı kumsalları değildir. Yaz mevsiminin İstanbul da olsa, Bodrum da olsa herşeyi bir yudumluk kılma gibi bir özelliği vardır.

Bunun sebepleri birçok şeye bağlanabilir: Sıcak soğuğa oranla daha güven vericidir. Soğuktan ölmekten korkmak, eksi sayılarda bir kış ayı için daha yaygındır; yazınsa insanlar ölebileceklerini daha az düşünür. Sıcak mevsimlerin ışığı da farklıdır bilindiği gibi.. Aydınlıktır, ki bu ruh halini oldukça etkiler. Buna benzer bir sürü ilkokul seviyesinde bilgiden, yazın ne kadar “sevimli” bir mevsim olduğu fikrini çıkarabiliriz.
Öyledir tabi. Ama tatil apayrı bişeydir. Bir mevsimden faydalanma kültürüdür.. Bu zincirin başka bir halkasını ekleyeceğiz analamına gelir: “Mevsimdenden faydalananlardan faydalanma kültürü”.. Bu halkanın adını mesela Türkbükü koyalım..
Başta bahsedilen, yazın herşeyin bir yudumluk olmaya eğilimi, en çok 3 tarafı cennet parçası sahillerle çevrili ülkemizin ziyaretçilerine hizmet etmeyi seçmiş kişilerin işine yarıyordur hiç kuşkusuz.
Çünkü işleri 3 aylık bir sezon boyunca hiç zor olmayacaktır. Üçgen bikinili, minik pareolu, parmak arası terlikli genç kızlarımız iskele üstü yastık modelinden mi hoşlanıyor? Kirala bi iskele, at 2-3 yastık.. işte müşterin hazır. Veya sokakta t-shirt, incik boncuk filan mı satmaya karar verdin? Tek ihtiyacın olan birkaç İlhan Mansız t-shirt ü, Hasan Şaş kolyesi, bi de boncuklu bilezikler canın isterse. Bi şişesini 3-4 milyona mal ettiğin votkayı 15 milyona mı satmak istiyosun? Hemen biryerlerden Nar suyu ele geçiriyosun..Bulamazsan Nar şurubu filan idare edersin, mühim olan müşterinin elinde kıpkırmızı içkisiyle salınabilmesi..
Açacağın club da ne çalıcağın da sorun olmaz. Bi Nalan, Bi Hande Yener, arada bi kaç “clap your hands” li şarkı çalarsın olur biter..
Yazın her içki şişesi daha çabuk boşalır.
Her şarkı çabuk öğrenilir.
Her para daha çabuk harcanır.
Daha çok şey daha çok iştahla yenir.
Ve bunların hepsi aynı çabuklukla unutulur, hiçbirzaman birer alışkanlık olamadan vazgeçilir gider.
Yaz aşkı denilen de böyle bir enerji patlaması içinde bir parça şeker gibi tatlı tatlı eriyip gider.
En sonunda böyle Eylül lere gelinir. Her ne kadar İstanbul/Ankara güneşi bu yaz
pek görememişlerse de, gördükleri kadarı özlenir. Tatil manyaklığının turist yorgunluğu olmasa da, yazın rehaveti belki bir parçacık daha sürüverseydi diye iç çekilir.
Döndüm bak geldim şimdi.Ajda söylemiş.Perihan Mağden de Radikale dönüşünde yazmış. Ben de belirteyim de çalıp çırpmış olmayalım cümleciği. Döndüm Şimdi ben de.Evet.