Sen beni bilmezsin. Bilemezsin elbet. O kadar güçlü, o kadar dirençli dururum ki yaşama, o kadar umursamaz görünürüm ki yokluklara karşı, içimdeki kırılgan yok sanılır.Bir başıma bir dünya olduğum bilinir. Oysa içimdeki yaşamı canlı tutmak için güneşe gereksinimim var benim. Güneşi az gördüğüm zamanlar kışım coşar, donar akışkan arzularım sevinçlerim ve umutlarım… Yaşam can sevdiklerimin ısısı ile sürer gider.Bir rastlaşma ışığı ile aşkın cemresi düşüverirince topraklarıma, ısınmaya başlar yeryüzüm. İçimin karıncaları hareketlenir, midemin kelebekleri deler kozalarını, umut ağaçlarım çiçeklenir. Bir güzellik gelip yerleşir üzerime…Ama aynı anda görmüş geçirmiş dünyamın derinlerindeki endişe magması da kıpırdanmaya başlar. Yalancı baharlardan biri mi bu yeni ışık? sorusu korku volkanlarımı hareketlendirir. Dona kurban verdiği meyve çiçeklerini anımsayan ağaçlarım hüzünlenir.Bir ağlamak tuttururum sessizce ama çağlayanlarca…Bak yeni vuran ışığım, eğer hemen çekip gideceksen en iyisi hiç dokunma tenime… Bir baharı başlatıp yaza erdiremeyeceksen git hemen…Yazdan sonbahara akıp kışa geçmek de acıtır elbet, ancak yaşanmışlıkların tadı yeni umut tohumlarını da bırakır içime…Ama yalancı baharlar yıkar da geçer. Ve inan yeni yıkıntılar yaşamak yorar yaşını almış yüreğimi…Hangi baharsın söyle… Yalancısı isen n’olur hiç gelme..